Evliya Çelebi Meşhur Seyahatnamesinde Engürü (Ankara) bölümünde Ankara’dan daha çok bir Ankara Kasabası Istanoz (Stanoz)a yer verir.
“Istanoz kasabası: Engürü paşasının subaşılığı idaresinde, yüzelli akçelik nahiye kazalarındandır. “Murat ova” nahiyesi sınırında iki tarafı göğe yükselmiş bir yerde, Açıkdere’nin kenarında bin evli, camili, hamamlı, küçük çarşılı, mamur bir kasabadır. Dere, içinden akar. Bu kasabanın iki başında büyük kapıları varmış. Sultan Üçüncü Mehmet zamanında, Celali Karayazıcı kapıları kopararak şehri yağma etmiş. O kapılar tamir olunsa, bu kasabaya bir taraftan zafer mümkün değildir. Çünkü iki tarafı dağ, yalçın ve yırtıcı kuşlar yuvası kayalardır ki, adam uçuruma bakmaya cesaret edemez. Van, Şebin, Mardin kayaları gibi aşağıya süzülmüş, kimi arslan suratlı kimi fil cüsseli korkunç kayalardır. Bu kasaba halkının çoğu Ermenidir. Bin tane sof işlenen tezgahı vardır. Amma dere içi olduğundan havası çok sıcaktır. Güzel mümeyyizi olur. Meşhırdur. Mağaraları var ki, içine bin at bağlansa alır. Eskiden kalma yalçın bir kaya üzerinde harabe kaleciği vardır. Bu şehire girdiğimiz gün, şehir insan denizi olmuştu. Meğer ip cambazlarının eğlenceleri varmış.”
(Evliya Çelebinin ip cambazlarının hünerlerini seyrettiği kayalıkları sizler için fotoğrafladım)
Bu girişin devamında seyahatine denk gelen ve 40 yılda bir yapılan cambaz gösterilerini detaylı olarak anlatır. Kendi anlatımıyla “Bulutlara değen yalçın kayalı dar boğazda, kayaların ta tepesinde, bir kayadan bir kayaya sağlam Frenk ipleri germişler. İpleri kayalar kesmesin diye, iki başlarına postlar bağlamışlar. Güvendikleri adamlarını silahları ile bekçi koymuşlar ki, usta cambaz hünerini gösterirken hasmı ipi kesmeye. Kayaların aşağısına, yukarısına binlerce insan birikip, kayalar insanlarla dolmuş. Aşağı şehrin içinde akan nehrin kıyısında bir hafta önce sofa, taht ve kerevetler yapmışlar. Açık yerlere çadırlarını kurmuşlar. Bu kadar bin mahluk seyretmeye koyulmuşlar. İki tarafında Engürü paşasının mehterhanesi kütür kütür dövülüp dua yapıldıktan sonra pehlivanlar birbirlerini meydana davet ettiler”
Evliya Çelebi dışında İngiliz seyyah William Francis Ainsworth’ün seyahat notlarında stanoz’dan bahsediliyor. Seyyah Stanoz hakkında, Çubuk Irmak’ı boyunca uzanan varlıklı – bereketli bir köy olarak olduğunu, Stanoz’da Ermeni bir rahibin kendisine, köyde Hristiyanların, Müslümanların ve Yahudilerin huzur içinde yaşadığını söylediği aktarır.
Kaynaklar, Stanoz Ermeni köyü halkının Kilikya’dan 15. yüzyılda Ankara Sancağı’na geldiğini gösteriyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce köyün nüfusunun 3142 (668 hane) olduğu ve nüfusun çoğunun Ermenilerden oluştuğu yazıyor. Stanoz köyü, terkedildiği tarihe kadar Armenofon (Ermenice konuşan) bir yerleşim yeri olmuş.
Köy halkı, halı dokuma, oymacılık, deri işlemeciliği ve Ankara keçisinden tiftik üretimindeki zanaatkârlıkları ile bilinirmiş. Bu alanların yanında, tarım, büyükbaş hayvancılık ve inşaat da bu yerleşim yerinin ekonomisinde önemli yer tutmuş.
Maalesef, Stanoz’dan iyi korunmuş bir kültürel miras olarak bahsetmek çok mümkün değil. Zamanın bu bereketli ve zengin Ermeni köyünden geriye kalanlar: eski bir Ermeni mezarlığı, taş bir köprü ve yok olmaya yüz tutmuş bir kilise temelinin kalıntıları.
Aşağıda, Stanoz’un 19. yüzyıla ait bir fotoğrafını görebiliriniz.
Stanoz, Sincan ilçesinde bağlı olan Yenikent-Zir Vadisinde bulunuyor. Bu eski Ermeni köyünün kalıntıları Sincan-Temelli yolu üzerinde.
Bu girişten sonra 12 Ocak 2009 tarihine gidelim. O günlerde Türkiye’de adı henüz Fetö konulmamış hareketin emniyet ve yargı eksenli başta “Ergenekon” olmak üzere yaptığı operasyonlar gündemdedir. Sapanca’da ki yazlığında cephanelik çıkan Yarbay Mustafa Dönmez’in evinde bulunan kroki ekseninde Ankara Zir vadisinde ermeni mezarlığında yapılan kazıda çok sayıda silah ve patlayıcı bulunduğu kamuoyu ile paylaşılıyordu.
Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı, Zir Vadisi'nde ele geçirilen silahların Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait olduğunu, Zir Vadisi'nde gerçekleştirilen kazıda; 10 el bombası gövdesi, 2 taarruz tipi el bombası, 10 el bombasına ait ateşleme mekanizması, 18 32 parça dilim el bombası gövdesi, 12 tuzaklı aydınlatma fişeği, 12 adet tüfek bombası, 1 renkli sis kutusu, 2 aydınlatma fişeği, 6 adet gösteri bombası, 9 göz yaşartıcı bomba, 800 normal ve izli G-3 mermisi ele geçirildiği açıklıyordu.
Bir taraftan da Ergenekon kazısının yapıldığı Yenikent Zir Vadisi’nin geçmişte özel harekâtçıların eğitim yeri olduğu haberleri dolaşıyordu. O yıllarda Devrimci Karargâh ve Odatv davasından yargılanan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı cezaevinden çıkarken “Poyrazköy’e o silahları gömenler, o silahları bulanlardır. Bunları öylesine söylemiyorum yakında göreceksiniz” demişti.
Bu konuyu daha fazla irdeleyecek değilim. Yaşanan gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Akla sığmaz gelişmeler ve Fetö’nün 15 Temmuz Darbesi… O günleri bu gelişmeler bağlamda hepimiz daha iyi anlıyoruz.
Yakın zamanlarda feföcülerin “gömülü silah” operasyonlarına sahne olan Stanoz ermeni mezarlığı bu defa da “definecilerin” tahripleriyle gündemden düşmüyor. Ermeni mezarları “define” bulma beklentisiyle sık sık tahribe uğruyor. Bizim ziyaretimizde de bunun izlerini gözle görme imkânımız oldu. Kazılmış mezarlar ve kemikleri bende gördüm. Üzücü bir durum. Bu topraklarda bu tür “tecavüz”leri hoş görmedik görmeyiz de. Başta yerel yöneticiler ve hepimiz bu konuda üzerimize düşeni yapmalıyız. Anadolu tarihinin her unsuru bizim için değerli…