Ermeni Yetimleri

xxx43

1915-1918 yılları arası... Doğu ve Güneydoğu Anadolu facialar yurdu... Ölümler, öldürmeler, sürgünler, talanlar... On binlerce, belki de yüz binlerce yetim perişan ve sefil vaziyette... Müslüman yetimleri, Ermeni yetimleri...

Müslümanlarla Ermenileri birbirine düşman etmek için nice şeytanlık yapmış olan emperyalistlerin, misyonerlerin, Haçlıların ektikleri zararlı tohumların kanlı meyveleri...

Amerikalılar bölgeye gelmişler yetim topluyorlar. Hangi yetimleri? Sünnetsiz yetimleri...

Doğu Ordusu kumandanı Kazım Karabekir Paşa da yetimlerin imdadına yetişiyor. Amerikalılar sünnetsizleri topladığına göre o da sünnetli Müslüman yetimleri toplayacak, onlar için yurtlar kuracak, okullar açacaktır.

Ancak bir müşkül vardır: Henüz sünnet olmamış Müslüman yetimlerle birlikte oldukça küçük yaşta Ermeni yetimleri de devşirilir.

Ne güzel değil mi? Yetim yetimdir. Biz Müslümanlar Müslüman yetime de bakmalıyız, Hıristiyan yetime de...

O küçük Ermeni yetimlerine Müslüman ismi verilir ve yetiştirilir.

Bunların sayısı ne kadardır? Allah bilir...

Bunlar büyütülür, okutulur, hayata atılır...

Kimisi memur olur, kimisi öğretmen, kimisi subay, kimisi usta, kimisi işçi, kimisi serbest iş sahibi.

Öte yandan, 200 bin kadar Ermeni kızı ve kadını da, o fırtınalı günlerde Müslüman olmuşlardır? Kendi istekleriyle mi? Çoğunun, canını kurtarmak, hayatta kalabilmek için Müslüman olduğunda şüphe yoktur.

İşte bu yetimlerin işte bu kadın ve kızların torunlarının, torun çocuklarının sayısı bugün Türkiye'de 1,5 milyondur. Bu rakamı ben vermiyorum. Ermeni Patriği 2'nci Mesrob, Paris'te yayınlanan günlük Le Combat gazetesindeki röportajda söylüyor. (Le Combat, 29 Şubat 2005)

Bu yetimlerin, bu kadın ve kızların çocukları, torunları, torun çocukları acaba yüzde yüz Müslüman olmuşlar mıdır?

Bir kısmı bu din ve kimlik değişikliğini samimî olarak kabul etmiş ve benimsemiş olsa bile, bir kısmı iki kimlikli yaşamıştır.

İçlerinden bir kısmı, 1915-18 arasındaki facianın intikamını sinsice almak istemiş olabilir mi?

Hepsini toptan suçlamak çok yanlış olur.

Ama şüpheler insanları gerçeklere götürür.

Ermeni yetimlerinin, Müslüman yapılan Ermeni kadın ve kızlarının çocuklarının, torunlarının, torunlarının çocuklarının üç beş bininin Türkiye'den, Müslümanlardan sinsice intikam almak istemiş olduklarını farz edelim.

Böyle bir senaryoyu düşünelim.

Bugün ülkemizde büyük miktarda Kripto Yahudi vardır.

Kripto Ermeni vardır.

Kripto Rum vardır.

Kripto Kürt vardır.

Bunların içinden rakam olarak az da olsa, birer kesim Türkiye'den intikam almak isteseler neler olur?

Zengin ve edebî Türk lisanını mahveden, tahrip eden, sözlüğe "Kemalizm Türkün dinidir" diye yazan Türk Dil Kurumu'nun başında niçin uzun yıllar A. Dilaçar isminde bir zat bulunmuştur? Bu zat niçin ilk isminin tamamını hiç yazmamış, "A." olarak yazagelmiştir? Çünkü o noktalı A Agop'tur.

Yakın tarihimizin bazı çok önemli politikacılarının, yüksek bürokratlarının, gazetecilerinin, sanatkarlarının, subaylarının, akademisyenlerinin Yahudi, Rum, Ermeni olmaları mümkün değil midir?

Bunlardan (az da olsa) bir kısmının intikam almak istemiş olması mümkün değil midir?

Bu kriptoların, bu yetimlerin içinden çıkan ve ellerine fırsat geçen bazıları Türk dilini, Türk kültürünü, Türk edebiyatını, Türk tarihini, Türk sanatını bozmak istemiş olabilirler mi?

Kendilerine Beyaz Türk, Pembe Türk denilen birtakım kimseler Türkiye'nin bölünmesine yol açacak kötü işleri, kötü propagandaları niçin yapıyor?

Türklerle Kürtleri birbirine düşman etmek isteyenler kimlerdir?

Ülkede Sünnî Alevî çatışması çıkartmak isteyenler kimlerdir?

Van Üniversitesi'nde bir rektör vardı. Çok aşırı, çok saldırgan, çok Ergenekonî çok Atatürkçü görünen, çok uyumsuz bir kimseydi. Bu zat Güllü Agop'un torunuydu.

