"SEYAHAT İNSANIN DÜNYASINI GENİŞLETİR."
Salim Yılmaz hocamın ikinci seyahat kitabı "Endülüs'te Bir Gezgin"i okudum. İlk seyahat kitabı olan GRİ GÖKYÜZÜ Avrupa Gezi Notları'nı okuyup tanıtmak nasip olmuştu. Şimdi ikinci seyahat kitabını kısaca özetliyorum.
Niye kitap tanıtma yazısı yazdığıma gelince bunun birkaç sebebi var. Birincisi ben hissetmediğim, inanmadığım hiçbir cümleyi yazmam. İkincisi ise eğer bir kitap hakkında yazı yazmışsam ya yazarını, ya da kitabını değerli bulduğum içindir. Objektif bir şekilde değerlendirmeliyim ki ona faydam olsun.
Salim Hocam Selçuk üniversitesi Edebiyat Fakültesi sosyoloji mezunu ve şimdi Felsefe grubu öğretmeni olarak lisede görev yapıyor. Dünyayı gezmeye, değişik kültürleri, insanları tanımaya ve seyahat yazarlığına merak salmış. Bir yazar olarak bu yönünü çok sevdim. Bugüne kadar 43 ülke gezmiş. Türkiye'de gezmediği üç şehir kalmış. İlk kitabı GRİ GÖKYÜZÜ Avrupa Gezi Notları bin adet basılmış ve İyi bir tanıtımla bir yıl gibi kısa sürede birinci baskısı tükenmiş.
Hocamız bu kitaplardan kazanç elde etme beklentisi yok. Amacı çok fazla insana ulaşmak, yeni insanlarla tanışmak ve onlara seyahat tutkusunu aşılamak. Özellikle yurtdışı seyahati hakkında insanların kafasındaki her türlü soruya cevap vermek. Bu sebeple her fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Üç defa TRT1 Radyo'nun konuğu olmuş. Ayrıca çeşitli TV ve radyo programlarında canlı yayın konuğu olmuş. Yazılı ve görsel basında seyahat tutkusunu ve kitaplarını anlatmaya gayret ediyor. Onun bu heyecanı ve gayretini çok değerli buluyorum.
Kitaba gelirsek. Hocamız bu kitapta İspanya, Portekiz ve Fas gezisinden edindiği izlenimleri yazmış. Yazarlığını yine çok beğendim. Gittiği yerlerde gördüklerini, izlenimlerini ve hangi yemeklerinin meşhur olduğunu yazmış. Toplumun tarihi, sosyal hayatı ve kültürü hakkında bilgiler vermiş.
Hocamız İspanya'da Müslümanların sekiz asır hükmettiği Malaga, Granada(Gırnata), Cordoba(Kurtuba), Sevilla(İşbiliye) şehirlerini gezmiş. Özellikle Granada'da bulunan Elhamra Sarayı'nı anlata anlata bitiremeyince görme arzum iyice yükseldi. Müslümanlar burada büyük bir medeniyet inşa etmişler. Avrupalılara çok şey öğretmişler. Medrese düzeninin Avrupa'nın üniversitelerini etkilediği söyleniyor. Ülkeleri el değiştirse de şöhretleri hala devam eden İbn-i Rüşt, İbn-i Hazm, Kurtubî, İbn-i Arabî gibi dev şahsiyetler yetiştirmişler. İbn-i Firnas ilk uçuş denemesini yapmış. Endülüs Medeniyeti günümüze kadar gelseydi İslam dünyasının durumu herhalde bambaşka olurdu.
Hocamız gibi ben de bu medeniyetin yok olmasına çok üzüldüm. Müslümanlar oradan kovulunca çektikleri acılar, din değiştirmeye zorlanmaları, zahiren Hıristiyan göründükleri halde evlerinin gizli odalarında müslümanlıklarını yaşamaya çalışmaları insanın vicdanını yaralıyor. Bugün İspanyolca'da dört binden fazla Arapça kökenli kelimelerin bulunması hala etkilerinin devam ettiğini gösteriyor.
