Hz. Peygamber s.a.s Efendimizin 100 binden fazla sahabiye hitap ettiği “Veda Hutbesi”nde çok önemli konuların altı çizilir. Onlardan birisi de dünyanın bugün bile hala konuştuğu kadın hakları konusudur. Efendimiz s.a.s, o konuşmanın bir yerinde kadınlarla ilgili tenbihini şöyle yapıyordu:
“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Evlilik konusu, üzerinde çok dikkatli yazılması, konuşulması gereken bir konudur. Konunun en başta fıkhî yönü vardır. Dinimiz bu konuyu nasıl ele almıştır? Nikâh konusunda hangi hükümler getirilmiştir? Evlenen kadın ve erkeğin karşılıklı hak ve sorumlulukları nelerdir? İslam, birden fazla kadınla evlilik hakkında hangi kuralları koymuş, erkeğin ikinci, üçüncü hatta dördüncü kadınla evlenebilmesi için hangi şartları taşıması gerekir?
Buna benzer soruların tamamını bir arada düşünüp, meselenin dini yönü ile birlikte psikolojik, sosyolojik ve örfle ilgili taraflarının da bulunduğunu dikkatten kaçırmamamız gerek.
Evlenme hazırlığındaki gençlerimiz bu konuyu, sağlam kaynaklarımızdan dikkatlice ve tekrar tekrar okuyarak öğrenmeli.
Evli okurlarımız ise, bu konunun zaman zaman gündeme gelişiyle kafalarının karıştığını hissediyorlarsa onlar da kaynaklarımıza tekrar dönüp bilgilerini tazelemeliler, atladıkları noktalar varsa öğrenmeliler.
Kısa bir süre önce şahit olarak katıldığım bir nikah merasiminde Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi Hocalarından ve emekli müftü Yahya Alkin Hoca, “Din âlimlerimiz nikah konusunu kitaplarımızın muamelat bölümünde değil ibadet bahsinde ele almıştır. Evlilik dinimize göre çok önemli bir konudur ve bir yönüyle de ibadettir” hatırlatmasını yapmıştı.
Hz. Hatice r.a validemiz Peygamber s.a.s tarafından sıklıkla anılırmış. Hz. Aişe r.a. validemizin onu kıskandığı ve bu durumdan rahatsızlığını Efendimiz’e de ifade ettiği kayıtlara geçmiştir.
Hz. Aişe r.a validemizin Peygamberimiz nezdinde çok özel bir yerinin olduğu bilinir. Hz. Hatice r.a. validemizin adı onu rahatsız edecek kadar çok anılmıştı. Sebebinin sorulması üzerine Peygamber s.a.s Efendimiz Hz. Aişe’ye, “Allah bana Hatice’den daha hayırlı bir kadın vermemiştir. İnsanlar bana inanmazken, o inandı. Herkes beni yalanlarken, o beni kabul etti. İnsanlar benden kaçarken, o beni varı yoğu ile destekledi. Ve Allah bana, başka kadınlardan değil, Hatice’den evlat ihsan etti” karşılığını verdi.
Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Resûlüllah s.a.s’in kapısına kadar gelmiş olan yaşlı bir kadının, içeri girmek istemesi üzerine:
- Yâ Resûlâllah, kim olduğunu bilmediğimiz bir ihtiyar kadın, zâtınızı görmek istiyor, dediler. Resûl-i Ekrem Hazretleri:
- Müsaade edin, gelsin, buyurdular. İhtiyarlıktan âdeta rükû eder halde duran kadın, hurma dalından edindiği asâsına dayana dayana Efendimiz’in kapısından içeri girdi. Bir-iki adım ilerledikten sonra, kendisini tanıyan Allah Resulü hemen ayağa kalktılar; altlarındaki içi hurma lifi dolu minderlerini göstererek oturmasını istediler. Peygamberimiz’in bu kadına gösterdiği hürmet ve alâka, orada hazır bulunan Hazret-i Ömer’in dikkatini çekti. Hatta kim olduğunu merak ettiği yaşlı kadına gösterilen bu ikramı, biraz da fazla gibi bulduğu içindir ki, kadın kalkıp gittikten sonra:
- Yâ Resûlâllah, bu kadın kimdi ki, kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi verecek kadar alâka gösteriniz, dedi. Efendimiz’in cevabı tek cümleden ibaretti:
- Bu kadın, bizim Hatice’nin dostlarındandı!
