Türkiye'nin Ortadoğu'ya derinleme etkisine paralel biçimde Kafkaslara yönelik inisiyatif alma çabasının, Güney Kafkaslarda Batı ile Rusya-İran arasında oynanan ve yer yer sıcak çatışmalara kadar varabilen jeopolitik satrancı etkileme gücüne sahip olduğu ortada. Ermenistan'la yakınlaşma, bir yandan Batı'nın bu ülkeyi Rusya nüfuzundan çıkarma projeleriyle örtüşse de Türkiye açısından "bir sonraki adım"ı atmak için bir zorunluluk olarak öne çıkıyor.
Türkiye için olay, sadece Ermenistan'la sınırları açma, soykırım tezleri konusunda somut ve yapıcı adımlar atmış olmakla sınırlı değil. Karabağ sorununun çözümü, işgal altındaki toprakların iadesi. Azerbaycan'la Ermenistan arasında bir yakınlaşma Türkiye için Kafkaslar'da en büyük zafer anlamına geliyor. Çünkü bütün sorunların çözümü bu noktada düğümleniyor. Çözümün ötesinde, bölgeye yönelik açılım, bölgenin geleceğine yönelik uzun vadeli hesaplar, enerji denklemi, Rusya-Türkiye arasında güçlü bir kuşak oluşturma, Güney Kafkas ülkelerinin aynı ittifak ilişkisi içinde yar alması gibi, bazılarına göre hayal olan hedefler söz konusu. Bütün bunlar yapılırken Türkiye'nin; Rusya'yı rahatsız etmemeye, İran'la bir başka bölgede menfaat çatışmasına girmemeyi dikkat ettiğini görüyoruz. Bu yüzden de, politikasını sadece Batı'nın, sadece Amerika'nın bölge tezlerine endekslememiş görüntüsü vermek istemediğini de biliyoruz. Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta Ankara'nın yaklaşımı son derece dengeliydi ve bundan sonra bölgeye yaklaşımının da bu şekilde olacağının işaretlerini veriyordu.
Ama Kafkasya yeryüzünün en kırılgan bölgelerinden biri. Doğu-Batı mücadelesinin en önemli cephelerinden biri. Avrasya fay hattının en sarsıcı depremlerinin yaşandığı yerlerden. Sadece enerji projeleri bile bu bölgeyi dünyanın en sancılı, kaotik bölgesi yapmaya yetiyor. Rusya ve İran'ın bölgede geri adım atması düşünülemez bile. İşgal edilen Azeri topraklarına ilişkin çözüm gibi temel sorunların dışında, burası büyük güçlerin birbirine meydan okuduğu bölge. Ermeni soykırım tezlerinin motive ettiği Ankara-Erivan yakınlaşması hiçbir şekilde "ikili ilişkiler"le sınırlı kalmaz, kalmayacaktır. Olayı sadece Bakü'den Ankara'ya yönelen duygusal tepki gibi görmek son derece tehlikeli bir algılama biçimidir.
Birkaç gündür Bakü'deyiz. Türkiye ile Azerbaycan arasında son aylarda ciddi yanlış anlamalara ve iletişimsizliklere neden olan durumu Azerbaycan tarafından izlemek için buradayız. Görüştüğümüz, konuştuğumuz her çevrede çok yoğun bir hassasiyet izledik. Kamuoyunu etkileme gücüne sahip çevrelerin, özellikle de medyanın duygusal tepkisi çok yoğun biçimde öne çıkıyor. Bu durumun doğrudan kamuoyuna yansıtıldığı da ortada. Resmi yetkililerse, Türkiye'nin pozisyonunu gayet kapsamlı değerlendiriyor, anlıyor, ama Bakü'nün elini zayıflatacak gelişmelerden endişe ediyor. Genel kanaat, Karabağ konusunda yakın dönemde olumlu anlamda bir gelişmenin söz konusu olamayacağı yönünde. Çözüme yönelik Türkiye'deki beklenti burada paylaşılmıyor. Bu, belki de sorunu çok daha derin, esaslı ve karmaşık görmelerinden belki daha gerçekçi görmelerinden kaynaklanıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bugünkü temasları büyük bir merakla bekleniyor. Haftalardır devam eden iletişimsizliğin, yanlış anlamaların, yanlış yönlendirmelerin, bu çok aktörlü oyunda Türkiye ile Azerbaycan arasındaki sorunların aşılacağına dair güçlü bir kanaat var.
