Birgün, eski JİTEM komutanım Ali Yıldız Burdur Jandarma Komutanlığını denetlemeye gelmişti. Kendisi o sırada Konya Jandarma Bölge Komurtanlığında görevli albaydı.Bir mektup yazıp kendisiyle görüşmek istedim. Mektubumda "intihar etmeyi düşündüğümü" de belirttim.Ali albay hemen benimle özel olarak görüştü.Durumu sordu ,ben de alay komutanı Ali Sait Erduran`ın bana gıcık gittiğini söyledim. Kendisi hemen gidip alay komutanının makamında kendisiyle görüştü.Bir süre sonra beni çağırdılar.İçeri girer girmez alay komutanı bana; "gel otur evladım, ne sorunun varsa bana açıkça söyle, ben sana her konuda yardımcı olacağım".dedi .İçerisinde bulunduğum zorluklardan dolayı hıçkırıklar boğazıma düğümlenmişti.Kendisine ve orada bulunan Ali Yıldız albaya durumumu anlattım. Alay komutanı babacan sözlerle bana; "merak etme evladım, senin bütün banka kredi borçlarını kapatacağım, başka isteğin varsa çekinme söyle" deyince hayret ettim.
Bana her konuda zorluk çıkaran adam simdi neler söylüyordu. Ben de saf saf söylenenlere inanmıştım. Bir gün sonra Ali albay tekrar Konya`ya dönünce verilen sözler unutuldu. İşler "eski tas, eski hamam" devam etti.
Birkaç gün sonra, Bucak'taki hayvan hırsızlığı sanıklarının şikayeti üzerine hakkımızda açılmış olan davanın duruşması yapıldı. Duruşmada ben de alay komutanının isteği doğrultusunda ifade verdim.Hiç kimseye işkence yapılmadığını beyan ettim.
Duruşma biter bitmez eski mesai arkadaşlarımdan İstihbarat Şube'deki iki astsubay adliye koridorunda beni bekliyorlardı. Kendilerine sağlık karnelerini teslim etmemi istediler. Bunun alay komutanının emri olduğunu, kendilerinin bir suçu olmadığını söyleyip beni teselli etmeye çalıştılar.Kendileriyle eve giderek o sırada yemek hazırlığı yapan eşim ve büyük kızımdan sağlık karnelerini istedim. O anda eşim ve kızım donakalmışlardı.O andaki manzara ve ailemin ruh halini ömrüm boyunca unutamam. Zavalılar çok üzülmüşlerdi.Sanki bir ölüm haberi almış gibiydiler. İstifa talebimin cevabının geldiğini anlamışlardı.
Astsubaylara karneleri verdim. Onlarla birlikte, ilişkimi kesmek için alay binasına gittim. Albay Ali Sait Erduran benimle görüşmek bile istemedi. İdari İşler ve Mali İşler Astsubayına emir vererek ilişiğimi kesmelerini emretmişti. Ayrıca; yarım maaş borçlu kaldığımı, bunun için ya peşin ödeme yapmamı veya resmi tutanak tutulmasını istemişti. İdari işler astsubayı, benim ayın sonuna kadar çalışmamı teklif etmişti fakat; Ali Sait Erduran albay buna razı olmamıştı. Hemen ilişkimin kesilmesini istemişti.Emir kulu olan astsubay da emre göre hareket etti.
İstifayi ben kendim istemiştim fakat bu şekilde ilişkimin kesilmesi çok zoruma gitmişti. İstifa dilekçemin cevabı daha önce gelmiş olmasına rağmen Ağır cezadaki duruşma gününü beklemişlerdi. Ben Mahkemede onların isteği doğrultusunda ifade verince, işleri bitmişti.Benim durumum onların umurunda değildi.Hatta sinirlerime hakim olmayarak, astsubayların yanında, "bunu alay komutanının yanına bırakmayacağım, kendime bomba bağlayıp onun yanında infilak ettireceğim, kendimle bereber o nu da öldüreceğim" demiştim.Tabii ki bu sözlerim Alay komutanının kulağına gitmişti. İstifa etmeye etmiştim ama, adam istifa işlemimi kendi işine geldiği zaman işleme sokmuştu.
Kendi düşünceme göre;"artık emir altında değil ,özgür bir vatandaştım, kendime bir iş bulup çalışacak ve normal insanlar gibi, yaşantımı sürdürecektim."
İstifadan sonra, Diyarbakır'lı Muhittin ustanın çalıştığı Terminal Lokantası'nda gündeliğim bir milyona çalışmaya başladım.O zaman bir paket Samsun sigarası,bir milyon ikiyüz bin TL.idi. Bir somun ekmek beşyüz TL. idi.
Bir süre sonra ,alay komutanı benim lojmanlardan çıkarılmam için emir verdi. Gidip bir kiralık ev tuttum. Elde avuçta beş kuruş yok. Büyük kızım Meslek Lisesini bitirmiş ve yanımızda kalıyor.Bazen lokantada artan yemekleri akşam olunca eve götürüyorum.Bazıkomşular da bize bağından bahçesinden meyve ,sebze ve yakacak odun veriyorlardı.Kızım 40 milyon aylıkla kot fabrikasında iş buldu. Sonra İhlas firmasında ev eşyaları için satış elemanı olarak çalışmaya başladı.Yaban elde kızımı elin işinde çalıştırmak gücüme gidiyordu. Fakat, başka çaremiz yoktu. Eğer ben memuriyete devam etseydim, komutanlar kızımı Çevre Sağlık Müdürlüğünde işe aldırırlardı.
Okuldaki öğretmenler ve okul müdürü çocuklarımıza kışlık ayakabı ve mont vermişlerdi..Bu durum beni kahrediyordu.
