Daha önce birkaç kez Cumhuriyet gazetesinin Uğur Mumcu Suikastı'nın arka planı ile yüzleşmeye cesareti var mı? diye sormuştum.
Suikasta ilişkin olarak iddianamede yer alan kimi belgeler vesilesiyle bugün bir kez daha aynı soruyu yöneltiyorum; Darbeci-Ulusalcı Ergenekon örgütünün sıkı destekçisi Cumhuriyet yönetimine
Ergenekon İddianamesi'ndeki belgede şöyle deniliyor: Uğur Mumcu, Kuzey Irak'a yollanan seri numaraları silinmiş 100 bin silahın izini sürerken suikasta uğradı!
Belgede, dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'le ilgili bir bölüm de var. Bitlis Paşa'nın K.Irak'a gönderilen silahlar konusunda Konuşulacak şeyler zamanı gelince konuşulur dediğinden söz ediliyor ve Bitlis'in Mumcu'nun öldürülmesinden yirmi beş gün sonra şehit düştüğüne dikkat çekiliyor.
17 Şubat 1993 günü Eşref Bitlis'i Diyarbakır'a götürmek üzere havalanan askeri uçak kısa bir süre sonra Yenimahalle'deki PTT İşleme Merkezi'nin bahçesine düşmüş; kazada Bitlis'le birlikte üç subay, bir astsubay ve bir PTT görevlisi hayatını kaybetmişti.
Genelkurmay kazanın buzlanma nedeniyle gerçekleştiğini açıklamıştı. Ancak bilirkişi tayin edilen İTÜ'lü uzmanlardan kurulu heyet uçağın buzlanma sonucu düşmüş olamayacağı yönünde görüş bildirmişti.
Bitlis, ABD'ye karşı tavrıyla öne çıkan bir komutandı.
Çekiç Güç'ün PKK'ya sistematik olarak yardım ettiğini gayet iyi biliyordu. Haliyle, Çekiç Güç'ün bölgedeki varlığına karşıydı.
İddianamedeki belgeler, Bitlis'in hayatını yitirdiği olayın bir uçak kazası değil, suikast olduğu kuşkularını zirveye çıkarmıştır.
* * *Mumcu ve Bitlis suikastlarının gerçekleştiği 1993 yılına özellikle dikkat çekmek istiyorum: 1993, Türkiye için tam anlamıyla kâbus bir yıldı
24 Ocak'taki Mumcu Suikastı, Statüko'nun bilumum sözcüleri tarafından ısrarlı bir biçimde dinci örgütlere veya İran bağlantısına dayandırıldı. Böylelikle suikastın arka planı karartıldı. Mumcu'nun cenaze töreni dindar kesim aleyhine gösteriye dönüştürülmüştü.
Hadiseden sadece dört gün sonra bu defa Musevi işadamı Jak Kamhi'ye suikast düzenlendi. Kamhi, yara almadan kurtulmuştu.
Ergenekon'dan tutuklu Veli Küçük'ün evinde bulunan kozmik bir belgede Mumcu'nun Amerikan ve İsrail gizli servislerinin ortak bir operasyonuyla öldürüldüğü yazılıydı. Ancak, Mumcu'nun katili ısrarla İslami kesimde aranmaya devam ediyordu. Bu uğurda, Mumcu Suikastı'nın perde arkası tam sekiz defa aydınlatılmak suretiyle hasıraltı edildi!
17 Şubat'taki Bitlis Olayı'ndan iki ay sonra 17 Nisan'da Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etti. Resmi açıklama kalp krizi idi. Ölümü üzerindeki 'ciddi kuşkular' her geçen gün artarak devam ediyor
Aynı yılın 25 Mayıs'ında silahsız ve korumasız olarak! dağıtıma gönderilen 33 askerimiz Bingöl yakınlarında PKK'lı teröristlerin saldırısına uğrayarak şehit düşmüşlerdi.
Son derece 'karanlık' bir hadiseden söz ediyoruz: Ergenekon iddianamesinde bu olayın kurgulanmasıyla Doğu Perinçek arasında bağlantı olduğundan söz ediliyor! İddianamenin ek dosyalarında ise PKK'dan Perinçek'e gelen bir teşekkür mektubu yer alıyor. Mektupta PKK önderliğinin, Doğu Perinçek'e duyduğu güven dile getiriliyor!
1993'ün 2 Temmuz'un da ise Sivas'ta tezgahlanan provokasyonla, içlerinde Alevi camiasının önde gelen isimlerinin de bulunduğu Madımak Oteli ateşe veriliyor ve 37 vatandaşımız hayatını kaybediyordu. Böylelikle Alevi-Sünni çatışması çıkarılmak isteniyordu.
Üç gün sonra da, Erzincan-Kemaliye'deki Başbağlar köyü teröristlerce basılmış ve 28 masum vatandaşımız katledilmişti.
* * *1993'teki Alacakaranlık Kuşağı hadiselerinin Ergenekon örgütüyle bağlantıları kaçışı olmayan bir gerçektir. Ergenekon örgütü, Gizli Devlet yapılanmasının operasyonel gücüydü.
1993'te iki ay ara ile her ikisi de son derece kuşkulu bir biçimde hayata veda eden Bitlis ve Özal Amerikancı Statükoya karşı mücadele veriyorlardı
Mumcu Suikastı, Ocak'ta gerçekleştirilmiş; Sivas Provokasyonu ise Temmuz'da kurgulanmıştı. Her iki sarsıcı hadise ile Türkiye gündemi laik hassasiyetler bağlamında bloke edilerek derin operasyonların örtbas edilmesi sağlanmıştı!