FITRAT Dini Islam: Akletmek ve Vahiy (IV)
Fıtrat dini İslam akıl ve vahiy bütünlüğü içinde hareket etmeyi önerir. Vahyin birçok yerinde tefekküre yani derinlemesine düşünmeye atıf varken tefkir yani sığ düşünme şekli vahyin dilinde ağır bir dille eleştirilir.(bknz :Muddesir : 74:18-19)
Zira varolabilmek düşünmekle mümkündür. Onun için akıl elzemdir. Kelamda , akıl ile vahiy arasındaki ilişki göz ile ışık arasındaki ilişkiye benzetilir. Akıl olmazsa vahiy , vahiy olmazsa akıl fonksiyonsuz kalır zira bunlarda tıpkı göz ve ışık gibi birbirine muhtaçtır. Ancak kelam akıl ile nakil tearuz ederse akıl evvel nakil muevveldir diyerek aklın önemine atıf yapar.
Vahiy, imansızlığın vasfi olan hakikate karşı sağır, dilsiz ve kör olmaktan kurtulmanın yolunun akletmek olduğunu belirtir. “Sağırdirlar, dilsizdirler, kördürler-onlar akledemezler.” (Bakara;2;171) Ayrıca akletmeyenleri Allah’ın azap ve pislik içinde bıraktığını ifade eder. “ … O(Allah), akletmeyenlerin üzerine azap-pislik verir” (Yunus : 10:100) Kur’an aklın çıkarttığı yolla vahyin çıkarttığı yolun aynı olduğunu vurgular “ Ve dediler ki : “Eğer (vahyi) dinlemiş olsaydık yada akletseydik , şu çılgın ateşin yareni olmayacaktık” (Rahman:67:10) Bu ayetler açıkca gösteriyor ki aklın çıkarttığı noktayla vahyin çıkarttığı nokta aynıdır.
Aslında vahyin insan için nihai hedefide aklını faal olarak kullanabilmesidir. Zira akıl aslında (ukal) yani bağ demeye geldiğinden insanın maziyle veya istikballe bağ kurabilmesini sağlar. Çocuk gününü yaşadığından ve yarınını hiç düşünmediğinden akıl-baliğ değildir ve İslam fıkhında mukellef sayılmaz. Yarini düşünen yani bugün ile yarın arasında bağ kurabilen insana akıllı denir. Onun için en akıllı en yarını yani ahiretini düşünen ve ona göre yaşayandır.
Onun için aklın karşısında nakil değil heva vardır. En akılsız kimselere heva eksenli yaşayan kimselerdir.Fıtrat dini İslam, akla önem verdiğinden ilim, vahyin insanı için en elzem olan şeydir. Farabi’ye göre ilim birşeyin sebebini bilmektir. Bundan dolayıdır ki fıtrat dini İslam , şabloncu, şekilperest ve statik bir inanç sistemi değil , maksatçı, ilkeli ve dinamik bir dindir. Fıtrat dini İslamda anlamsızlık yoktur. Varoluş , anlamsız değildir.(Bknz: Zariyat :56) Rabbimiz bu gerçeği “Sizi abes olsun diye mi varettigimizi saniyorsunuz”(Mu’minun : 23;115) diyerek dile getirir.
Varlık anlamsız olmadığı gibi hayat dahi anlamsız değildir. “Hanginizin daha güzel iş işleyecegini ortaya koymak için gökleri ve yeri altı günde yarattık” (Hud:7) bu hakikat açıkca dile getirilir.
Bu alemde sadece insan değil varlık dahi anlamlıdır. Vahyin dilinde yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah adına hareket eder. İslamoğlu’nun özet ifadesiyle anlamsızlık Allahsızlıktır.Evet , madem anlamsızlık Allahsızlıktır , Allah `ın göndermiş olduğu din dahi şekil ve seromoniden ibaret değildir. Onun bir manası ve felsefesi vardır kuşkusuz. Dini anlamak sadece nassın zahirini anlamak değil onun gözettiği maslahatı idrak etmektir.
Hz Ömer dilinde buna maslahad, Ebu Hanifede istishan, Necmeddin Tufi’nin dilinde maslahad-i mursele , İmam Satibi’nin dilinde makasid-i şeria, Şah Veliyullah Dehlevide , daimi din değisen şeriat, Ali şeriati’nin dilinde , sözün corafyası, Fadlallahta ise hikmet denir. Özellikle Hz Ömer’in uygulamalarına baktığımızda bunların islam dinamizmini yaşatan ve nassın gözettiği maslahatı öne çıkaran uygulamalar olduğunu müşahade edebiliriz. Mesela Hz Peygamber döneminde içki içen kişiye uygulanan ceza Hz Ömer döneminde iki katına çıkarılmıştır.Hz. Ömer, bunun sebebini, amacIn insanları darbetmek değil bu fenalıktan alıkoymak olduğunu belirtmiş ve o dönemde bu ceza miktarı insanlara kifayet ediyordu şimdi ancak bu kadarı yeterlidir diyerek uygulamanın şekline değil maksadına atıf yapmıştır.
Bundan dolayıdır ki İslam Usül alimleri , dinin Meqasid-i Hamse’sini (Beş Temel Maksadını) belirlemişler ve dinin emir ve yasaklarının bunların temini ile ilgili olduğunun altını çizmişlerdir. Bu bağlamda “Ezmanın tegayyuru ile ahkamın tegayyuru inkar olunamaz-Şartlar değiştikçe hüküm değişir” kaidesini de hatırlamak gerekir
İslam, insan fıtratıyla çelişmeyen akılcı ve gerçekçi bir din olduğu halde yüzyıllardır rivayetlerin ve hurafelerin enkazı altında kalmış ve müslümanlar vahyin ve aklın rehberligindeki indirilmiş dini unutmuş ve daha çok uydurulmuş dine rağbet etmişlerdir. Böylelikle dini tiranlar,klikler ve sömürü odakları çıkmış ve hakikati boğmaya kalkan softalar türemiştir.Bu işin tek reçetesi vahyin merkeze alınarak dini hayatın yaşanmasıdır.Said Nursi, kanımca bu konuda doğru der : "Azametli bahtsız bir kıtanın şanlı talihsiz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi ittiba-ı Kurandır."