Her birimiz hayatımızda kötü tecrübe yaşamışızdır. Ama bunu genele ve topluma mal etmek doğru değildir. Herkesin bir bakış açısı vardır. Bakış açısına göre değil, durumun doğruluğuna göre gerçeğe ulaşılır. Bana göre altı (6) olan rakam, senin tarafından bakıldığında dokuz (9) görünür. Hangisi doğru? İkisi de doğru. İllaki benim tarafımdan doğru dersek, doğruya ulaşamayız. Rakamın doğruluğu, bizim duruş pozisyonumuza göredir. Anlaşamamak, kavgalar, uzlaşamamak, doğru bir neticeye varamamak, hep bunlardan kaynaklanmaktadır.
Kadınlar ve erkekler, birbirlerinin yanlışlarını ve ayıplarını devamlı görmemelidirler. Güven mefhumu ortadan kalkar. Aslında birçok güzellikler varken, devamlı çirkin şeylere takılıp kalmak, sonunda kendimizi de olumsuz ve çirkin görmeye başlarız. ‘Elinde çekiç tutan, her şeyi çivi olarak görür’ sözünün doğruluğu gerçek olur. Gül varken, dikenine takılıp kalmamalıyız. Güvensizlik ve ön yargılı davranma, hayatı çekilmez ve taşınmaz bir hale getirir. Hayatta güven esastır. Diğer doğrular ardından gelir. Herkes birbirinin ‘hasmı’ değil ‘hısımı’ gibi davranmalıdır. O zaman hayatın tadı ve neşesi gelir.
Hayata ümit penceresinden bakılmalıdır. Evlenenler, doğanlar, yuva kuranlar, anne-baba olanlar..demek hayat kendi seyri içinde devam edip gitmektedir. Bizde bu hayatın bir parçasıyız. Hem bu dünya ve bu hayat bizim için. Neden kendimize zindan edelim! Bakış açısını değiştirerek, olumsuzlukları olumlu hale getirebiliriz. Hayatı güvenilir yapabiliriz. Güzel bakan güzel görür, güzel düşünen, güzel yapar. Güzel hayal eden, güzel hayat yaşar. Gerçeklere hayalden gidilir. Bazen hayal, insanın kendisini dinlemesi ve dinlendirmesidir. Bütün dehalar, günün en az bir saatini hayal kurmaya ayırmışlardır. Sakin bir yer, oksijeni bol, gölgelik bir yerde, sırtüstü yatıp gökyüzünü seyreder gibi evrene bakmak, sonra hafifçe gözleri kapatıp olmasını istediğiniz ve olmak istediğiniz yerde kendinizi hayal etmek…kendinizi derin bir hipnozda hissedebilirsiniz. Hayal, zihnin egzersizidir. Onun için derin insanlar, hayallerini hayal koltuğunda hayal etmişlerdir.
Ara, bul ve geri getir tekniği vardır. Hatırlamaya çalıştığımız, unutmamak için dikkat ettiğimiz şeyler vardır. Bir telefon numarası ve ya bir isim kaydederiz. Ya da biriyle tanışırız. Unutmamak için ne yapmalıyız? Bunun için bütün duyularımızı kullanmalıyız. Göz, işitme, duyma, koklama, tatma, dokunma gibi. Bir de renklendirme vardır. Hatırlamak için kodlama yapmamızda yardımcı olur. Böylelikle sağ lobumuzu (beynimizin sağ bölgesini) aktifleştirmiş oluruz. Beyinde ki farklı bölgeler aktif hale getirilmiş olur. Zihinsel görüntülerimizi renklendirelim. Hatırlamada renkler, %60 oluşturmaktadır. Kişisel gelişim seminerlerinde ‘hatırlama teknikleri’ adı altında bir başlık vardır. Önemlidir. Arzu edenler olursa ‘Seminer’ formatında anlatılır.
İnsanlarla konuşurken size bir şey anlatılıyorsa, dinlemeye odaklanın. Ona söyleyeceğiniz sözü unutmamak için zihin altında tutmaya devam ederseniz, karşınızdakinin ne dediğini de duymamış olursunuz. Muhataba odaklanmaktır. Büyüteci güneşin altına tuttuğumuzda elimizdeki kağıdı çok rahatlıkla tutuşturabiliriz. Çünkü güneşin bütün ışınları, elimizdeki kağıdın bir noktasına odaklanmışlardır. Yani ışınlar bir noktada toplanmıştır. Muhatabı da böyle odaklanarak dinlemek gerekir. Ciddiye alınmak istiyorsak, önce biz ciddiye almalıyız. Başarmak için odaklanmak. Dahilerin bir çoğu normal insanlar değildir. Ne biz onlara ayak uydurabiliriz, ne de onlar bize! Bir daha yetişmedikleri için normal değiller zaten. Doğuda ve Batıda bilimde buluş yapanların çoğu böyledir. İnsanüstü, sıra dışı, çizgi üstü insanlardır. Birine hamamdaki tas ilham kaynağı olurken, diğerine ağaçtan düşen elma ilham kaynağı oluyor. Birine de ağaçtaki cevizle yerdeki kabakları mukayese ederken, ağaçtan başına düşen bir ceviz tanesiyle şükrünü çok fazlasıyla eda etmesine sebep oluyor. 1069 buluşun sahibi olan Thomas Edison, sizce normal bir insan mıdır? Sihirbaz mıydı? Hayır. Bildiğimiz bir şey varsa, kendisindeki prensipler ve çalışma aşkıydı. Bir proje üzerinde alışmalarını yapacaksa, önce laboratuarındaki bütün perdeleri kaptır, kulağını meşgul edecek bütün sesleri durdurur, bir daha ayağa kalkmamak için bütün malzemelerini etrafında hazır eder, sonra işine yoğunlaşırdı. Hanımı bir gün kendisine: “Artık biraz tatil yapsan, çok yoruldun, sevdiğin bir yere git ve dinlen” deyince, hanımına: “Haklısın, yarın tez zamanda çok sevdiğim bir yer var, oraya gideyim, biraz tatil yapayım, dinleneyim” der ve ertesi sabah doğruca yine laboratuarına gelir. Bu adamı ne biz anlayabiliriz, ne de o bizi anlayabilir. Herkes yatarken onlar ayaktadır, onlar yatarken de herkes ayaktadır. Onun için diyoruz ki gece yatarken başucunda kalem kağıt bulundurun. Milyarlık fikirler sabaha karşı üçte beşte gelir. Elektiriki bulması, tellerden akımın geçmesini sağlaması güzel buluştu da, ampulün içindeki havayı boşaltıp ışığın sönmemesini nasıl sağlayacaktı? Malüm oksijen olmadan mum da yanmaz, gaz lambası da yanmaz. Peki ampül nasıl yanıyor? Edison olursan bunu da bulacaksın tabi ki.
