İktidara geldiğinden bu yana Erdoğan’ın sergilediği net bir tavır var. Bu net tavır onun “Kasımpaşalı” kimliği ile özdeşleşen ve toplumda Anadolu delikanlısı, “bizden biri” algısını oluşturan unsurlar barındırıyor. Başbakan’ın sürekli söylediği “dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz” ifadesi ile de, sloganlaşıyor. Halkın içinden geliyor oluşu, hayallerinin toplumun büyük bir bölümü ile örtüşmesi, onu öngörülebilir hamleleri olan bir lidere dönüştürüyor. Bu da onun, kendisine çok güvenilen bir lider olmasının önünü açıyor.
Erdoğan, %34 oy ile iktidara geldiğinde, onun bu denli büyük bir güce ulaşacağına inanmak kolay değildi. Zira Erdoğan’ın karşısında Baykal’ın Kılıçdaroğlu’na kıyasla daha keskin olan muhalefetinin dışında mücadele ettiği “derin” bir devlet yapısı da vardı. Bu yapı, bürokraside, siyasette, medyada, ekonomide ve askeriyede Erdoğan’a karşı kaskatı bir şekilde duruyordu. Nitekim iktidara geldiği andan itibaren de, diş göstermeye başladı bu derin güç. Kaos manşetleri attı. Yargıyı, muhtırayı, kapatmayı ve mitingleri denedi. Ne var ki muhtıra da, mitingler de, sair gelişmeler de, ateşe atılan benzin misali büyüttü Erdoğan’ı.
Erdoğan, bu eski usul muhalefeti, çağın değerleriyle harmanladığı muhafazakâr demokrat duruşuyla bertaraf etti. Sırtını yasladığı, ona sonsuz ölçüde güvenen halk, hiç ayrılmadı yanından. Sevgi seli artarak devam etti. Öyle ki, bu sevgi halkın büyük çoğunluğunda, bizim başbakanımız hata yapmaz anlayışını oluşturdu. Bazı durumlarda Başbakan aksini söylese bile aslında öyle yapmayacaktır kanaati Erdoğan’ın elini zorlaştırırken; hem hata yapmamak hem de çözüm üretmek gibi bir dengenin de idarecisi oldu.
Açılım konusu ve yeni Anayasa, hata yapmayacak bir başbakan algısıyla çözüm bekliyor örneğin. Toplumda, özellikle 2009 yılından itibaren Kürt sorununa ilişkin başlayan “çözerse Erdoğan çözer” algısı, “çözülsün, ama benim hassasiyetlerime dokunulmasın” algısı ile birlikte düşünülüyor. O sebeple de milliyetçi talepleri korumak, Kürt halkının beklentilerine cevap vermek ve yeni Anayasa ile bu sorunu kökünden çözmek gibi karmaşık bir denklemle karşı karşıya kalıyor Erdoğan. Böyle durumlarda, bir konuda kalıcı neşter vurmak gerektiğinde sistemin korkuları ile yönlendirildiğini hissediyoruz Erdoğan’ın. Süreç uzadıkça da tabiri caizse çözüm zorlaşıyor.
Son dönemde yaşanan gelişmelere karşı Başbakanın takındığı tavır yanlış bilgilendirmeler sebebiyle hep olumsuz algılandı. Bir kere Başbakan, hatadan dönmenin erdem olduğunu bilen bir lider. Bunu geçmişte pek çok olayda gördük. Ne var ki yakınında, onu dönülemez noktaya getirecek süreçlerle karşı karşıya bırakan bir yapı var.
Üçüncü köprü mesela. İstanbul, İstanbul'lular ve hatta Türkiye için çok önemli bir proje. Ancak bu hizmetin toplum nezdinde sağlayacağı memnuniyetini kazanabilmek yerine henüz olmayan bu köprüde Yavuz Sultan Selim ismi üzerinden yürütülen polemikler var. Malesef bu polemikler konuyu adeta mayınlı araziye döndürdü ve bu sebeple gereken övgüyü bile alamadı Başbakan.
Aynı şekilde ordunun, medyanın, bürokrasinin ve yargının her koldan Ak Parti’nin karşısında durduğu bir dönemde yaşanılan Cumhuriyet mitinglerinden daha girift olan Gezi Olaylarının hükümet karşıtı olarak geliştirildiği dönemde de yanlış yönlendirildi Erdoğan. Zira dönemlerine bakıldığında, cumhuriyet mitingleri gezi olaylarından daha tehlikeliydi(!) hükümet için.
Yine Mısır’daki olaylar “Aman efendim, orada darbe olursa buraya da örnek teşkil eder!” algısıyla aktarıldı Erdoğan’a. Sanki halk, on yılda ülkenin geldiği noktayı görmemiş gibi, medya manşetlerine, muhtıralara, mitinglere rağmen Erdoğan’ın yanında olmamış, her seçimde taraftarları artmamış gibi bir algı oluşturuldu; Türkiye’nin Mısır tutumu belirlenirken. Ve Suriye. Halkın büyük çoğunluğu Erdoğan’ı haklı bulup Esed’den nefret ediyor. Ama buna rağmen hemen hiç kimse bir Müslüman Hristiyan savaşında yanlış safta yer almayı kendine yediremiyor. İşin üzücü yanında ise Halk, tanıdığı Erdoğan’ın kendisinden ayrı düşünüyor görünmesinden de son derece rahatsız. Konu dönüp dolaşıp bir önceki yazıda yorumladığım Erdoğan’ın Brütüsleri’ne geliyor. Milyonlar peşinde iken itibarlı yalnızlığa sürüklenen bir Başbakan var bugün. Üstelik birileri Başbakan’ın bu durumuyla övünüyor. Aynı şekilde “mağrurlanma padişahım…” ikazı yerine dün göremedim ama şimdi görüyorum ki her şeyin en iyisi Başbakandır diyen bir taife var.
Dost acı söylermiş. Gün gelip işler ters gittiğinde, biri sorarsa Erdoğan ne zaman hata yaptı diye. Vereceğim tek cevaptır: "Eskiden Anadolu’da saçlarını düzeltmek için gençler, jöle yerine limon kullanırmış" demek.