Hayır yanlış anlaşılmasın, ben tek kimlikli Ermeni vatandaşlarımıza birşey demiyorum. Kesinlikle ırkçı değilim. Kahpece öldürülen Hrant Dink ziyaretime gelmişti, sohbet etmiştik, röportaj yapıp yayınlamıştı. Ülkemizdeki Ermenilerin din, kültür, kimlik hürriyetlerine taraftarım. Lakin soruyorum:

Acaba Türkiye'yi bugünkü hale, bunca krize, bunca çözülmez problemin içine düşürenler Kriptolar mıdır?

Şu ülkede rahat, huzur, güvenlik, adalet, barış, uzlaşma içinde yaşayamıyoruz. Başımız hep belâda.

Bendeniz elli senelik gazetecilik hayatımda çok sıkıntılar çektim, ezildim, itildim kakıldım, mahkemelerde süründüm, hapislere düştüm, yurt dışında altı seneye yakın kaldım. İki günlük gazetem vardı, batırdılar. Düşman, tehdit, tehlike olarak görüldüm. Bir kısım beyazlar beni mürteci ilan ettiler, karaladılar. Hâlâ ikinci sınıf vatandaş statüsündeyim...

Ülkemizde olup bitenler çok girift (karmaşık) bir denkleme benziyor. Bu denklemin bilinmeyenleri içinde çeşitli Kriptoların, yetimlerin, zorla Müslüman yapılan kızların ve kadınların ahfadının olması mümkün müdür? Hepsi için söylemiyorum, bir kısmı böyle olamaz mı?

Bu denklem nasıl çözülecek.

Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış Prof. Yusuf Halacoğlu bir ara bir şeyler söylemek istemiş ama söyletmemişlerdi.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP oligarşisi tepetaklak olup iktidara Demokrat Parti geçince ülkede biraz hürriyet rüzgarları esmeye başlamıştı. Aradan epey zaman geçti ama çok iyi hatırlıyorum, o günlerin büyük gazetelerinden Yeni Sabah'ta şu mealde küçük ilanlar yayınlanmıştı: "Filan mahkemenin kararıyla Ayşe olan ismimi Arşaluz'a, İslâm olan dinimi Gregoryen Ermeni dinine çevirttim, ilan olunur..." şeklinde. O zamanın gazeteleri kütüphanelerde duruyor, arzu eden inceleyip böyle ilanları bulabilir. Samanlıkta iğne aramak gibi ama zor da olsa bulunur.

Kripto olmak iyi bir şey değil. Bir vatandaşın tek dini, tek kimliği olmalı. Hem Müslüman hem Hıristiyan, hem Yahudi hem Müslüman, hem Yahudi hem Kürt, hem Kafkasyalı Müslüman hem Yahudi... Böyle iki kimliklilik, böyle Kriptoluk, böyle biri açık ve iğreti, ötekisi gizli ve asıl kimlikli olmak takdir buyurursunuz ki, iyi bir şey değildir.

Adamın veya kadının yüreğinde Ermeni kimliği hakimse, dıştan Müslüman görünmesi doğru olmaz. Hele böyle bir kimsenin laiklik postuna bürünerek, Atatürk'ten daha Atatürkçü kesilmesi, İslâm'a ve Müslümanlara çatması, halk çoğunluğunu Türkiye için en büyük tehdit ve tehlike olarak görmesi hiç yakışık alır bir şey değildir.

Patrik Mesrob cenabları, Le Combat gazetesindeki röportajda her sene 60-70 kadar vatandaşın mahkeme kararıyla Türklükten Ermeniliğe, İslâm'dan Gregoryen kilisesine resmen geçtiğini açıkça söylüyor. İslâm ve Müslüman düşmanı bazı Kriptolar da aynı şeyi yapsalar doğru olmaz mı?

29 Şubat 2008 tarihinde üniversitehaber.com sitesinde "Ülkemizde yirmi iki Hıristiyan asıllı dekan ve rektör bulunduğu, bunların çoğunun Ermeni kökenli olduğu, evlerinin altında gizli özel şapelleri (kiliseleri, ibadet odaları) bulunduğu" iddia edilmişti.

Bu gibi haberler asılsız mıdır? Türkiye'de 22 Paraguaylı rektör ve dekan olduğu iddia edilse, bunun yalan olduğu açıkça belli olur ama 22 Ermeni kökenli rektör ve dekan var deniliyorsa konu araştırılmalı, soruşturulmalıdır. Doğruysa doğru, yalansa yalan...

Lafı eveleyip gevelemeyeyim... Türklerle Kürtler birbirine düşman edilmek isteniyorsa, Sünnîlerle Alevîlerin çatışması isteniyorsa, Müslümanlara temel hak ve hürriyetleri tanınmıyorsa, Türkiye'yi bölecek, parçalayacak vahim işler yapılıyorsa, camilerin bombalanması bile düşünülüyorsa, halka tam demokrasi verilmiyorsa, küçük bir azınlığın ülkeyi, devleti, halkı vesayet sistemi ile idare etmesi mevzuubahisse iyi bilin ki, bu işler (ateist bile olsalar) tek kimlikli vatandaşların işi değildir.