Fıtrat Dini İslam ve Adalet (II)

Bilgin ERDOĞAN

Fıtrat Dini İslam ve  Adalet (II)

Fıtrat dini İslam, insan-Allah ilişkisinde tevhidi , insan-hilkat ilişkilerinde adaleti esas alır. Şirk, tevhidin ve zulüm adaletin zıddıdır. Şirk, akidevi anlamda ve zulüm ahlaki bağlamda adaletsizliktir. Tevhidi iktidar etmek için şirki ,adaleti teessüs etmek için zulmü yok etmek gerekir.

 Adalet ve zulüm arasındaki ilişki gece ile gündüz arasındaki ilişki gibidir. Zulmün olduğu yerde adalet, şirkin olduğu yerde tevhid olmaz.Bundan dolayıdır ki fıtrat dini İslam, adaleti emreder.

“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasındahükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah,işitendir, görendir.” (Nisa 4:58)

Adalet, a-da-le fiilinden mastardır. Bazen IDL şeklide de kullanılır. Adl, denkliği gözlemle idrak olunan, IDL ise denkliği duyularla idrak olunan demektir.

Zulüm ise birşeyi ait olduğu yerden etmek anlamındadır. Bir kimse kazılmaması gereken yeri kazarsa Arab ona ‘arza zulmetti anlamında ‘zalemte’l arz’ der. Kazılmaması gerektiği yerde kazılan yere ‘mazlume’ buradan çıkan toprağa ‘zalim’ denir. Dolayısıyla zulüm bir şeyi ait olduğu yerden etmek veya maksadı dışında kullanmak ve adalet bir şeyi ait olduğu yere koymak veya birşeyi amacına uygun kullanmaktır. Bir kişi elindeki bardakla çivi çakarsa bardağa zulmetmiş olur ve adalet onu çekiçle çakmaktır.

 İşte fıtrat dini İslam , tevhid hakikatiyle insanın veya herhangi bir mahlukun tanrısallaşmasına müsaade etmediği gibi adalet vurgusuyla insana insanlık dışı muamele yapılmasının üstünü çizer.

Vahiy , Allah resulü’nün şahsiyetini adaletle inşa etmiştir. Allah resulü (s.a.v) zamanında Tu’me bin Ubeyrik isimli bir müslüman Katade bin Numan isimli birbaşka müslümanın malını çalmıştır. Ancak Katade bin Numan malının peşine düşmüş ve yakalanacagını anlayan Tu’me bin Ubeyrik malını , bir Yahudiye teslim etmiştir. Katade , malını yahudinin evinde bulunca durum Allah resuluna intikal etmiş ve Tu’me bin Ubeyrik suçunu kabul etmediği halde vahiy gerçek suçlunun yahudi değil Tu’me bin Ubeyrik olduğunu beyan etmiştir. (bknz.Nisa 4:105) Bu ayet bizde şayet bir kimse mazlumsa onun kimliğine bakılmaz gerçeğini hatırlatmakta ve bizi adalet ahlakıyla inşa etmektedir.

Allah resulü (s.a.v) döneminde soylu bir aileden gelen bir kadın mücevher hırsızlığı yapmış ve onun affedilmesi için Allah resuluna Usame isimli bir sahabi tavassut etmiştir. Soylu bir aileden geldiği için affedilmesi önerilmiştir.Ancak böyle bir teklif Allah resulunü çok üzmüş ve “Siz benden Allah’ın hükümlerini değiştirmemi mi istiyorsunuz ? “ diyerek bazı kimselerin uyarılması sebeb olmuştur. Allah resulü (s.a.v) bu olayın ardından hutbeye çıkmış “ Sizden öncekiler neden helak oldular bilirmisiniz? Onlar bir güçlu suç işlediğinde onu derhal affederlerdi ancak aralarında bir zayıf suç işlediğinde ona cezayı hemen tatbik ederlerdi. Vallahi kızım Fatima bu suçu işlese ellerimle cezasını verirdim”

Allah resulü döneminde bir fakir hurma hırsızlığı yapmış ve bahçe sahibi onu yakalamış ve resulullaha götürmüştü. Ancak Allah resulü’nün tepkisi “O açtı onu doyurmalıydın , o cahildi onu bilgilendirmeliydin” şeklinde olmuştur.Tüm bu misallerden yola çıkarak diyebiliriz ki fıtrat dini İslam adaleti emreder. Bundan dolayıdır ki Ömer bin Hattaba nispet edilen “El adlü esasül mülk-Adalet mülkün temelidir” sözü doğrudur.

Adalet bir İlahi yasadır ve onun için mülkün temelidir. Adaletli olmayan her yapının cemaatinden,hükümetine ve hatta milletine ve dahi ümmetine kadar sarsıntı geçirmesi mukadderdir.

Zira başarı ancak adil olmakla mümkündür. Gayri müslim cemaatlere alabildiğine hoşgörü ve maddi manevi yatırım yapmak ve müslüman camialara alabildiğine hoşgörüsüzlük ve onları iftar programlarına dahi davet etmekten içtinap etmek adaletsizliktir. Yola çıktıklarını yolda bulduklarına feda etmek adalete mugayyir hareket etmektir. Cemaatine devlet, devletine ümmet muamelesi yapmak ise bütün bütün zulüm irtikap etmektir. Hele hele ümmetin menfaatleri ile cemaatin menfaatleri karşı karşıya geldiğinde mazlumun feryadını görmezden gelerek küffârı taltif etmek asla adilâne bir davranış değildir. Böyle bir yapı çatırdamaya mahkumdur. Bu işin reçetesi tıpkı Yunus (as) gibi dua ve dahi tevbe etmektir. Dua ikliminde muannid kesilerek beddua etmek ise gazab-ı İlahiye netice verebilir ki bunu asla istemiyoruz.

Selam ve dua ile

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.