Son dönemde yaşadığımız terör olaylarını istihbarat açısından değerlendirdiğimizde ciddi bir zafiyetin olduğunu hemen herkes kabul etmektedir. Bu haftaki yazımı, istihbarata ayırmamın sebebi ise (belki konuya olan ilgisizliğimden dolayı) yeni öğrendiğim ve bana oldukça ilginç gelen bir bilgi oldu:
Bütün şöhretine rağmen, profesyonel personel sayısı açısından Mossad’ın oldukça küçük bir istihbarat örgütü olduğunu öğrendiğimde hem şaşırdım, hem de kendi ülkem açısından üzüldüm. Tarihi boyunca Mossad, personel sayısı olarak hiçbir zaman 1500’ü geçmemiş. Bu durum, Mossad’ın operasyon kabiliyetini artırmak için İsrailli yetkililer tarafından bilinçli olarak tercih edilmiş.
İstihbarat nedir?
Bilginin toplanması, sınıflandırılması ve analiz edilmesi süreçlerini ifade eden istihbarat, bütün ülkeler için olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Toplumlar ulusal güvenliklerini ancak elde ettikleri istihbaratlar ile gerçekçi politikalar ürettikleri kadar sağlayabilirler. Çünkü bir zekâ ürünü olan istihbarat, toplumların yaşadığı coğrafyadaki varlıklarını devam ettirebilmeleri için olası tehditlere karşı alınan en önemli tedbirlerden birisidir. Zira istihbarat bir erken uyarı sistemidir. Özellikle de Ortadoğu gibi çatışma ve egemenlik mücadelelerinin yoğun olarak yaşandığı bir coğrafyada, rakip devletlerin ekonomik, siyasi ve askeri kapasiteleri hakkında istihbarat sahibi olmayan devletlerin varlıklarını uzun süre devam ettirebilmesi imkânsızdır.
Birçok araştırmacı, istihbarat tarihinin, MÖ 5. yüzyıllarda yaşadığı kabul edilen Çinli Sun Zı ile başladığını kabul eder. Sun Zı’nin savaş stratejileriyle ilgili on üç bölümden oluşan kitabının son bölümü, CASUSLAR başlığıyla istihbarat faaliyetlerine ayırmıştır. Sun Zı, casus kullanımı hakkında ayrıntılı bilgiler vermenin yanında istihbarat faaliyetinin önemini şu cümleyle anlatır:
“Akıllı bir hükümdarı ve iyi bir komutanı alelade insanların elde edemediği zaferlere ulaştıran önbilgidir.” Sun Zı, ayrıca kitabının son cümlesinde de casusların en önemli elemanlar olduğunu, çünkü ordunun hareket kabiliyetinin onlara bağlı bulunduğunu belirtmiştir.
Ulusal güvenlik, bütün ülkeler için hayati derecede öneme haiz bir konudur. Çatışmaların ve küresel aktörlerin güç gösterilerini eksik etmediği coğrafyamızda ulusal güvenlik, bir devletin devamı için zorunlu olan en önemli faktördür.
Ulusal güvenlik, kişi, toplum ve devletin iç ve dış tehditlerden korunabilirliği durumudur. Söz konusu anlayış sayesinde anayasal hak ve özgürlükler, vatandaşların onurlu hayatı ve yaşam düzeyi, egemenlik, toprak bütünlüğü ve ülkenin istikrarlı kalkınması, devletin savunulması ve güvenliği sağlanır.
Söz buraya gelince asıl üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken konuya geçebiliriz diye düşünüyorum. MİT’in kimliği ne olmalıdır? Diğer bir ifade ile MİT’in artıları veya eksileri nelerdir?
MİT’in geçmişini birkaç cümle ile özetleyecek olursak parlak kısa süreli başarıları yanında uzun süren başarısızlıkları olan istihbarat servisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Doğu Medeniyeti tarihinin en güçlü ülkelerinden birisi olan Türkiye, birinci sınıf casus teşkilatı kurmayı maalesef başaramadı. Bu başarısızlığın temel nedeni, MİT’in (bence) temel sorunlarının üstesinden gelecek yetkinlikte yöneticilere uzun yıllar hasret kalmasıdır.
MİT’in temel sorunları nelerdir? Yanlış değerlendirmeler, iki yüzlülük, düşman ajanlarının sızması ve genel kişisel yetersizlikler olmuştur.
Yapılan analizler genellikle tek taraflı ve tek boyutlu kalmıştır. MİT’te özellikle son yılların getirdiği şartlar gereği, İslamcı çalışmalar ve Ortadoğu’nun siyasi, kültürel ve toplumsal yapısı ile ilgili daha fazla uzmana ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin gelişim süreci göz önüne alındığında siyasi iktidarlar tarafından güç algısı çerçevesinde istihbarat teşkilatına “hem içten hem dıştan koruma” yetkisini kullanacak imkânları sunduğunu söyleyemeyiz.
MİT, özellikle şu beş şubenin varlığını da içerecek tarzda yeniden yapılanmalıdır:
1. Bilgi Toplama Şubesİ
2. Siyasal Faaliyet ve Bağlantı Şubesİ
3. Özel Harekât Şubesi
4. Araştırma Şubesi
5. Teknoloji Şubesi
Ayrıca önemli bir husus olarak, yöneticilerimiz şu noktaları da göz ardı etmemelidir:
Güçlü siyasi iktidar, MİT’in yeniden yapılanmasının en önemli güç kaynağıdır. Müttefik ilişkilerini önemsemekle birlikte, bu ilişkilerden soyutlanmış çalışma tarzı ve yapısına sahip olunmalıdır. Tamamen milli/yerli teknolojiler kullanılmalıdır. Türkiye, ARGE çalışmalarına çok önem vermeli, istihbarat dünyasında kullanılan teknolojide dışarıya bağımlı olmaktan kurtulmalıdır. Yeni MİT, kamu diplomasisi ve algı operasyonları konusunda daha da gelişme sağlamalıdır. Unutulmamalıdır ki, istihbarat başarısı için, bilgi ve verilerin tek noktada toplanması kritik olduğu kadar, operasyonel anlamda birinci derecede hayatidir.
Son söz olarak şunu da eklemeliyim ki, MİT, tarihinin en saldırgan yerli medyası ile karşı karşıyadır. MİT, ne pahasına olursa olsun kendisi hakkında yalan haber yapan ve kötü algı oluşmasına sebebiyet veren, sözde dost özde ise en katı düşmandan daha zararlı bu medyaya karşı hukuki süreçleri etkili işletmelidir.