Önceki yazımın final cümlesi neydi? Erbakan'ın dediği gibi; 28 Şubat Türkiye'ye 14 yıl kaybettirdi... Kaybedilen yıllarla ilgili olarak Şamil Tayyar'ın ikinci yazısındaki tesbitleriyle devam edelim: "Necmettin Erbakan'ın arşivinden çıkan 28 Şubat post modern darbe kriptosundaki vahim ifadeler, sadece o döneme değil, Türkiye'nin darbe tarihine ışık tutacak niteliktedir. Sözkonusu Amerikan ulusal güvenlik belgesi üzerindeki tartışmalar ve yorumlar, kamuoyunun da bu tespite büyük ölçüde katıldığını göstermektedir. / Ayrıntıları ve yorumlarımızı dünkü köşede aktardık, belge tamam... / Şimdi cevabı merak edilen başka sorular var. Böylesine gizli bir belge Erbakan'ın eline nasıl geçti? Ne zaman geçti? Şimdiye kadar neden açıklanmadı? / Öyle ya, 14 yıl önce Wikileaks yoktu, Julian Assange yoktu, daha vahimi demokrat medya da yoktu. Postal medyasının hükümdar olduğu ortamda böyle bir belgenin varlığından söz etmek idam mangasına kelle taşımakla eş değerdi."
H H H
"HAK" VE "BÂTIL" EKSENİ: Şamil Tayyar ilk yazısının başında ne diyor? "Hocayla uzun bir sohbete koyulduk. İlerleyen yaşına ve konuşma güçlüğüne rağmen hafızası çok canlıydı, olayları tarihleriyle ezbere anlatıp durdu. Küresel oyunu "HAK" ve "BATIL" ekseninde yorumlayıp konuşmaya 5 bin 767 yıl öncesinden başlayınca biraz dağıldık ama kendimizi toparlamamız fazla uzun sürmedi."
Hak-bâtıl ekseni, insanlık tarihi kadar eskiden beri var olan bu eksendeki mücadele ve ilerlemiş yaşına rağmen, gençlere taş çıkartacak bir sabır, sebat, azim, gayret, heyecan, vizyon vs. ile bu eksen üzerinde çalışmak, çalışmak, çalışmak... Nasıl çalışmak? İlk yazımı, Bugün gazetesinden Adem Yavuz Arslan'ın şu tesbiti ile bitirmiştim: "Kamuoyu (Erbakan'ın) aktif siyasete dönüşünü 'koltuk hırsı' olarak görse de o kendisini inandığı dava uğruna son nefesine kadar çalışan bir nefer olarak görüyor. Takipçileri de öyle."
İlk yazımda, "bu 'yaş, yaşlılık, iş yapma, çalışma, mükellefiyet, akıl, güç' konularını ayrıca yazacağım" demiş, bunun sebebini de şu ana gerekçeye bağlamıştım: "Bu yazılanları tam da okumuştum ki; adeta 'üstüne üstlük' gibi değerlendirdiğim, Süleyman (Karagülle) Hocamdan şimdilik 'Erbakan, Numan ve akıllı-güçlü olmak' başlığını koymayı düşündüğüm bir çalışma gelmez mi! Bu yazılanlar üzerinde duralım..."
Evet, önümüzdeki iki-üç yazıda, -bazılarının kafayı fazlasıyla taktığı- işte bu 'yaş/yaşlılık, akıl ve güç meselesi' üzerinde duracağım. Bundan sonra yazacaklarımın tamamı, Süleyman Karagülle Hocamın aynı zamanda fıkhî görüşlerinden derlenmiştir.
H H H
FIKHIN HÜKMÜ NEDİR? "Kur'an'da onbeş yaşını doldurmayan çocukların mükellef olmadıkları belirtilmiş, onlar sorumlu yapılmamıştır. Bir çocuk veya akıl hastası suç işlerse ona ceza verilmez, babasına veya babasının âkilesine (dayanışma ortaklığına) tazminat ödettirilir. Ama Kur'an'da hiçbir yerde yaşlı insanın mükellef olmadığı zikredilmez. Aksine yaşlıların da çocukları olacağı bildirilmiştir. Hazreti İbrahim, yaşlı iken (vefat ettiğinde 173 yaşındaydı) üçüncü hanımı Katura ile evlenmiş ve ondan dört erkek çocuğu (ve altı erkek torunu) olmuştu. İnsan yaşlanınca aklını kaybedebilir; o zaman yaşlı olduğu ve aklı olmadığı için mükellef olmaz. Bedenen yapılan işlerde bedeni sağlam değilse mükellefiyetten çıkar ama sağlam olan kişi sağlığı nisbetinde kulluk yapmaya devam etmek zorundadır.
FIKHIN HÜKMÜ BUDUR.
Bu durum kanunlarımızda da böyledir; aklî melekeleri yerinde olan yaşlı kimse tam ehliyete sahiptir.
Necmettin Erbakan'ın tekrar siyasete dönmüş olmasını yadırgayanlar vardır.
Erbakan neden tekrar siyasete dönmüştür?"
(Bu sorunun cevabı ve daha başka önemli detaylar gelecek yazıda.)