Ziyaret hem Azerbaycan'daki yanlış anlamaları giderecek hem de Türkiye'nin pozisyonunun daha net anlatılmasına zemin hazırlayacak. Başbakan'ın Bakü'den sonraki Rusya ziyareti de bu açıdan büyük önem arzediyor. Türkiye bu bölgede iki ülkeye pozisyonunu net anlatmak durumunda; Rusya ve Azerbaycan.
Başbakan'ın ziyareti öncesi edindiğim izlenimleri şöyle sıralayabilirim:
1- Türkiye ezber bozma niyetinde gibi. Hem kendi pozisyonunu güçlendirmek hem de çözümsüzlüklere radikal yaklaşımlar sergilemek gibi gözüken bu durum yeterince anlatılamamış.
2- Bugünlerde Ankara-Erivan yakınlaşması, Karabağ ve işgal altındaki topraklara ilişkin çözüm çabalarının güçlenmesi öne çıkarken durum çok kolay tersine dönebilir. Gürcistan savaşında olduğu gibi, birilerinin basit bir yanlışlığı bölgesel bir krize dönüşebilir.
3- Ankara Bakü'yü dikkatle dinlemek zorunda. Olayın bir hamaset, duygusal bir tepki olmadığını anlamak durumunda. Buna karşı Bakü'de çözümsüzlüğün devamını isteyenlerin olabileceği gerçeği de yabana atılır bir düşünce değil.
4- Türkiye-Azerbaycan arasındaki rahatsızlığın iç iktidar boyutu var. Bazı çevreler bu hassasiyeti kullanarak tepkiyi bir şekilde Türkiye'ye değil hükümete, hükümetin yaklaşımlarına yönlendirmek istiyor. Bu yönde çalışan çevrelere dikkat etmek gerekiyor.
5- Azeri yetkililerin "Türkiye bizi diğer Kafkas ülkeleriyle aynı kategoriye koyamaz" itirazının önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
6- Son günlerde burada yaşanan terör olaylarının, Azerbaycan'ı karıştırmaya yönelik olduğuna inanılıyor. Üniversite saldırısı gibi. Azeri yetkililer "çok iyi planlanmış bir provokasyon"un uygulanmak istendiğini düşünüyor. Provokasyon planlamasının bir boyutunun Azerbaycan kamuoyunu Türkiye'ye karşı kışkırtmak olduğu söyleniyor.
7- Türkiye'de büyük rahatsızlık uyandıran Şehitlik Camii'nin "tamirat nedeniyle" kapatılması konusunda ilginç bir iddia söz konusu. Bazı Azeri yetkililer, "Camiye terör saldırısı olacaktı, istihbarat alındı, bu yüzden önlem olarak kapatıldı" gibi bir iddiayı dile getiriyor. O çevrelere göre, olayla ilgili kamuoyuna yansımayan gözaltılar söz konusu oldu.
Türkiye Kafkaslarda ne yapmaya çalışıyor, Ermenistan'la görüşmelerde gelinen aşama, Yol Haritası'nın içeriğinde ne var, Ankara Bakü'yü gerçekten ihmal mi ediyor, işgal topraklarıyla ilgili pazarlıklar ne aşamada, iki ülke arasındaki yanlış anlamaların gerçek boyutu ne, hangi güçler kriz pazarlıyor, gerilimi doğrudan hükümete yöneltmek isteyenler ne tür hesaplar yapıyor.. Bunlar önemli oranda Başbakan'ın bugünkü temaslarıyla netleşecek. Varsa yanlış anlamalar, yoksa net pozisyonlar en üst düzeyde anlatılacak. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu "çok özel ilişki"yi bulandıran yanlış anlamaları gidereceğine dair kanaat çok güçlü. Bakü'den izleyeceğiz..