Futbolun hayatla kesiştiği yer zaten "trajedi" olması.
Lakin böylesi hiç olmadı.
"90 dakikadır" denen futbolda 90 (ve 120) hiç bu kadar uzun ve hiç bu kadar kısa olmadı.
"Trajik maçlar" elbette futbol tarihinin içinde bir dolu.
Ama böylesine "seri" yok.
Bu kadar uzun upuzun "son saniyeler dizisi" asla olmadı.
Dört maçlık bir son saniye serisi bir daha da pek mümkün değil.
Elbette hep bir ihtimaldir ama dört maç arka arkaya "tek ihtimal" olması "pek ihtimal" değil.
O bir ömürlük saniyeleri sahada yaşamış hiçbir futbolcunun hayatında bundan daha büyük bir "dizi oyun" olamaz.
Lakin böylesi hiç olmadı.
"90 dakikadır" denen futbolda 90 (ve 120) hiç bu kadar uzun ve hiç bu kadar kısa olmadı.
"Trajik maçlar" elbette futbol tarihinin içinde bir dolu.
Ama böylesine "seri" yok.
Bu kadar uzun upuzun "son saniyeler dizisi" asla olmadı.
Dört maçlık bir son saniye serisi bir daha da pek mümkün değil.
Elbette hep bir ihtimaldir ama dört maç arka arkaya "tek ihtimal" olması "pek ihtimal" değil.
O bir ömürlük saniyeleri sahada yaşamış hiçbir futbolcunun hayatında bundan daha büyük bir "dizi oyun" olamaz.
O bir ömürlük saniyelere tanık olmuş biz diğer faniler bundan ne anlayabiliriz?
Sevinç, sevinç, sevinç, hüzün mü?
Vurdu, vurdu, vurdu, vuruldu mu?
Bu kadar mı?
Sadece "son nefes verilmedikçe" gibi böbürlenmeler ile "can çıkmadıkça" gibi umutları mı?
Belki şunu idrak edebiliriz:
Mutlaka, er geç, bir son nefes de vardır!
Sevinç, sevinç, sevinç, hüzün mü?
Vurdu, vurdu, vurdu, vuruldu mu?
Bu kadar mı?
Sadece "son nefes verilmedikçe" gibi böbürlenmeler ile "can çıkmadıkça" gibi umutları mı?
Belki şunu idrak edebiliriz:
Mutlaka, er geç, bir son nefes de vardır!
O yüzden, madem ki bu kadar kitlesel, madem ki yediden yetmişe, her kültürde, her konumda futbol ortak bir dil yakalayabilen nadir "hayat oyunları" ndandır...
Madem ki, "bir bakıma hayat"tır, hatta "aslında hayattır"...
O zaman, futbol aslında ölümdür de!
Son saniye, verilmemiş son nefes olduğu kadar; verilecek, verilmekte olan son nefes de olabilir.
Madem ki, "bir bakıma hayat"tır, hatta "aslında hayattır"...
O zaman, futbol aslında ölümdür de!
Son saniye, verilmemiş son nefes olduğu kadar; verilecek, verilmekte olan son nefes de olabilir.
"Canlı" yayınla milyonlarca insanın hayatına sızan son nefesler, bize "ölümsüzlük"ten ziyade aslında "ölüm"ü anlatır.
Biz yaşadıkça, hayata tutunmaya devam ettikçe sürüp gidenin hayattan ziyade kendi ömrümüz olduğunu, ölümsüz değil tam da ölümlü olduğumuzu, bizden önce ve sonra da bir hayatın var olduğunu, bin bir ömrün ise var ve yok olduğunu, bizim hayatla kaynaşarak, onu dönüştürerek, onunla dönüşerek manalar edinip manalar verebildiğimizi anlatır.
O yüzden, "Nefes" ile "Nefis" kardeştir.
Nefis, her nefesine şükretmek ile son nefesin bilincine dairdir.
Nefis, başkalarının nefesine saygı, duygu, fikir besleyebilmek ile onların son nefesli olduğunu da aklında ve vicdanında unutmamak, onlara nefes verebilmek, ancak başkalarıyla nefes alabilmektir.
