Ülkemizde yaklaşık 8,5 milyon engelli bulunuyor. Onlar bizim akrabamız, komşumuz, arkadaşımız. Onları hatırlamadığımızda biz eksiğiz. Çünkü bizi bizim bir parçamız, canımızdan bir parça.
Engellilerin yakın akrabaları ile birlikte nüfusumuzun neredeyse üçte biri engellilik konusu ile yakından ilgilidir.
Onlar çok yakınımızda, bazılarımızın iş arkadaşı, bazılarımızın aile ferdi, bazılarımızın can dostudur. Onlar çok yakınımızdadır ama bazen varlıklarını unutuveririz. Kimi zaman kendilerini hatırlatmasalar onlar yokmuş gibi davranmaya başlarız.
İşyerimize tekerlekli araba ile kolayca girişi mümkün kılacak özel bir merdiven, yol yapmamışsak onları henüz yeterince fark etmemişiz demektir. Kaldırımlara onların çıkışını sağlayacak bir düzenleme yapılmamışsa, ilgili belediyelerimiz ve o şehrin sakinleri henüz onları yeteri kadar görememişler demektir.
Esasen onların beklediği fazla bir şey yok bizden. Sadece varlıklarından haberdar olmamız ve onları görmezden gelmememiz bile yeterli. Onlar, çoğu zaman küçük bir destekle temel ihtiyaçlarını karşılayabilir hale geliyor ve daha mutlu bir hayat yaşıyorlar.
Onların mutlu olmaları için biraz ilgi, biraz sevgi ve şefkatli bir dokunuş, farkındalığımızı hissettirmek yeterli.
Kusursuz insan var mıdır?
Eksiklerimiz ve zayıf yanlarımızla da mutlu yaşamanın yöntemlerini öğrenebiliriz.
Daha önemlisi her durumda çok şükretmemizi gerektirecek kadar bol nimete sahibiz.
Yoğun bakımda yatan ve sadece gözkapaklarını hareket ettirebilen, konuşamayan bir hastayı ziyaret ettiğimizde, ayakta durabiliyor olmanın, yürüyebiliyor ve koşabiliyor olmamızın ne büyük bir nimet olduğunu düşünmek zorunda kalırız.
Allah dostlarından birisinden keramet göstermesi istendiğinde, o, ayağa kalkıp yürümüş, “Bundan daha büyük bir keramet olur mu?” demiş. Bütün nimetler Rabbimizin bize ikramı. Hiçbirisinin şükür borcunu karşılayacak takati kendimizde bulamayız. Ama O’na isyan etmemek, emrettiği şekilde yaşama gayreti, takvaya uygun bir hayat sürme gayretinde olmak şükür yolunda atılabilecek önemli adımlardır. Bu adımlar vesilesiyle Allah’ın yeni ikram ve lütuflarına mazhar olabilir, şükür borcundan kurtulabiliriz.
Engelliler konusunda radyo ve televizyon programlarında tanıdığımız Mustafa Öztürk’ün “Hayata Dokunuş-2” isimli kitabından Sadi Şirazi’den alıntıladığı bir hikâye var. “Kovadaki Çatlak” isimli hikâyeden hepimizin alacağı dersler var…
…
“Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yansını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum, iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş.
Sağlam kova, başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yansını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş:
-Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum
- Neden, niye utanç duyuyorsun? diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş:
- Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yansını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan doyalı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.
Sucu şöyle demiş:
- Patronun evine giderken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yaban çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yansını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.
Sucu kovaya sormuş:
-Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?.. Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve bundan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumlan ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o ev de bu güzellikleri yaşayamayacaktı.
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır.
Hepimiz aslında çatlak kovalarız.
Büyük planda hiçbir şey ziyan edilmez.
Kusurlarınızdan korkmayın, onları sahiplenin.” (Hayata Dokunuş-2, s. 62,63)
Engelli ya da sağlıklı herkesin bulunduğu hale şükretmesini gerektirecek çok nimet vardır. Hangi halde olsanız, o halden daha zor ve geri durumda insanların bulunduğunu unutmamalısınız.
Öncelikle halimize şükretmeli ve zayıf yanlarımızı tespit ederek onları avantaja dönüştürmenin çabasına girişmeliyiz.