“Erkan Yolaç” geliyor aklıma bu günlerde…
Hani o, 80'lerin “sınırlı-sorumlu” televizyon dünyasının “nostaljik öğeleri”nden “Evet – Hayır” yarışmasının ünlü sunucusu Erkan Yolaç…
*
Eğlence programının aralarında Mehter Marşı eşliğinde, “pırt” diye kendini sahneye atıp, “Eveet sevgili seyirciler, kıymetli misafirleeer; şimdi de her zaman ki gibi yine bir “Evet-Hayır” yarışması yapıcaz. Bunun için sahneye gelecek gönüllü arıyoruuum…Var mıııı? Elleri göriim, eller, eller…Evet evet orta sırada oturan hanımefendi, hayır hayır sizin yanınızdaki…Sol yanınızdaki canıım. Hah evet, siz siz, eveet küçük hanımefendiyi buraya alıyoruz… Medeni cesaretinden dolayı küçük hanıma koccamaaan bir alkış. Evet hooooooooopppaaaaaaa…Efenim, teşekkürlerrr, teşekkürleeerr…Şimdi yarışmamıza başlıyoruz…Efenim, sorduğum sorulara evet yada hayır diye cevap vermiyeceksiniz, başınızı emme basma tulumba gibi sallamayacaksınız…” lakırdılarıyla süre giden, sahneye gelenin “Ankara Marşı”yla gelip, “İzmir Marşı”yla giden ünlü yarışmanın “patenti” de kendisine ait, işte o ünlü sunucusu…
*
Hala kulaklarımızdan gitmez, bazen “kolaycacık”, bazen “zorlaya zorlaya” “evet” yada “hayır” dedirttiği yarışmacının üzgün bir şekilde “aaaaa!!!” deyişiyle birlikte, “Evvveeet dediniiiizzz” diyerek sevinçten neredeyse başını tavana vuracak gibi sıçrayarak, her defasında zıplama rekoru kıran bu naif ve kibar “Türkiye’nin zıplama rekortmeni”nin attığı o “zafer çığlığı”…
Hala kulaklarımızda…
*
Başka “kanalların” ve “çağın buluşu (!)” uzaktan kumanda aletinin olmadığı yıllarda “değişmez tercihimiz” olan önceden “banta” çekilmiş, “Erkan Yolaç’lı” programlara, çocuk gözlerimizi kilitler dakikalarca izler, kahkahalara boğulurduk…
*
Heyy gidi günler…
“Beyaz adamın”, “…büyüklerin, dünyayı çocuklardan emanet aldıklarını” “haykıran” “Kızılderili Şefi’n” mektubundaki asil feryadına “ihanet” ettiğinden “bihaber” olduğumuz…
Hey gidi, “çocukluğumuz”…
Çocukluk yıllarımız!…
***
“Muhterem Liderlerimizin” bir “sözü”, bir “el işaretiyle”, meydanlarda çınlayan “Evet-Hayır” seslerini duydukça, “sevgili büyüğümüzün” kulakları çınlıyordur, şimdilerde…
*
Eh, o da takdir eder ki, zaman 2010’lu yıllar!…
Yani, “bu zaman”, “o zaman” değil elbette!...
Dün, “Evet-Hayır’ı” “masum” kahkahalar eşliğinde izlemiştik…
Bugün, “canlı canlı” “ibretle” izliyoruz!...
O zamanla, bu zaman arasında çok “köprüler” kuruldu…
O köprülerin altından da çok “sular aktı”!…
*
Ne mi oldu?!..
“80’nin çocukları büyüdü”!…
Ülkede “aslında neler oluyor?” dedi!…
“Okumayı, yazmayı”…
“Sevmeyi, sevilmeyi”…
“Kavga etmeden, tartışmayı”…
“Ölmeden, öldürmeden yaşamayı”…
“Soru sormayı, sorgulamayı”…
“Sorundan kaçmamayı, çözümün paydaşı olmayı”…
“Demokrasinin” ve “adaletin” “mutlaka” herkese “lazım” olduğunu!…
Önemlisi, “Evet-hayır”ın geçmişin eğlenceli bir “yarışma şovu” olmadığını öğrendi…
“Anladı”, “anlamlandırdı”!...
*
Sonra...
“Yasak duvarını” aştı…
“Duvarların ötesi”ne geçti!…
“Parlak” bir “zihin” ve “cesur yürekle”…
“Ana”sına sahip çıktı!…
“Yönetime el koydu!...”
Artık daha da “demokratik” “Yasa”larla onu “koruyacak!…”
*
“Evet-Hayır”, aslında “12 Eylül”’de, “12 Eylüllerle” sona erecek, şimdi “gerçek bir yarışmadır!...”
“Dünde kalmışlar!”, “düne alışmışlar!” değil belki ama, “gerçeğin ışığında yarına koşanlar” bu “yarışmanın” “farkındadır!...”
O hala yıllara meydan okuyan yaşı ve o sevimli haliyle “Erkan Yolaç” ‘da gelse, artık onlara “Hayır dedirtemez!...”
*
“Dünün çocukları büyüdü!…”