Ergenekon ile ilgili dört DVD'de toplanan bilgi ve belgeler herkese bir şeyler öğretti, benim için de bildiğim bir gerçeğin pekişmesini sağladı: Herhangi bir eylem hazırlığına giren örgüt, bunu en ince ayrıntısına kadar planlıyor ve herkese kabiliyetine göre işleri dağıtıyor. Kim lojistik destek verecek, tetiği kim çekecek, tetikçiyi eylem mahalline kim götürecek, eylem olunca eylemci nasıl davranacak, olayı kim, nasıl yorumlayacak...
Zihninizde daha rahat benzerlik kurabilesiniz diye 'andıç' belgesini düşünün... Bazı kamuoyu önderleri, sivil toplum liderleri ve gazetecilerin itibarlarının yerle bir edilmesi öngörülüyordu orada. Planlamayı yapanlar hangi gazetede kimin ne tür yazı yazacağına, hangi televizyoncunun konuyu nasıl işleyeceğine kadar ayrıntıları düşünmüşlerdi.
Eylem planlayan örgütler böyle çalışırlar işte...
Şimdi de Danıştay'a yapılan saldırıyı göz önüne getiriniz. Eldeki bilgi ve belgeler bunun Ergenekon örgütünün ince eleyip sık dokuyarak planladığı bir dizi eylemden biri olduğuna işaret ediyor. Daha önce denenmiş bir eylemci Alparslan Arslan, herbirinde başarılı olmuş... En son denemeyi Cumhuriyet gazetesine tam üç ayrı bomba atma eylemiyle yapmışlar; birahaneden devşirdiği tiplere Bombaları atın demiş, adamlar atmış, ağızlarını açıp kimseye söylememişler...
Danıştay saldırısını da başarır diye düşünmesinler de ne yapsınlar?
Danıştay senaryosunun eylemcinin yakalanmaması üzerine oturduğu kanaatindeyim ben. Sadece kullandığı otomobil ile dikkatleri başka yöne çeksin diye ortada bırakılmış üç-beş belge bulunacaktı. Birisi çıkıp, Sağa-sola ateş ederken, 'Yaşasın Şeriat, kahrolsun başörtüsü düşmanları' sloganları attı dediğinde herkes inanacaktı. Kimliği deşifre olsa bile, kayıp Alparslan Arslan'dan bir efsane oluşturulması işten bile değildi.
Görevini ciddiye alan bir polis senaryoyu kısmen boşa çıkarttı.
Boşa çıkarttı da ne oldu? Senaryonun bütününden haberdar olmayan, yalnızca kendileri için yazılmış replikleri bilenler, örgütün eylem planında ne yazıyorsa onu yerine getirmeye devam ettiler. Hani birileri, Ergenekon konusunda en ciddi operasyon Danıştay baskınıdır, orada gerçekler ortaya çıkarsa, Türkiye'nin son elli yılı daha iyi algılanır diyorlar ya, bu anlamda haklılar.
O baskının planlamasını yapanlar eylemcinin yakalanmaması üzerine kurdukları için senaryolarını, örgütle irtibatlı diğer kişilerin de boş bulunup yanlışlar yapmasını kendi elleriyle sağlamış oldular. Eylemin olduğu gün ve hemen ertesinde kimlerin neler söylediği, neler yazdığı, neler anlattığı iyi gözden geçirilirse irtibatlar daha iyi anlaşılacaktır.
Dün dikkatinizi 27 Nisan 2007 'e-muhtırası' sonrasında Hürriyet yazarlarının değerlendirmeleri üzerine Eser Karakaş'ın yazdıklarına çekmeye çalıştım. Gazetenin dört yazarı, 'e-muhtıra' sonrasında, askerlerin cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında sergilediği tavrı yanlış yorumlamışlar... Bugünden bakıldığında apaçık görülen birer yanlış değerlendirme yazdıkları...
Eser Karakaş, Hürriyet'i Fransız Le Monde ve İngiliz The Guardian'la, o yazarları da bu iki Batı gazetesinde yazanlarla eş değerde sayarak, Onlarda yazarlar bu denli bariz değerlendirme hatası yapsalardı, köşeleri derhal ellerinden alınırdı anlamına gelen bir tespitte bulunuyor.
İyi de, ya bizde yazarlar yaptıkları değerlendirmelerin sıhhati ve yerindeliği sayesinde köşe sahibi olmuyorlarsa? Ya kendilerine o köşeler başka marifetleri sebebiyle veriliyorsa? Eser Karakaş'ın hata sandığı, gülünç bulduğu değerlendirmeler, onlara köşe yazma görevi verenler tarafından 'görevin yerine getirilmesi' sayılıyorsa?
Bu sorular size tuhaf görünüyor mu? Tuhaf görünüyorsa, 28 Şubat'ta bu işlerin nasıl yapıldığını anlamamıza yarayan 'andıç' belgelerine bir kez daha dikkatle bakmayı tavsiye ediyorum.
O belgelerde yalnızca saldırı vesilesi ve hedef seçilen kişilerin kimler olacağı adlı adınca sayılmakla kalmıyor, hedefin üzerine hangi argümanlar kullanılarak saldırılacağı ve saldırıları kimlerin yapacağı da belirtiliyordu.
Vesile, Şemdin Sakık'ın itiraflarıydı. Saldırılacak kişiler arasında Akın Birdal ile Mehmet Ali Birand da sayılıyordu. Kullanılacak argüman, hedef seçilen kişilerin PKK ile yakınlığı, terör örgütünden para alma iddiasıydı. Ertesi gün hangi gazetede kimlerin ne yazılar yazdığını, kimlerin TV'de program yaptığı da biliyoruz. Vesile diye sunulan itirafların Şemdin Sakık'ın ağzından değil Çevik Bir'in kaleminden çıktığı ise sonradan anlaşılacaktı.
Bu malzemeden daha çok iş çıkar.