Hocamızın gezisinin ikinci durağı Portekiz olmuş. Bu bölümü okurken şunu düşündüm: Altı üstü 10 milyonluk bir ülke, ancak sanki dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi imiş gibi bir algı oluşturmuşlar. Bunun sebebi ise denizde gösterdiği başalarılar olsa gerek. Vasco da Gama, Ferdinand Megallan gibi kâşifler bunlardan çıkmış. Kitaptan 1755 yılında Lizbon'da 9 ila 9,5 büyüklüğünde ve on dakika süren deprem olduğunu öğreniyoruz. Her yer yerle bir olmuş. Allah göstermesin, tam bir kıyamet sahnesi. Lizbon'un Belem Turtası, dünyada yenilmesi gereken yirmi tatlıdan birisi imiş. Tatlı seven bir insan olarak çok merak ettim.
Porto'da Fatima Kasabası varmış.. Bu kasabanın ismi ve hikayesi çok ilginç. Çok merak eden kitaptan ya da internetten okuyabilir. Burada Hıristiyan hacılar Hz.İsa'nın acısını yaşayabilmek için uzun süre diz üstü yürürler, kan revan içinde kalırlarmış. Şiiler Kerbala'da sırtını zincirle dövünce barbar oluyorlar ancak bundan hiç bahseden yok. Tabii ikisi de yanlış. Bunu da belirtmek lazım. Hiçbir din insana eziyet edilmesini doğru bulmaz.
Yine Porto'da sırf insan kemiği ve kafatasından yapılma bir kilise varmış. Bu kilise Ortaçağ'da kırk binden fazla ölünün kemikleri ile yapılmış. Kemik Kilisesi olarak bilinen bu kilise ile ölümün kaçınılmazlığı anlatılmak isteniyormuş. Cami yapımında haram parayı dahi kullanmayan İslam nerede, insan iskeleti ile kilise yapan Hıristiyanlık nerede.
Hocamız Fas'ta Rabat,Meknes, Fes, Kazablanka, Marakeş ve Savira'yı gezmiş. İlk dikkatimi çeken çoğu şehrin UNESCO tarafından tarihi miras ilan edilip koruma altına alınması oldu. Fas'ın tarihi sürekli savaş ve işgallerle dolu olduğu için bu devletin kültürel yapısını da ciddi oranda etkilemiş. Mesela Kazablanka Portekizce imiş. Burada daha çok Fransızca konuşulurmuş. Malum bu şehir Kazablanka filmi ile özdeşleşti. Bu da sinemanın gücünü gösteriyor. Şahsen ben bu filmden bir şey anlamadım, neden meşhur oldu onu da bilmiyorum.
Osmanlı'nın simgesi haline gelen fes buradan, Fes şehrinden gelmiş. Gelme hikayesi de ilginç. Kaptanı Derya Koca Hüsrev Paşa Akdeniz seferinden dönüşünde Fas'tan fesi getirip askerlerine giyme zorunluluğu getirmiş. 2.Mahmut zamanında imparatorluğun resmi şapkası olmuş. Askerden sonra halka intikal etmiş, 1925 de yasaklanmış. Bu da ilginç bir olay.
9. asırda kurulan ilk İslam medresesi Fes'te imiş. İsmi Karaviyyin olan bu medreseler bin yıldır faaliyette imiş.. Buraya hafız olmayan ve Arap dilini iyi bilmeyenler giremiyormuş. 200 kadar talebesi varmış.. Ancak bin yıllık bir medrese dünyanın en seçkin okullarından birisi olmalıydı, maalesef bazı klişeleşmiş anlayışları aşamıyoruz, bu da çok üzücü.
Kitapta gerçekten çok etkileyici bilgiler var. Elbette gidip görmek gibi olmaz, ancak insan bir fikir sahibi oluyor. Rabbim izin verir de gitmek nasip olursa bu bilgiler çok lazım olacak. Bu konuda ben de hevesliyim ama imkan bulamadığım için henüz ciddi bir sıçrama yapamadım. Hocamın hedefi yüz ülke imiş, ben ise henüz birkaç ülke gezebildim, düşünün artık.
Bilinçli bir seyyah olmak için önceden ciddi okumalar yapmak lazım. Bu hem geziyi daha verimli kılar, hem de gezimizi keyifli hale getirir. Rahmetli Malcolm X'in de ifade ettiği gibi "seyahat insanın dünyasını genişletir."
Hocama güzel hediyesi ve emeği için çok teşekkür ederim.
Yazar Süleyman Tuğrul