İngiliz The Financial Times gazetesinin Ortadoğu’yu yakın takipte tutan kalemlerinden Roula Khalaf geçen günkü yazısında şöyle diyordu:
“Ortadoğu’yu Erdoğan çılgınlığı sardı.
Türkiye Başbakanı Erdoğan, Gazze’den Tahran’a kadar her yerde hayranlık duyulan, rekabet edilecek ve sollanmaya çalışılacak adam haline geldi. Gazze’ye yardım filosuna düzenlenen İsrail baskınında Filistin yanlısı yedi Türk eylemcinin öldürülmesiyle, İsrail’e sözlü bir saldırı başlatan Erdoğan bölge halkının kalbini ve aklını kazanmış durumda.”
Durum böyle özellikle Arap aleminde.
Ama bu durumdan kaynaklanabilecek tehlikeler konusunda Erdoğan’a dönük uyarılar da söz konusu...
İsrail’de Başbakan Netanyahu’yu kanlı baskından dolayı ağır dille eleştiren ve baskın kararını alan bakanları ahmaklar diye niteleyen Haaretz gazetesinin köşe yazarı Gideon Levy de Erdoğan’ı takdir edenler arasında.
Şöyle diyor:
“Erdoğan, Türkiye’yi Ortadoğu’da daha etkili yapmaya çalışan bir lider, onu tamamen anlıyorum ve bir şekilde takdir ediyorum.”
Gideon Levy böyle derken, aynı zamanda Erdoğan’a yönelik bazı uyarılar yapıyor.
Şu sözü ilginç:
“Erdoğan’ın militanlaşmasını da istemem.”
İsrailli meslektaşım şöyle devam ediyor:
“İsrail’le Türkiye arasında bir açık kanal bırakılmalı. Erdoğan’la İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad arasındaki pek çok farktan biri de, Erdoğan’ın Amerika’yla, İsrail’le, Araplarla, İslamcılarla kanallarını açık tutması. Bu kanalların kaybedilmemesi gerekiyor. Eğer Erdoğan bunları kaybederse, çok şey kaybetmiş olur. Köprüleri yakmak, hem İsrail hem Türkiye için kötü olacaktır diye düşünüyorum.”
Son uyarısı da şöyle:
“Erdoğan şu anda tüm köprüleri yakmadı. Ama retoriğinizin mahkumu olabilirsiniz. Gerçekte söylediklerinizi kastetmemiş olabilirsiniz ama bir anda kendinizi bambaşka bir yerde bulabilirsiniz.”(**)
İsrailli meslektaşımdan yerli yerinde bir tespit.
Erdoğan ve kurmaylarının retorik meselesine dikkat etmeleri gerekiyor. Tayyip Erdoğan özellikle meydanlara çıktığında diline ve üslubuna her zaman hakim olamıyor.
Bu bir olgu, eski deyişle bir vakıa.
Aynı zamanda bir tehlike!
Tayyip Erdoğan’ın bu bakımdan sadece kendi siyasal içgüdü ve refleksleriyle hareket etmekten kaçınması lazım.
Özellikle dış politika meseleleri bazen öyle olur ki, delikanlı üslup yüzünden içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Veyahut, diplomatik ve siyasal odaklarda kuyumcu titizliğiyle hazırlanmış oyun planları olmadık darbeler alabilir retorik yüzünden...
İşte bu nedenledir ki, Başbakan ve kurmaylarının arada bir ‘monşerler’in sesine de kulak vermelerinde yarar vardır diye düşünüyorum.
Meydanlarda dış politika yapmanın da sınırları, kısıtları vardır çünkü...