Nefis, nefes aldığın hayatı, bir son nefesin de olduğunu unutmadan ruhunla, vicdanınla, bedeninle okşamaya uğraşmaktır.
Nefis, ille çile, boynu büküklük, kaderine rıza değil, "90 dakikalık ömrün ve her saniyenin kıymeti"ni bilmek...
Ama aynı kıymeti başka son nefeslilere de hak görebilmektir.
Kendini bilmek kadar, başkalarını da biraz kendin, kendinden bilebilmektir.
Biz yaşadıkça, hayata tutunmaya devam ettikçe sürüp gidenin hayattan ziyade kendi ömrümüz olduğunu, ölümsüz değil tam da ölümlü olduğumuzu, bizden önce ve sonra da bir hayatın var olduğunu, bin bir ömrün ise var ve yok olduğunu, bizim hayatla kaynaşarak, onu dönüştürerek, onunla dönüşerek manalar edinip manalar verebildiğimizi anlatır.
O yüzden, "Nefes" ile "Nefis" kardeştir.
Nefis, her nefesine şükretmek ile son nefesin bilincine dairdir.
Nefis, başkalarının nefesine saygı, duygu, fikir besleyebilmek ile onların son nefesli olduğunu da aklında ve vicdanında unutmamak, onlara nefes verebilmek, ancak başkalarıyla nefes alabilmektir.
Nefis, nefes aldığın hayatı, bir son nefesin de olduğunu unutmadan ruhunla, vicdanınla, bedeninle okşamaya uğraşmaktır.
Nefis, ille çile, boynu büküklük, kaderine rıza değil, "90 dakikalık ömrün ve her saniyenin kıymeti"ni bilmek...
Ama aynı kıymeti başka son nefeslilere de hak görebilmektir.
Kendini bilmek kadar, başkalarını da biraz kendin, kendinden bilebilmektir.
Bunları "hiç alakasız" futbolun anlatması şart değildi.
Dinler, felsefeler, ahlak sistemleri, şiirler, romanlar, şarkılar da sık sık bunlara dairdi.
Ama üç maç arka arkaya "son nefes" te kazanıp dördüncüyü de "son nefesini henüz vermeden" çevirirken, nereden bilebilirdik ki, esas son saniyede "son nefesi veren" bir başka takım henüz çıkmadı.
O takım çok özel bir tarih yazdı!
O takım "bizimkiler" di!
Onlardan belki en çok bunları da anlayabiliriz.
Sanırım, dünyanın dört köşesinde milyonlarca milyonlarca insan da, bu takımı biraz bu yüzden sevdi, önceki gece o yüzden de bu takımı tuttu, onun yine son saniyede ölümden hayata döndüğünü düşünerek şaşırdı, sevindi ve son saniyede, son nefeste "aslında kendi takımları olmayan" onunla birlikte yıkıldı.
Hüzünlü bir gülümsemeydi belki; belki gülümseyen bir hüzündü.
Çok çok trajikti hep, çok hayattı ve esasında çok ölümdü, ölümlüydü!
Dinler, felsefeler, ahlak sistemleri, şiirler, romanlar, şarkılar da sık sık bunlara dairdi.
Ama üç maç arka arkaya "son nefes" te kazanıp dördüncüyü de "son nefesini henüz vermeden" çevirirken, nereden bilebilirdik ki, esas son saniyede "son nefesi veren" bir başka takım henüz çıkmadı.
O takım çok özel bir tarih yazdı!
O takım "bizimkiler" di!
Onlardan belki en çok bunları da anlayabiliriz.
Sanırım, dünyanın dört köşesinde milyonlarca milyonlarca insan da, bu takımı biraz bu yüzden sevdi, önceki gece o yüzden de bu takımı tuttu, onun yine son saniyede ölümden hayata döndüğünü düşünerek şaşırdı, sevindi ve son saniyede, son nefeste "aslında kendi takımları olmayan" onunla birlikte yıkıldı.
Hüzünlü bir gülümsemeydi belki; belki gülümseyen bir hüzündü.
Çok çok trajikti hep, çok hayattı ve esasında çok ölümdü, ölümlüydü!