Önceki yazılarımızda, erkeklerin çoğunun eşlerinin kıymetini bilemeyişinden, onlara zulmettiklerinden bahsetmiş ve hanımların ( da bilerek veya bilmeyerek hatalar) yaptıklarını da bu yazımızda aktaralım dedik.
İşte, bir misal ile başlayalım yazımıza inşallah.
Genç, tesettürlü bir hanım, bana dişlerinin tedavisi için geliyordu. Her gelişinde yanında dört- beş yaşlarında bir kız çocuğunu da getiriyordu. Annesinin dişleri ile uğraşmam sırasında çocuk bırakılan yerde oturmuyor, her şeye eli uzanıyordu. Bizde de alet edevat çok tabii. Yanımda çalışan yardımcıma tembih ediyorum. “Bu yavruyu annesinin tedavisi bitinceye kadar oyala, sevineceği şekilde meşgul et, avut lütfen” diyorum.
Henüz hayrı, şerri bilemeyen çok güzel bir yavruydu maşallah. Fakat, annesinin o güzel kızcağıza karşı davranışları ve sözleri hiç hoş değil, maalesef çok kırıcıydı. Bana dört defa geldi ama, eğitici, öğretici bir anne görünümü sergilemedi.
Benim sakallı olmam sebebiyle bazı hastalarım ne dertleri varsa açıyorlar. Dertleri olmasa da, kafalarına takılan bazı İslâmi soruları sorma ihtiyacı hissediyorlar.
Bu hanım da aynı şekilde önce kendisinden bahsetti. İmam hatip lisesi mezunu olduğunu, kitap okumayı ve dinî hizmette bulunmayı çok sevdiğini söyledi. Sonra da; Şii’lere ait kitaplar okuduğunu, itikatlarını beğenmediğini, hacca gittiğini, Suudi Arabistan’lılara Kabe’deki davranışları sebebiyle bir türlü ısınamadığını vs. vs. “Siz bunlara ne dersiniz?” dedi.
Fakat...
Evet, fakat kocası da başka bir kadınla yaşamaya başlamış. Ne yapmalıymış?
Dedim ki: "Bak kızım, o kadın senden daha bilgili, daha çok ibadet eden, daha çok evine bağlı biri değil belki. Peki, hiç düşündün mü, kocan neden seni terk etti de, o kadınla yaşamaya başladı?
Genç hanım gözyaşlarını silerken, "Ben de bunu anlayamıyorum ya!" dedi.
Anlamayacak ne var? O kadın kocana daha iyi yâr oldu da ondan... Sen kendi hayatını yaşıyorsun. Kendini bekâr veya dul mu sanıyorsun? En önemlisi, sen kocanla değil, etrafındaki seni çok fazla ilgilendirmeyen İran Şii’leri ile Suud Araplarıyla vs. evlenmişin; o kadın ise kocanla evlenmiş.
İran’ı, hacıyı, hocayı yine anlarsın. Evvela kocanı anlamaya çalış!..
Salon, misafir odası, günlük oda, yatak odası, mutfak... Bunların her biri bakıma muhtaç? Peki ya kocan?
Odadan odaya geç, koltukların tozunu al, kapıyı bacayı sil, halıları süpür... Buzdolabına koş. Dünden kalanlar, akşama pişecekler derken günler geçiyor. Ya kocanı hiç anlamaya çalıştın mı?
Mutfağa gidince orada kaybol. Bir de çocuğu ilave ederseniz, artık koca devrede yok!.. Bâri, çocuğuna olsun sevgi ile muamele edebilse. Hele hele kırk yaşını aşmışsa, o kadın yalnız evini ve çocuklarını biliyor. Kocası umurunda değil.
Dikişten yemeğe kadar her şeyi anlayan hanımlar, evliliğin sırrını anlayamıyor...
Elinden iş gelmeyen hanımlarsa, kocasının gönlünü almasını bildiği için, kocası da onun noksanlarına göz yumuyor. Becerikli hanımlar da yakınıyor, "Elinden iş gelmeyenler şen şakrak, bizim talih suya düşmüş!.. Böyle hayat mı olur!"
Elli yaşına gelmiş pek çok kimsenin hanımından ayrılmaya veya ikinci bir evlilik yapmaya kalkıştığına şahit oldum, "Benim kadın, eviyle, eşyalarıyla evli kardeşim, benimle evli değil. Ben de kendime eş bulayım" diyor adam. Çünkü erkek yemeği, yatacak yeri bulabilir fakat eş, yâr bulamaz; hele dindar ise...
Dünyanın çeşitli yörelerinde ak saçlı eşlerin kol kola yürüdüklerini görürsünüz. Bizde de adam bir âlemde, kadın başka âlemde... Evliliğin sevgi, muhabbet ve aşkla yürümesi için riayet edilecek ve edilmesi gereken şartlar vardır. Evliliğin esasında yardımlaşma ve nezaket vardır, olmalıdır. Biri birlerinin hak ve hukuklarına riayet vardır, olmalıdır.
"Bende hangi yanlışı buluyorsun? Seninle daha iyi anlaşmak için ne yapabilirim?" soruları yuvayı kurtarır, inşallah kurtarmalıdır. Fakat gurur mani oluyor.
Kısaca, kocasını memnun eden kadın, onu kendine bağlar. Ey geçim isteyen kadınlar bakınız, Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Allahuteâlâdan başkasına secde caiz olsaydı, hanımların beylerine secde etmesini emrederdim.”
Dt. Abdülkerim Karaağaç