Koca bir ömrü; dost, düşman herkesin “İyi biliriz” şahadetiyle bitirdi. Bir ömür ki, sürekli mücadelelerle geçti. Sayısız düşmanlıkların garezine muhatap olup, yok edilmeye çalışıldı. Karşı konuldu, engellendi. O yenilmedi, hep var oldu. Düşmanlarının zafer naralarını hep kursaklarına tıktı. Anadolu halkının, İslam dünyasının kalbinde sevgiden bir kale oldu. Erbakan Hoca’yı anlatmaya nereden başlanabilir ki? Kolay mıdır Hoca’yı anlatmak? 85 yıllık dolu dolu bir ömür. On gündür herkes anlatıyor. Bu da Rabbimin bir lütfu olsa gerek. 27 Şubat’ta Rahmet-i Rahman’a kavuştu. 14 yıl öncesi 28 Şubat’ta, hakkında en aşağılık iftiraları atan gazeteler, televizyonlar, ağızlar 14 yıl sonra, yine bir 28 Şubat sonrası, onu övücü yayınlar yapıyor, ondan özür diliyor, “O’nu tanıyamadık” diyerek kendilerini temizlemeye çalışıyorlar.
Erbakan Hoca, anlaşılmaz bir adam değildi. Onu aslında herkes en doğru şekliyle anlıyor, tanıyordu. Ama Erbakan Hoca’yı anlamak fakir, yoksul, inançlarına bağlı, insanlığı koşulsuz seven Anadolu insanı dışında, kimsenin işine gelmiyordu.
Çünkü Hoca’yı anlamak kurulu düzene baş kaldırıp, bütün ezberleri bozarak, haramilerin çarkına taş koymaktı. Çünkü Hoca’yı anlamak; faizci düzenle mücadele edip, Siyonizm’le savaşmaktı. Çünkü Hoca’yı anlamak tarihi yeniden yorumlamak demekti. Hoca’yı anlamak büyüklük kavramını yeniden anlamlandırarak tarihin çöplüğünü yeniden doldurmaktı. Hoca’yı anlamak tasfiye demekti. Birilerinin tarihteki konumlarını kaybetmesi demekti. Çünkü Hoca’yı anlamak, bedel ödemekti. Hoca’yı anlamak kendi coğrafyasının dışına taşıp yeni dertler edinmekti. Filistin’in, Bosna’nın, Çeçenya’nın acılarını yüklenmekti. Çünkü Hoca’yı anlamak, bütün bir Batı’yı ve batılı karşısına almaktır. Zulmün karşısında durmaktı. İslam dünyasının bir güç olmasının mücadelesi içerisinde olmaktı. Hoca’yı anlamak, İslam medeniyetinin yeniden inşasına zemin hazırlayan yeni bir eğitim, yeni bir müfredat demekti. Hülasa, Hoca’yı anlamak kendi ruh dünyamızın yeniden keşfi demekti. Ve de bütün bunlar zordu.
Evet, 85 yıllık bir ömrün ardından, bugün, herkes onu anlatıyor. Kimi, “İyi bir bilim adamıydı” kimi, “Çalışkan bir akademisyendi” diyor. Bazıları siyaset yapma biçimini, bazıları, beyefendiliğini övüyor. Yakın çevresi “Vefalı bir dost, iyi bir aile reisi” olduğunu söylüyor. “Bir dava, bir fikir adamı” olduğu noktasında kimsenin kuşkusu yok. İstisnasız herkes; zarafetine, şıklığına şahitlik ediyor. Entelektüel bir bilginin ve sözün ustası olduğunu hepimiz biliyoruz.
Erbakan Hoca’yı hepimiz, “Savunan Adam” olarak sevdik. O, bizi, sadece Anayasa Mahkemesi’nde savunmamış, hayatın bütün mahkemelerinde savunmuştu. O Müslüman bildiği herkesi savundu. “Benim kalbimden o’nun kalbine yol yok” diyeni de, “Ben onunla günde beş kez görüşüyorum” diyerek korudu. Erbakan Hoca’nın bütün özellikleri aslında bu on gün içerisinde parça parça sıralandı. Herkes kendi şahitliğini yazıya döktü, söze aktardı. Ne eksik kaldı diye bakıldığında aslında çok da bir eksiğin kalmadığı görülüyor. Çünkü o kendini anlatmakta sıkıntı çekmedi. Sıkıntısını anlattıklarının ağırlığında yaşadı. Yılmadı, yenilmedi, yenilmişlik duygusu yaşamadı, düşmanlarının kahramanlık duygusu yaşamasına fırsat vermedi. Erbakan Hoca, umudunu asla kaybetmeyen adam. Erbakan Hoca, etrafına ümit aşılayan lider. Erbakan Hoca, % 2 oy aldığında da % 22 oy aldığında da kahraman. Erbakan Hoca, partisi kapatıldığında da muzaffer, Başbakan olduğunda da muzaffer. Erbakan Hoca, hiçbir şartta savrulmayan, hep kendi doğrusunda varlığını mücadeleye dönüştüren mücahit. Erbakan Hoca, Her daim alternatifi olan adam. Sistemin alternatifini, sistemin kurumlarının alternatifini, dünya düzeninin alternatifini oluşturan adam.
Evet, bu dünyadan bir Erbakan Hoca geçti. Milyonları ardından ağlattı. Milyonların duasıyla, milyonların sevgisiyle, dünyanın ve yurdun yüzlerce mekânında gıyabi cenaze namazıyla uğurlandı. Mekânın cennet olsun Hocam.