İnsan nisyan ile illetlidir, unutur, unutturulur hele hele böyle yoğun gündemlerde.
Şu anda Türkiye’deki çatışma ortamının dumanından dolayı Fethullah Gülen’e bir konuda haksızlık yapılıyor.
Hoca’nın degistigi ve dün söylediklerine muhalif adımlar attığı söyleniyor. Peki gerçekten öyle mi?
Fethullah Gülen istikrarlı bir şekilde aynı şeyleri söylüyor aslında. Gülen vaazlarına başladığı ilk günlerden beri ısrarlı bir şekilde Otorite’ye itaati vurgulamış, hatta vurgulamanın da ötesinde bunu bir ilmihal olarak uygulamış ve uygulanmasına iman ettirmiş birisi. Öyleki bu otoriteye itaat ona çocukluk yıllarından kalma, Babası Ramiz Bey’le olan ilişkisini anlatırken “Babamın yanında konuştuğum bütün kelimeleri taplasanız 50 cümle yapmaz. Hayatım boyunca gölgesine ayağımı bastığımı hatırlamıyorum, cübbesine değil' ifadelerini kullanan Gülen, bunun babasına olan saygısından kaynaklandığını belirtse de daha sonra tanıştığı büyüklere karşı da kendisinde bir davranış kalıbı oluşturmuş olabileceğini sanırım görmezden geliyordu.
70’lerin sonlarında verdiği vaazlarda Otoriteye itaat etmeyip, sokak eylemleri yapıp, nümayişler düzenleyen, kepenk kapattıran kişileri o her zamanki edebi üslubuyla “köpek” olarak tanımlayan Gülen, yıllar sonra Gezi hadiselerinde kullanılan Çapulcu tanımlamasını ağır bulmuştu. Hoş Hoca’nın kitmir lafına ayrı bir muhabbeti var ya bunu Hoca’nın vaaz üslubu-dili ile ilgili bir yazıya saklayayım.
80 darbesinin hemen sonrasında Sızıntı dergisinde yayınlanan “Son Karakol” başlıklı makalesinde ise darbe yapan paşalara övgüler yağdırmak la kalmamış daha sonra verdiği bir röportajda “Evren”e laf söyleyenin Çenesini kırarım, bu memlekete Reis-i Cumhur’luk yapmış birisine laf söyletmem” diyerek Otorite’ye olan saygısının boyutlarını göstermekle kalmayıp, otoriteye yöneltilebilecek bir eleştirinin bille kabul edilemiyeceğini hatta otorite karşıtı olanın gerekirse çenesinin kırılabileceğini belirtiyordu. Bu her ne kadar şiddetten uzak olduğunu belirtse de söz konusu olanın Otorite olması halinde sagduyu sahibi Hoca’nin bile şiddetten kaçınmayacağını gösteriyordu.
Vaazlarıyla ve kitablarıyla daha geniş kitlelere ulaşan ve her geçen gün büyüyen Fethullah Gülen’in hürmette kusur eylemediği Otorite mercii de büyüyordu nitekim. Otorite baba, otorite milli devletten sonra Otorite süper güce olan saygıyı da “artık globalleşip küresel bir köy haline gelen dünyamızda Amerika’yı kızdıracak sözler söylememeliyiz “şeklinde ifade ediyordu 1995 yılının başında verdiği röportajla.
Oysa aynı Gülen 1979’ yılında verdiği hutbede “Amerika’nın Rusya’nın karşısında bomba olup patlamalısınız” ifadeleriyle belki de ilk canlı bomba olma fetvasını veriyordu, ta ki büyük Otorite ile karşılaşana dek.
Halkın iradesiyle seçilen bir milletvekilinin sırf dini gerkçelerle kullandığı bas örtüsünü Otorite’ye meydan okuma olarak değrelendirenlerle aynı safta gözükmek pahasına yaptığı meşhur “başörtüsü füruattır” çıkışıyla Otorite mi ? - Din mi ? çıkmazında tercihin Otorite olabileceğini gösteriyordu. Gerçi bu füruat meselesi yıllar sonra (ya da Otorite’nin el değiştirmesinden sonra) yanlış anlaşıldı aslında kastedilen o değildi dense de, meşhur 28 şubat sürecini yaşayan herkes Hoca’nın o dönemde ne dediğini gayet iyi anlamıştı.
Yine aynı dönemde eski başbakanlardan Ecevit’in ayağına giderek bir görüşme yapmasını devlet büyüklerinin ayağına gidilmesinin erdeminden dem vurarak anlatan Gülen’in yıllar sonra kendisini vatana çağıran Devlet Büyükleri’ne aynı şekılde mukabele etmemesi de “hangi devlet büyüğünün ayağına gidilir?” sorusunu akıllara düşürmüş oldu.
Gerçekten Fethullah Gülen’in hayatı O’nun her zaman Otoriye’ye hürmet eden, Otorite’den gelen tavsiyeleri bile emir telakki eden hatta onlara sevablar gözü ile bakabilen bir insan olduğuna şahitlik eder.
Bu noktada Fethullah Gülen’e neden Otorite’ye bu kadar itaat ettiğini sormak yerine; Hocam bir müslümanın itaat etmesi gereken otorite nedir ve nasıl olmalıdır sorusunu yöneltmek gerekir.
Tabii ki hocanın söylediğini yap yaptığını yapma dedirtmezse.