“Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar” derler ya, bu atasözünün her alanda kullanılması pek doğru değil sanırım. Sadece giyim gibi belli alanlarda doğrulanabilir belki.
Geçenlerde eşimle birlikte bir arkadaşımı ziyarete gittim. Arkadaşım bize baktı baktı ve “kırmızı kırmızı yanaklar, yüzünüzden sağlık fışkırıyor dedi. Ve ekledi, pastoral yaşam. “Kendin yetiştir kendin ye ha” diye sürdürdü. “Ahhh ah “diye ekledi. “Yoğun iş temposu, stres bir boş kalamıyoruz ki, birkaç dönüm yer alsak bir şeyler yetiştirsek, hafta sonu stres atsak, ama nerde çok zor” diye bitirdi konuşmayı.
Herkes söyle etrafındaki insanlara bir kulak kabartsa buna benzer iç geçirmeler sık sık duyacaktır. Peki, bu iç geçirmeler nedir? Nasıl yorumlanması gerekir? Yoğun çalışma, hızlı, stresli ve gürültülü yaşam, düşük hava kalitesi ve sağlıksız yiyeceklerle beslenme gibi olumsuzlukları yanında, birçok yönüyle cazip olan kentli yaşam biçiminin pastoral yaşam biçimine öykünmesidir, bu serzeniş bence.
Bir defa pastoral yaşamla kırmızı yanaklar arasındaki illiyet bağının iyi kurulması gerekmektedir. Pastoral yaşam deyince benim aklıma; doğanın kucağında stressiz, sakin, durağan bir yaşam biçimi geliyor. Bu yaşam biçimi tembellik içermez, kilo vereyim diye spor yapma da gerektirmez. Sağlıklı doğal yiyeceklerle dengeli beslenmeyi barındırır içerisinde. Beden sürekli çalışmak için kendisine bir meşgale bulur. Bu iştir, aynı zamanda spor. Pastoral yaşamda yiyeceklerinizde yaşamın kendisi gibi doğaldır. Hoş çoğunu kendiniz üretirsiniz hormonsuz, gübresiz. Beden sağlam ya kafa dersen; arif olan anlar. Kısacası pastoral yaşamda her şey doğaldır. Yapmacık suni olan her şey kentte kalmıştır.
Hani yaşlılar için eski toprak derler ya; bunlardan biri de benim dedemdi. 96 yaşında hakkın rahmetine kavuştu. Çanakkale savaşında babasını kaybetmiş. Ailede başka erkek kalmadığı için dedesinin kardeşi tarafından büyütülmüş. 7 yaşında sigaraya başlamış. 40 yaşında midesinin üçte ikisi alınmış, öldüğünde saçları dökülmemiş ve ağarmamıştı. Düşünebiliyor musunuz? 96 yaşında boyasız simsiyah saçlara sahip bir adam. Öldüğü güne kadar hayat fışkırıyor, eski topraklar gibi.
Peki niçin eski insanları eski toprakla kıyaslarlar. Efendim eski topraktan başka kıyaslanacak bir şey yok mu? Elbette ki var, ama toprakta insan gibi bir canlıdır. Eski topraklar gübresiz, ilaçsız, tuzlaşmamış olduğundan, ayrıca yaşam için gerekli olan minerallerce zengin olduğu için sağlam bir yapısı vardır. Ne ekersen hemen biter doğurgan ve üretkendir eski toprak. Amaç bu sağlamlığı bu üretkenliği vurgulamaktır. Bu sağlamlık ve üretkenlik insanoğlu için sağlık demektir.
Tarımda eskiye rağbet demek; suni gübresiz, ilaçsız, hormonsuz, gen yapısı bozulmamış, insan yaşamı için gerekli olan ürünleri doğal koşullarda ve doğal ortamında üretmek demektir.
Bilmem anlatabildim mi efendim. Niçin? Eskiye rağbet olsa insanoğlunun yanaklarına nur yağacağını.
Siz ne dersiniz.