Sevgili okurlar!
Tatil sonrası yeniden merhaba!
Çok çetrefilli geçen bir tatil sonrası, bilgi kirliliğinden, ortalığı kasıp kavuran konu bombardımanından nasibimi almadım değil.
Aslında tam da Kafkaslarda kopuveren fırtınanın ardından, orası ile alakalı yazmamak pek güncel gözükmese de ben, epeydir yazmak istediğim, fakat bir türlü kaleme alamadığım konuyu, Prof. Dr. Necmettin Erbakanı yazmayı yeğledim. Ev hapsi ile alakalı cumhurbaşkanlığı kararı da aslında isabet ettiğimi az da olsa göstermiş oldu.
Sen kimsin de böyle bir yazı kaleme alıyorsun diyenlere sözüm yok. Allah için sevdiğimi ve muhabbet beslediğimi belirtmeliyim. Günlümün serencamını dile getirmek istiyorum.
Özel hayatı ele alındığında, kolay kolay hakkında söz edilemeyecek kadar açık ve o kadar da örnek bir insan.
Okul hayatındaki başarısı!
Okuturken ulaştığı nokta! (Beraber başladığı arkadaşlarına İTÜ de ders vermesi)
Ve Yüksek Lisans için kendisine tanınmış zaman diliminde gittiği memlekette hazırlanmış üç tez, bunun en açık göstergeleridir.
Bu hususu uzatmaya ihtiyaç bile duymuyorum, zira malumun ilanından başkaca birşey değil.
Birçoğumuzun çocukları için hayal ettiği bütün basamakları bir bir tırmandığı halde, herkesin zirve kabul ettiği o noktayı niçin terketmiş ve bugünki durumunu tercih etmiştir.
Büyük bir kitle, akademik hayatı terkle siyasete atılmasını, kendisinin en büyük hatası olarak görür.
Ben öyle düşünmeyenlerdenim.
'Niçin siyaseti tercih ettiniz?' sorusuna verdiği:'Memleket insanı dert içinde inlerken, yiyecek ekmek, sığınacak ev bulamazken, sıcak anfilerde ders yapıp lüks hayat sürmenin kabul edilemeyeceği' cevabının çok samimi ve o ölçüde de doğru olduğu kanısındayım.
Siyasi hayatı da aynen siyaset öncesi kadar berrak ve başarılı olmuştur. Din ve Diyanetten bahsetmenin kafa ve kalplere korku saldığı dönemlerde, konuşmalarına besmele ile başlayarak bu millete kendini, özünü hatırlatan insandır Erbakan.
Belki de İsmet paşa bunu bildiği için:'Şu memleket bir adam yetiştirdi o da dinci çıktı' demiş olmalı.
Siyasete atıldığı zamanki çizgi ile şuanki düşünceleri arasında çeliskisi olmayan, 'dün dündür' edebiyatı yapmayan, dokuz saat süren MGK toplantılarında bile Anayasa kitapçığını fırlatıp kalkmayan, zordur, siyasi ikbal elden gidiverir diye gömlek çıkarmayan ve bu uğurda birçoklarının 'keşke yapmasaydı, öyle demeseydi bunlar başına gelmezdi' dedikleri hallere düşmesine rağmen, yine de doğru bildiğini söylemekten geri kalmayan bir profil çizmiştir Erbakan.
28 Şubat postmodern darbesinin ardındaki gerçekler Ergenekon hadisesi ile yavaşça ortaya çıkmaya başlayınca Erbakana yapılanların ne kadar densiz olduğu biraz daha iyi anlaşılmıştır.
Erbakan mehdidir diye ortaya atılan düşüncenin de onun ile ilgisi olduğu kanaatinde değilim.
Tarihin kendisinden bahsettiği her büyük insan gibi o da musibetleri en güzel olgunlukla göğüslemiş, hakkındaki iftira ve desiselere sabrederek, yanlışlıklarını hiç çekinmeden dile getirerek başından savmasını bilmiş, böylece büyüklüğünü bir kez daha cümle aleme göstermiştir.
O, kulluğun ölünceye kadar yerine getirilmesine hakikaten inanmış bir insan olarak hayatını şimdiye kadar sürdürdüğü gibi bundan sonra da aynı istikamette kalacak bir kimsedir.
Aslında hakkında büyük çaplı araştırmaların yapılması gerektiğine inandığım Prof. Erbakanla alakalı olarak ufakta olsa gönlümün esintilerini sizinle paylaşmak istedim. Sürçü lisan etmemişimdir ümit ederim.
Tarih bütün iyileri hayırla yadettiği gibi onu da hayırla anacak, bundan şüphem yok.
Temennim, Tevfik Rıza gibi ardından ah etmesek bari.