Hayatını, Allah’ın sevdiği güzel işlere koşarak tamamlayan Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi bundan tam 13 yıl önce dar-ı bekaya göç etti. Geçtiğimiz günlerde Hocaefendi için hazırlanan belgeselin gösterimi vardı. “Dost olalım Rahman’a bizi dost bilsin diye” başlığıyla duyurusu yapılan programa ilgi ve katılım iyiydi.
Hazırlıkları sırasında katkı sunma fırsatı bulduğum belgesel vesilesiyle O’nu bir kez daha rahmet ve şükranla andık. Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programda nice zamandır görüşemediğimiz dostlarla hasret giderdik.
Programın açılış konuşmasını yapan Üsküdar Belediye Başkan Adayı Hilmi Türkmen şunları söyledi: “Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi, İslâm’ın öncü bir bayraktarı ve çok özel bir önden gideniydi. Milyonlarca insanı etkiledi, onların kalbinin insana ve Allah’a ısınmasına vesile oldu. Es’ad Coşan Hocaefendi, fikir hayatını devam ettiren birçok vakıf ve dergi kurdurdu. İlkel bir toplumu ilkellikten, geri kalmışlıktan kurtarır; modern, aydın, ileri bir toplum haline getirirdi. ‘Kaliteli bir eğitim köylüyü vezir, fakiri zengin, sipahiyi paşa, ümmiyi âlim, zâlimi fâzıl mertebesine yükseltir’ derdi. Mahmud Es’ad Coşan’ın sosyal yönü de çok kuvvetliydi. Daha çok insana ulaşmak için birçok derneğin kurulmasını teşvik etti. “Hakyol Vakfı”, “Sağlık Vakfı”, “İlim, Kültür ve Sanat Vakfı” gibi ilim, kültür, ahlak ve çevre derneklerinin yaygınlaştırılmasına öncülük etti. Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi, çağının çok önünde bir şahsiyetti.”
Programda, dünya Kur’an okuma birincisi Abdurrahman Sadien’in etkileyici Kur’an ziyafetiyle gönüllerimiz şenlendi.
Belgeselde Hocaefendi’nin hayatından kesitler sunuldu.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 1981-87 döneminde öğrencisi olma fırsatı bulduğum Hocaefendi’nin geldiği ilk dersimizden hatırladıklarımı anlattım: “Dersimize, siyah bir takım elbise ile, son derece düzgün ve bakımlı sakalıyla, saçıyla gelmişti. Üzerinde ne gömlek ne de kravat vardı, hâkim yaka bir kazak giymişti. Sesi ne yüksek ne de duyamayacağımız kadar alçak seviyedeydi ama çok etkileyiciydi. Konuşması güzel bir hitabet örneğiydi, amfide herkes onu çok rahat duyar ve anlardı. Türkçeyi çok güzel, çok sade kullanırdı. Kimse gözlerine kolay kolay bakamazdı. Hatırladığım kadarıyla ilk derste bizlere İlahiyat öğrencisi olmanın önemini anlatmış ve iyi bir öğrenci olma konusunda hepimizi teşvik etmişti.”
Programda emekli müftü Yahya Alkın Hoca şunları söyledi: “Klasik, eski anlayışlı bir insan değildi, çağımızı çok iyi anlamıştı. Bugünkü Müslümanların ihtiyacı nedir, sıkıntıları nedir, kurtuluş çareleri neler olabilir, bunları çok iyi biliyordu ve buna göre de bir eğitim sistemi uygulamaya başlamıştı. İslam’ın en büyük düşmanının cehalet olduğunu devamlı vurgulardı. Hem manevi yönü hem de akademik yönü güçlü insanlar yetiştirmek istediğini söylerdi.”
Ardından Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan anlattı Hocaefendi’yi: “Çok kitap okurdu. Oturup bir köşede tespih çekmeyi, zikir çekmeyi tek başına yeterli görmez; ilimle bizatihi baş başa olmak lazım geldiğini de söylerdi.”
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Tokaç ise şu hatırayı paylaştı; “Hocamızı akademisyenliğe yönelten Mehmed Zahid Efendi’dir. Profesör olmadan da asla okuldan ayrılmamasını istemiştir. Rahmetli hocamız beni de doktora yapmam yönünde teşvik etti. Ben de doktora ile devam ettim.”
Yer yer hocamızın nükteli sözlerine yer veren İsmail Durak Ünlü ise şunları belirtti: “Müslüman’ın ferasetli olması hususu üzerinde çok dururdu ve bununla ilgili derdi ki, ‘Ben futbolcunun çalımına bakmam, pası kime verdiğine bakarım.’ Bugünlerde moda olan bir sözü de ondan 20-30 sene önce duymuştum ki bu söz, ‘Emperyalistler bir taşla bir kuş vurmazlar; bununla, bir sürüyü öldürmeye niyet ederler’ sözüydü; dolayısıyla bizim bu oyunları ve tuzakları anlayacak ufukta ve çapta insanlar olarak yetişmemiz gerektiğini bize tavsiye ederdi.”
Ünlü’nün, Tokaç’ın ve Alkın’ın Hocaefendi’ye dair tespitlerinden bazı kesitler şöyledir;
Hocaefendi’ye göre İslâm; insanın vicdanına haps olunamayacak kadar kıymetli ve hayatın bütün alanlarını kapsayan âlemşümul bir dindir. “Din, bir duygudur, ona kimse ilişemez,” şeklinde yersiz ve mantıksız bir din anlayışı İslâm’da yoktur; yalnız toplumla ilgili değil, dünyayla da ilgilidir, uzayda da İslâm vardır.
Es’ad Coşan Hocaefendi, içinde yaşadığı bu zamanın gereklerini olması gerektiği şekliyle yapmak için gayret etti ve odasında -nerdeyse bir duvar boyu ve genişliğinde- dünya haritası vardı ve diyordu ki: “Bir tane de uzay haritası koymak istiyorum buraya ve imkân olsa da mesajı gökyüzündekilere de ulaştırabilsek…”
En iyi âlim; sultan karşısında cömertçe, cesurca doğruyu söyleyen âlimdir. Biz bunu Hocaefendi’de görmüştük. O, geleceğin insanıydı. Yumuşak, sade ve kuşatıcıydı. Pozitif, neşeli ve mütevazı hali insanları sarıveriyor; ateşböceklerinin ışığın etrafında kümelenmesi misali, insanlar onun çevresinde halkalanıyordu.
M. Es’ad Coşan Hocaefendi 13 yıl önce aramızdan ayrıldı ama irşadı aktif ve canlı bir biçimde devam ediyor. O, kitapları, talebeleri, sevenleri, internet dünyasındaki videoları ve AKRA FM’de devam eden etkileyici sohbetleriyle gönüllerimizde yaşıyor.
Merhum Hocaefendi’yi tarif ederken –belgeselde de ifade ettiğim üzre- Yunus Emre’nin şu sözünü O’na çok yakıştırıyorum; “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası!”
Belgeselin hazırlanmasında emeği geçen ve katkı sağlayan herkesi, Üsküdar Belediyesi yetkililerini, Alper Kış ve ekibini, Ömer Çakkal’ı tebrik ediyorum.
recep.kocakk@gmail.com
https://twitter.com/recebkocak