Evinizin içinden birisinin, oğlunuzun, kızınızın, eşinizin, annenizin, babanızın bir hastalığı olsa, hastalığın tehlikeli nitelikte olduğuna dair bir kuşku bulunsa, yüreğiniz yerinden oynar.
Korku ile beklersiniz. Aman kötü bir şey çıkmasa... Tahlillerin sonucundadır gözünüz kulağınız, ya bir şey çıkarsa tedirginliği yaşarsınız.
Tayyip Bey'le ilgili haberlerin en çok "Oh" dedirten bölümünün "Patolojik incelemede kötü bir şey yok" kısmı olduğu açıkça görülüyor.
Kılıçdaroğlu'nun CHP kürsüsünden konuşurkenki "Sen, sen, sen" şeklinde somutlaşan öfkesi mi gerçekçiydi, yoksa geçmiş olsun telefonu mu, onu bilmiyorum ama normalde Tayyip Bey muhalifi sade vatandaşların bile, hastalık haberi ile içinde bir şeylerin "cızz" ettiğini var saymak yanlış olmamalı.
Habertürk'te, Fatih Altaylı'nın sütununa yansıyan şu satırları, aşağı yukarı tüm Türkiye'nin duygu iklimini yansıtması açısından çok gerçekçi buldum:
"Dün arayan ve beni sık sık eleştiren fanatik AK Parti muhalifi bir dostum aynen şöyle dedi:
Bugün ilk defa seninle hemfikirim. Başbakan'ın ciddi bir hastalığı olma ihtimali beni çok üzüyor. Birincisi, çok genç. İkincisi, dünyanın içinde bulunduğu ortamda şu an ülkeye lazım olduğunu ilk kez bugün anladım ve itiraf ettim. İnşallah önemli bir şeyi yoktur."
Demek ki Tayyip Erdoğan, evimizin içinden biri oldu. Tıpkı oğlumuz, kızımız gibi, annemiz, babamız gibi...
Kendisini ailemize kattı.
Belli ki ciddi bir şey olsa içimiz yanacak.
Bir siyaset adamı, bir devlet adamı için istenen de herhalde budur.
Belki, bizim gibi bir toplum için aranan devlet adamı tipi de budur.
Neden içimizden biri gibi
"Neden içimizden biri oldu" sorusunun cevabını aradığımızda, alt alta pek çok şey sıralarız.
Mesela;
-Türkiye'nin ona ihtiyacı var, deriz.
-Onun ve onunla bir araya gelen insanların çabalarıyla Türkiye dünyada sınıf atladı, deriz.
-Onun çabalarıyla Türkiye, bir büyük coğrafyanın kutup yıldızı oldu, istikamet çiziyor, deriz.
-Onunla uluslararası arenalarda başımız daha dik, deriz.
-En güçlü dünya liderleriyle yan yana ve eşit, hatta bazen bir adım önde durabilen ve bunu kendisine yakıştıran insan, deriz.
-Bütün bunlar, Türkiye'ye verilen emeğin ürünü, deriz.
-Sıcakkanlı, deriz, çocukların başını okşuyor, elini öpüyor, annelerin ayağının altını öpüyor, fukara sofralarına oturuyor, deriz.
-Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor, deriz. Yorulmak bilmemecesine, herkesin kendi kendisiyle kıyasladığında, herkesin gayretini ona katlayacak ölçüde çalışıyor, geceyi gündüze katarak, dünyayı on kere turlayarak çalışıyor, deriz. Yarın ölecekmiş gibi, son nefesini en olumlu şekilde değerlendirmek çabası içinde çalışıyor, deriz.
-Memleket için kendine acımıyor, sanki dünyaya Türkiye'ye ve bir davaya hizmet için gelmiş gibi çalışıyor, deriz.
Tayyip Erdoğan'a düşen...
Türkiye'nin yüreğinde saklı olan bu duyguyu Tayyip Bey biliyor muydu, bilmem ama şu sağlık problemi, bunu ona da göstermiştir muhakkak.
Eminim ki, bu gönül iklimini değerlendirecektir.
Şöyle düşünüyorum:
Eğer size potansiyel olarak muhalif olanların yüreğinde bile, bir sevgi kırıntısı bulunduğunu biliyorsanız, onu kaybetmemeye çalışırsınız. Bir gün medya camiasından birisi bana "Sizin medyamızda pek bulunmayan şeye, vicdana sahip olduğunuzu biliyorum" dedi, aynı düşünceleri paylaştığımız bir insan değildi, ondan sonra, vicdanım çok daha etkin biçimde devrede oldu.
Benim içimden, "Tüm Türkiye'nin insanı" geçiyor Tayyip Erdoğan, denince... Duaları kaybetmemek, sevgileri kaybetmemek... Aslında bu, eminim onun temel hassasiyetidir de...
Ben yeniden sağlık, afiyet diliyorum.