Bir gün lokantada çalışırken, iş boşluğunda,oturup ,işkence suçuyla yargılandığımız Burdur Ağır Ceza mahkemesine bir dilekçe yazdım. Dilekçemde; hayvan hırsızlığı zanıyla sorgulanan şahıslara ne gibi işkenceler yapıldığını, bu işkence ve kötü muamelenin aslında Ali Sait Erduran albay ve Yüzbaşının emriyle yapıldığını yazıp mahkeme başkanına verdim.
Bu dilekçem işleme konduktan birkaç gün sonra bana ;Alay komutanı tarafından bir komplo hazırlandı. Devreye, hayvanları çalınan Korkmaz ailesinden ; Ahmet Korkmaz`ı sokmuşlardı.Önceleri bu şahısla aram iyi idi.Akşam üzeri, Ahmet Korkmaz bana telefon açtı. Mahkemeye verdiğim dilekçeyi geri almamı istedi. Ben de itiraz ettim. Onlarla bir sorunumun olmadığını, alay komutanıyla sorunum olduğunu söyledim. İfademi geri almayacağımı belirttim.
Meğerse Ahmet Korkmaz o anda Alay komutanının yanından bana telefon açmış.
Yarım saat sonra benimle aynı mahkemede yargılanan Şeref Astsubay yanıma gelerek beni yakındaki bir kahvehaneye çağırdı. Konuşmamız gereken önemli konuların olduğunu söyleyince gidip kahvehanede oturup konuştuk.Şeref astsubay bana;" kendine dikkat et ,Alayda bir plan çeviriyorlar fakat ne olduğunu tam anlayamadım" dedi.Kendisine bu uyarısından dolayı teşekkür ettim ve ayrıldık.
Ben tekrar terminal lokantasına gittim.Biraz sonra yanıma Ahmet Korkmaz geldi.Benimle konuşurken çok yakın mesafede duruyordu. Aklıma kötü şeyler gelmemişti.Meğerse üzerine dinleme cihazı yerleştirilmişti. Bunu Alayda planlamışlardı.
Buluşmamızdan önce bana ;" duydum ki sen memleketine dönüyormuşsun, burda kal, ne gibi yardıma ihtiyacın varsa söyle yardımcı olalım" diyordu.Ben de, samimiyetine güvenerek;" burada bir çay ocağı açmayı düşünüyrum. Eğer bana 150 milyon TL. borç verirseniz memlekete dönmem, burada kalırım demiştim.Ahmet`de " tabii ki , biz kardeş değilmiyiz bu akşam sana istediğin parayı getiriyorum" diye cevap vermişti.
Ahmet Korkmaz benimle lokantada buluştuğunda, otobüs terminalinde sivil ve şüpheli kişilerin bizi gözetlediğini farkettim.Fakat ben anormal bir iş yapmadığımı düşünerek onları önemsemedim.
Terminalin etrafında da beyaz Toros marka bir araba dolaşıyordu. Ahmet`e " buraya gelirken alaya uğradın mı?" diye sordum. Kendisi bana ;"hayır , köyden direkt olarak senin yanına geldim dedi.
Yalan söylüyordu. Alaya uğramıştı ve üzerine dinleme cihazi yerleştirmişlerdi.Ayrıca Ahmet`ten borç olarak istediğim paraların seri numaralarını savcılığa vermişlerdi.Tabii ki, bunları sonradan öğrendim.
Ahmet tekrar köye dönmek istiyordu.O nu, beşyüz metre uzaklıktaki Bucak Dolmuş durağına kadar götürürken , arkamızdan, uzak mesafeden bazı şahısların bizi takip ettiğini sezinledim. Dolmuş durağına gidince zaman geç olmuştu.Vedalaşırken Ahmet önceden hazırladığı kağıt paraları elime tutuşturdu. Alıp almamakta tereddüt geçirdim. İşin içinde bir plan olduğunu anlamıştım. Fakat ben bu parayı nasıl olsa borç olarak istemiştim. Hatta; şahsın yanından ayrılırken bunu, tekrar ettim.
Dolmuş durağından yüz metre kadar uzaklaşınca karşı kaldırımda yürüyen bir sivil şahıs bana doğru koşarak;"polis,duuur!" diye bağırdı.Komplodan süphelendiğim için Ahmet`in verdiği parayı cebime koymayıp elimde tutuyordum.Polis yanıma gelmeden elimde tuttuğum paraları yere attım.Birkaç saniye içinde polis ekip arabası geldi ve iki-üç polis daha üzerime çullandılar. Beni yere çöktürüp üstümü aradılar." Ne oluyor lan, terörist mi yakaladınız? " diye yüksek sesle polislere bağırınca daha da sinirlendiler. Beni yakapaça ekip otosuna bindirip, Burdur emniyet müdürlüğüne götürdüler.
Emniyet müdürü Cevat Tak'da alay komutanının hehşehrisi( Rize`li)idi.Hergün birlikte oturuyorlardı.Kurulan tuzağı anlamıştım ,fakat iş işten geçmişti.
Emniyette benimle ilgilenen polislerden birisi, beni Diyarbakır`dan tanıyordu. Kendisiyle Kurdoğlu lojmanlarında komşuyduk. Polis memuru benimle tanış çıkınca,"vay be, namussuzlar! seni bize ne diye tanıtmışlardı.?!.Bu askeriyede çok o.... çocuğu komutan var." dedikten sonra kelepçeli elerimi çözdü ve dışardan bana yemek getirilmesine müsade etti.
Beynim zonkluyordu.Kahpe tuzağı göre göre, nasıl avlanmıştım?..Beni ne ile suçlayacaktı savcı? Rüşvet desem değil, çünkü parayı veren şahısla aramızda geçen konuşmalar gizli mikrofonla kayda geçmişti.
DEVAM EDECEK...