Efendimiz, Hz. Hatice’yi neden bu kadar seviyordu?
Bu sorunun cevabını da Hazret-i Âişe validemizin hazır bulunduğu bir mecliste cereyan eden şu hatırada bulabiliriz. Efendimiz, bir aile sohbetinde, Hazret-i Hatice validemizi uzun uzun yâd etmiş; bazı hatıraları yeniden anlatarak, geçmiş günlerini dile getirmişti. Hazret-i Âişe validemiz:
- Yâ Resûlâllah, senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp yâd etmekte ne fayda var? Allah, size, ondan daha genç ve güzelini ihsan etmiş; ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyar kadın yerine daha gencini vermiştir, dedi.
Âişe validemizin bu sözlerine karşı Allah Resulü s.a.s, Hz. Hatice validemizi niçin unutmadığını şöyle izah etmiştir:
“Âişe! Seneler geçtiği halde Hatice’yi unutmayışım, onun dış güzelliğinden değildir. Herkes beni red ve inkâr ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti. Etrafımdakiler bana, yalancısın, dediği zaman; Hatice bana, doğru söylüyorsun, asla çekinme, dedi. İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, bütün servetini önüme sürerek, "Bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin" dedi. Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatice, benden asla geri kalmadı; "Bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takip edecektir" dedi.
Hz. Aişe r.a validemizden şöyle bir rivayet vardır: "Resulullah s.a.s, kurban veya eti yenen herhangi bir hayvan kestiğinde, ‘Hatice'nin tanıdıklarına bu etten gönderiniz’ buyururdu. Ben bir gün bunun nedenini sorduğumda buyurdular ki : "Onun sevdiklerini, onun için seviyorum."
Haseki Eğitim Merkezi Öğretim Görevlilerinden Yahya Alkin Hoca, Hz. Hatice’nin çok sevilmesini iki gerekçe ile özetliyordu; itaat ve fedakârlık.
Evli erkek ve kadınlarımız eşlerine karşı ne ölçüde fedâkâr, ne ölçüde itaatkârdırlar? Bu sorunun cevabını herkes kendinde aramalı, bulmaya çalışmalıdır.
Çok eşlilik konusunda da, birden fazla kadınla evliliğin bir ruhsat olduğunu, kişilerin bazı özel durumlarının bu ruhsatı kullanmaya ihtiyaç duyurabileceğini düşünelim.
Bazı kadınların kendilerinin sağlık durumları sebebiyle kocalarına ikinci eşi kendilerinin arayıp bulduğu da biliniyor. Dünyanın bin bir türlü hali vardır. Tarihin bazı dönemlerinde ve bazı durumlarda, bazı kişiler için ikinci bir kadınla evlenme şartları doğmuş hatta zorunlu hale gelmiş olabilir.
Çok eşlilik konusu tartışılırken, konuya taraf olanların sadece psikolojik ve duygusal olarak bakmaları yetmez. Bir mümin ve mümine olarak ve İslâmda çok eşliliğin ısrarla tavsiye edilen bir uygulama olmadığını da hatırlayarak –şartlarını taşıması halinde- kullanılabilecek bir ruhsat olduğunu bilmemizde fayda vardır.
Tavsiye edilen asıl evlilik tek eşli evliliktir. Evliliklerde mutluluk arzu edilen kalitede yakalanamamışsa iki tarafın da, hakları hatırlamada ve sorumlulukları yerine getirmede kusurları var demektir. Kusurları dikkatle ve insafla tespit edip en aza indirmeye çalışılmalı.
Kadın ve erkek birbirlerine Allah’ın bir emaneti olduğu gibi aynı zamanda büyük bir nimettirler.
Nimeti vereni düşünüp O’na güzel kulluk etmek, huzurlu bir yuva ve mutlu bir evlilik için O’ndan yardım istemek işin sırlarından biridir.
Önemli bir sır ise, ihtilaf halinde çözüm için başvurulacak kaynağı doğru tespit etmektir. Çözümün adresi Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber s.a.s’in uygulamaları, sözleri, kısaca O’nun sünnetidir.
Her konuda olduğu gibi, evlilik konusunda da kadın ve erkek olarak nefsimizin ne istediği değil Allah ve Resulü’nün ne istediğine dikkat kesilmeliyiz.