Fehmi Koru’ya teselli kabilinden

xxx09
BİR: Kafasına göre takılan bir gazetecinin duyumsadığı o muhteşem "özgürlük duygusu", Başbakan'ın uçağıyla yapılacak en az 1356 geziye bedeldir...

İKİ:
Başbakan'ın uçağıyla seyahate çıkmak, aslında hiç de kıyak bir durum değildir... Otel lobilerinde pineklersin, resmi temasların arasında kendini "fazlalık" gibi hissedersin, bütün bunların üstüne bir de "minnettar kalma" durumu vardır ki... Aman Allah korusun... Neyse... Kısacası kayıpta değilsin yani...

ÜÇ: Ne demişler? Allah bir kapıyı kapatırsa başkasını açar: Başbakanlık resepsiyonu sana haram mı kılındı? Hiç merak etme... Bir bakarsın Genelkurmay resepsiyonundasındır...

DÖRT: Başbakan'ın gözünden düştüğün anda seni şefkatle sarıp sarmalayacak bir çift göz belirir karşında... O bir çift göz, Baykal'a aittir...

BEŞ: Hiç tasalanma: Kafasına göre takılanların en itibarsız kalemi olmak, "biat medyası"nın en itibarlı kalemi olmaktan çok daha iyidir...

ALTI: Kürsüden ayar yiyen bir gazeteci, hadi o bıktırıcı klişeyi kullanalım, krizi fırsata çevirebilir... Krizin fırsata çevrilmesi ise, ancak alttan almayarak ve de direnerek mümkün olur... Direnirsen üzerine yapışıp kalmış "yandaşlık mührü"nü bile söküp atarsın...

Beş teamül

ÇİLLERLEŞME TEAMÜLÜ Pompalı tüfekle DTP'li göstericilere ateş açan vatandaşımızın durumunu, "Eh, tabii sabrın da bir sınırı var" diye açıklamak, bu teamülün en belirgin özelliğidir... (Bakınız: "Kurşunu atan da yiyen de kahramandır" sözü...)

DEMİRELLEŞME TEAMÜLÜ Önce Kürt sorununu çözecekmiş gibi yaparak MHP ile çatışmak... Sonra da Kürt sorununu hiç çözmeyecekmiş gibi yapıp DTP ile çatışmak... Ve arada izaha muhtaç bir şey olduğunu düşünmemek... Sanırım Demirelleşme teamülünden kasıt bu... (Bakınız: "Dün dündür, bugün bugündür" şeklindeki tarihi Demirel vecizesi).

KERİMOVLAŞMA TEAMÜLÜ İslam Kerimov'un ön adına bakıp, "Erdoğan'ın dinci eğilimi"ne gönderme yaptığım sanılmasın... Ön adı "İslam" olsa da, Kerimov'un İslam'la, İslamcılıkla pek alakası yok... Özbekistan'ın tek adamıdır kendisi... Ülkesini demir yumrukla yönetir... Erdoğan ise daha yolun çok başında... Ülkesini "kürsü ayarı" ile yönetmektedir...

BUSHLAŞMA TEAMÜLÜ Bush'un küresel ölçekte yaptığı ile Erdoğan'ın yerel ölçekte yaptığı arasında tabii ki dağlar kadar fark var... Ama yine de Bush'un bütün dünyaya sunduğu "Ya bendensin / Ya da düşman" tehdidi ile Erdoğan'ın yerel ölçekte karşımıza çıkardığı "Ya biat / Ya nefret" ikilemi, birbirine benzemektedir... Sanıyorum "Bushlaşma teamülü"nden kasıt budur...

AZİZLEŞME TEAMÜLÜ: Başında bulunduğu kulübü egosuyla yöneten adamdan yola çıkarak, başında bulunduğu memleketi duygularıyla yöneten adama gelebilirsiniz... "Aziz Yıldırımlaşma teamülü"nden kasıt budur...

Okurla dalaşma

İSTANBUL'dan A.R. adlı okurum soruyor:

"Sayın Ahmet Hakan... Ben sizi çok eski günlerden beri takip ederim... Eskiden sizi çok severdim... Ama görüyorum ki çok değiştiniz... Müslümanları eleştiriyor, Vakit Gazetesi'ne saldırıyorsunuz... Merak ediyorum: Geceleri rahat uyuyabiliyor musunuz?"

Cevap veriyorum:

"Sayın A.R... Siz hiç merak buyurmayınız... Bir kız çocuğunu taciz ettiği iddiasıyla yargılanan adama kol kanat gerenler, geceleri ne kadar rahat uyuyorlarsa, ben de o kadar rahat uyuyorum."

* * *

Ankara'dan Z.S. adlı okurum soruyor:

"Melih Gökçek'le ilgili elinizde dosyalar var mı? Varsa neden saklıyorsunuz? Neden elinizde Melih Gökçek'le ilgili dosya varmış gibi yazıyorsunuz?.. Bunun adı tehdit değil midir?"

Cevap veriyorum:

"Hayır, hayır... Benimki 'tehdit' değildi, 'teklif' idi... Şöyle ki: Melih Bey, her fırsatta Emin Çölaşan'la giriştiği büyük polemiğe özlem duyduğunu söylüyor ve 'yar bana bir eğlence' edasıyla yeni macera arayışında olduğunu ima ediyor ya... Ben de kendisine 'İstersen yeni Emin Çölaşan'ın ben olurum ama benimle mücadelen eğlenceli olmaz' dedim, hepsi bu... Zaten bu bahis de kapandı: Melih Gökçek aradı ve 'Ben yokum arkadaş' dedi..."