Bilimsel araştırmalar, insanların, bir nesne üzerinde en fazla 11 saniye odaklanabildiklerini gösteriyor. Sonra dikkat ve gözler etrafa çevriliyor. Okuduğunu anlamamak, dinlediğini duyamamak, hep odaklanamamaktan kaynaklanmaktadır. Oturduğumuz yerde bakamayız, sadece görebiliriz. Bakmak için o nesneye gitmek gerekir. Evdeki televizyonu izlerken aslında bakıyoruz. Dışarıdan geçen birini fark etiysek onu görüyoruz. Çünkü bakmaya odaklanıyoruz. Dersi gördün mü demeyiz. Derse baktın mı deriz. Aygazda ki yemeğe bak da gel, deriz, yoksa gör de gel demeyiz. Bakmak, bütün zihinsel yapıyla o şeye odaklanmak demektir. Onun için seyredilen tv dizilerini çok rahatlıkla anlatabiliyoruz. Çünkü bakıyoruz. Tavuk yumurtalara zihnen (hissen-ilhamen) odaklandığı için civcilerinin çıkmasını beklemektedir. Kaşıkların eğilmesi, bardakların kırılması, tellerin bükülmesi, maksimum seviyede konsantrasyonun sağlanmasıdır. Azami dikkattir.
Olumsuz düşünmek, dikkatin dağılmasına nedendir. Odaklanmayı ortadan kaldırır. Bilinçaltına gönderilen negatif enerjiler, işe odaklanmayı keser, bıkkınlık meydana getirir, en baştan işin kaybına sebep olur, enerjinizi sıfırlar. Bu durumdan pozitif düşünerek çıkılabilir. Şuuraltına gönderilen pozitif düşünce, hayatı tekrar düzene koyar, iş oluşumunu gerçekleştirir, harika işler medyana gelebilir. %95 bilinçaltından gelen komutlardır hayatı düzene sokan. Bilincimiz sadece %5 lik kısmıyla ilgilenir. Birkaç işe odaklananlarda zihin aktiviteleri düşerken, bir işe odaklananların zihin aktivitelerinin çok yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Onun için çok işte çırak olmaktansa bir işte usta olun derler. Sağ elinizle yaptığınız bir işi ara sıra sol elle yapın. Sol elle yapılan işi de sağ elle yapın. Sağ sol beyinlerin çapraz çalışmalarını sağlamış oluruz. Bir şey arıyorsak, ara sırada zihinle arayalım. Gözlerimizi kapatalım ve bir müddet aradığımızı öyle bulmaya çalışalım. Çapraz egzersizler dediğimiz bu uygulamayı ara sıra yapalım.
Bilinçaltını kirlilikten temizleyelim, olumsuz düşünceleri atalım, yapabileceğimize kendimizi inandıralım, kendimizi sevelim, sayalım, bir hususta ve özellikte başkalarından farklı olduğumuza inanalım. Bir ve iki şeyi herkesten daha iyi bildiğimizi ve yapabileceğimize inanalım. O zaman farklı olduğunu kabul edeceksin. Aynada kendini gör ve kendinle barışık ol. Kendinle ilgili şuuraltına olumlu mesajlar gönder. Sen kendini bilmezsen kimse seni tanımaz. Kendini onayla. Barışık ol. Sev. Kendine ikramda bulun. İş, aş, eş ertelemesi yapma. Bugünün işini yarına bırakma. Bir anı zamanı keyifli yaşayacaksan onu erteleme. Sonra dediğin sonra, gelmeyebilir, ya da başka şey gelebilir. İmkanın ve zamanın olmaz. Küçükte olsa, bir işi en iyi şekilde yapmaya çalış. Küçüğü önemsemeyen, yarın büyüğü de önemsemez. Yarına planladığın keyifli zamanını kimse için bozma, feda etme. Herkes önce sen önemlisin. Mutluluklar ertelenmez. Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun, sen içinde baharı yaşa.