Avrupa basını, tam da İngiltere’nin AB’yi terketmesi meselesi ile meşgulken, CB Erdoğan’ın Avrupa Birliği üyelik meselesini halka götürürüz beyanatı gündemin deyim yerinde ise tam da merkezine oturmuş oldu.
TC vatandaşlarının vizesiz Avrupa’ya seyahatleri ile ilgili düzenlemelerin Haziran sonu itibarı ile bitmiş olması gerekiyordu.
Avrupalı dost(!) siyasilerin, bu hususun henüz gerçekleşemeyeceğini, önce dolaylı, zaman doldukça da açıktan ifade etmeye başlamaları, bardağı taşıran son damla olsa gerek ki, sayın Cumhurbaşkanı Avrupalı dostlarımıza(!) “çirkin yüzlerini” gösterdiklerini hatırlatma ihtiyacı duymuş.
AB’li parlamenterler, hemen bu beyanatın ardından 30 Haziran tarihi itibarı ile 30.ncu paketin değerlendirmeye açılabileceği ve Türkiye ile üyelik görüşmelerinin (güya) devam etmesi gerektiği açıklamasını yapmak zorunda kalmışlar.
Acaba Türkiye’nin elden çıkarmak istemedikleri bir yumuşak karnı mı var ki, bunlar bu denli pervasızca, insanımız ve de idarecilerimizle alay eder gibi canları istediğinde böyle açıklamalar yapma cür’etinde bulunuyorlar?
İngiltere başbakanı Cameron’un, Türkiye’nin AB üyeliğini 3000 yılında öngörmesi akabinde, kendi ülkesinde AB’yi terketme tehlikesi ile karşı karşıya kalması ise aslında trajikomik bir durumdur.
O her ne kadar buna karşı halkı harekete geçirme gayretinde olsa da, neticenin ne olacağını ancak bugün (Perşembe 23.06.) sona erecek oylamanın neticeleri açıklandığında öğrenmiş olacağız.
Dikkat çekmek istediğim diğer bir şey ise, 16.06.2016 tarihinde Die Welt gazetesiyle yaptığı söyleşide Sarkozy’nin sarfettiği cümlelerdir.
Schengen’in iki senedir yerlerde süründüğünü ifade eden Sarkozy, aslında AB’nin ikinci bir Schengen’e ihtiyaç duyduğunu söylemektedir. AB’nin de iki etapta (iki Avrupa, avrolu ve 28’lerden oluşan) değerlendirilmesi taraftarı olduğunu ifade ederken, gelecek seçimlerde başkanlığa aday olacağının da sinyallerini vermektedir.
Merkel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanına tek başına gelip, AB adına görüşmeler yapmasını da Avrupa için korkunç bir sembol kabul etmektedir. Bu işin sorumlusu da François Hollande’den başkası değildir.
Türkiye’nin bu Avrupa Birliği içinde yerinin olup olmadığı sorusuna verdiği cevap, belki de CB Erdoğan’ın haykırışlarının sebebidir gibi geliyor bana.
Ne diyor Sarkozy:” Türkiye’yi AB’ye üye olmak için kimse çağırmış değil. Hem Türkiye yasadışı göçle mücadele eden güvenli bir ülke de değilken biz nasıl olurda 80 milyon Türk için vize serbestisinden bahsedebiliriz. Bu apaçık bir deliliktir.”
Sadece Sarkozy değil, AB içinde siyesetle meşgul olan bir çok kimsenin görüşü de bundan farklı değildir.
Öyle olunca, tam da ifade edildiği gibi bir halkoylaması, AB ile üyelik ilişkileri sürdürülsün mü yoksa kesilsin mi sorusunun cevabını bulacağımız yerdir. Bu milletin, şamar oğlanı gibi her seferinde rencide edilmesine idarecilerimiz müsaade etmemelidir.
Yeni Bir Dünya’nın kuruluşunu ülkemiz eşliğinde gerçekleştirme ümidiyle yanan ve bizi bekleyen (D8) İslam Alemi asıl adresimiz olmalıdır.
Krizler, yeni başlangıçlar için cesaret ve itina ile değerlendirilmesi gereken güzel fırsatlardır.
Ayağımıza kadar gelmişken kaçırılmamalıdır diye düşünüyorum, Vesselam!