Bir yazar diyor ki: "Ama eğer Menderes döneminin popülist uygulamasıyla Türkçe ezan kaldırılmamış olsaydı, Sünni cenazelerinde de Türkçe duayla uğurlasaydık sevdiklerimizi, duaları 'ikinci dilimiz' bile olmayan bir yabancı dil yerine anadilimizden öğrenseydik... Ezan Türkçe olsaydı ve ibadete Türkçe çağrılsaydık...
Belki inanmamıza katkısı olmazdı ama en azından bu topraklarda bir kesimin dine bu kadar yabancı, düşman, mesafeli hatta reddeden olmasının da önü kesilirdi diye düşünmeden edemiyorum..."
Ben de diyorum ki:
Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan cebri değişikliklerden biri de ezanın Türkçe okutulması idi; bunu halk istemedi, namaz kılanlar, ezan dinleyenler ezanın asıl dilinden memnun idiler, bir avuç adam "bu milleti sözde adam etmeye" kalkıştılar, karşı çıkanları astılar, kestiler, zindanlara tıktılar... olanlar böyle oldu. Halkın neyi istediği ve neden mutlu olduğunu ispat eden vakıa, benim bizzat gördüğüm ve yaşadığım "ezanın asıl diline döndürülmesinden sonra okunan ilk ezana gösterilen olumlu tepki idi". İnsanlar camilerden bile sokaklara fırladılar, okunan ezanı duvarların içinde değil, dışında dinlemek, o sesi vücutlarıyla da okşamak ve o ses tarafından okşanmak istiyorlardı. Uygulama "popülist" değildi, halkın ısrarlı talebi idi; eğer halkın haklı talebini iktidarların yerine getirmesine "popülizm" deniyorsa demokrasi zaten popülizm oluyor.
Sünni cenazelerde namaz içinde duayı herkes kendi okuyor, herkesin kendi dilinde dua etmesine de bir engel yoktur. Sesli okunan dualara gelince bunlar hem Arapça hem de Türkçe oluyor; herkes hayatından memnun, kimsenin şikayeti yok (namaz kılmayan ve inanmayanların şikayetlerini hariç tutuyor biraz da hariçten gazel okuma gibi görüyorum).
"İkinci dilimiz bile olmayan" dediği Arapça asırlarca ilim dilimiz oldu, büyüklerimiz, icad ve keşif yapan alimlerimiz bu dil ile okuyup yazdılar, eğer biz cumhuriyetle doğmadıysak, eğer bin yıllık bir medeniyetimiz ve tarihimiz varsa Arapça elbette ikinci dilimizdir.