Birkaç gazetede vefat ilânı, bir de Milliyet'te Melih Aşık'ın sütununda övgü değinisi... Bizden önceki gazeteci neslinin önemli isimlerinden Güngör Yerdeş böyle sessizce çekildi dünyamızdan. Son yıllar içerisinde birkaç kez tesadüfen karşılaşmış, yayımladığı anılarından önemli gördüklerimi bu sütuna aktardığımda hem telefonla görüşmüş, hem de yazışmıştık.
Melih Aşık şöyle duyurdu vefatını: “Gazeteci Güngör Yerdeş hayattan ayrıldı... Birer ikişer gidiyor bir başka dünyaya eski gazeteciler... 1966 yılında TRT Haber Merkezi'nde işe başladığımda oradaki saf ve temiz kadronun elemanlarından biriydi Güngör Yerdeş... Her daim neşeli, hayatı gırgıra alan ama işini de gayet titiz yapan bir haber müdürü... Ne hoş bir kadroydu: Doğan Kasaroğlu, Muammer Yaşar, Hüsamettin Çelebi, Ahmet Oktay, Basri Balcı, Aydın Soysal, Nizam Payzın, Zeki Sözer, Selahattin Sonat, Haluk Tuncalı, Şahin Tekgündüz, Aycan Giritlioğlu, Fadıl Taylan, Tayyar Şafak, Cevat Taylan... Kimi hayatta kimi bizden ayrılmış arkadaşlar.. Bize gazeteciliği sevdiren dostlar.. Her birini her zaman sevgiyle anıyoruz... Güngör Yerdeş'i saygıyla selâmlıyoruz.”
Sadece TRT'de değil, belli başlı bütün gazetelerde çalışmış, 1990'lara kadar köşe yazmıştı Güngör Bey... En önemli tanıklıkları CHP'ye yakın gazetelerde çalıştığı 1950'ler ve 1960'lar olaylarınaydı. 'Başkentte Önemli Olaylar ve Yazamadıklarım' başlığını uygun gördüğü anı kitabında (Ümit Yayıncılık) siyasi tarihimize yanlış geçmiş olayların üzerindeki örtüyü kaldırıvermişti.
Demokrat Parti tarihe 'basına müsamahasız' olarak geçti; gerçekten de o dönemde bazen keskin tavırlar alındığını biliyoruz da nedenini araştırmıyoruz. Güngör Bey tarihe kendi tanıklığını bırakmak istemiş olmalı... Olmalı ki, kitabında olaylara farklı bakılmayı gerektirecek yeni boyutlar getiriyor.
1959'da Uşak'ta CHP lideri İsmet İnönü'nün başının DP'liler tarafından atılan taşla yarılması... Tokat/Zile'deki İsmet Paşa'nın üzerine su sıkılması... Afyon/Emirdağ'da Menderes'e yeşil bayrak açılıp tekbirle deve kesilmesi...
27 Mayıs (1960) darbesine gidilen yolda önemli olaylardı bunlar...
Güngör Bey 2 Mayıs 1959 tarihli Hürriyet ve Akşam gazetelerinin manşetlerine yerleştirilen “DP'liler Uşak'ta milletvekili ve gazetecileri dövdü, İsmet Paşa'nın başını yaraladı” haberine konu olan olayın gerçeğini şöyle açıklıyor (s. 24-31): “İçimizden biri sağını solunu dirsekleyip bir pencereyi âniden kaplıyor ve sol elinin avucunu açıp uzatarak, sağ elinin işaret parmağının arasından geçirip tokmak şeklinde uzattığı sağ bileğini o sol avucunun içine yerleştirip sıkarak seyretmekte olan Demokratlara 'Naaa!' diye bağırıp başlıyor sallamaya... (..) Ve işte bundan sonra başlıyor taşlama... (..) Şurası bir hakikat: Bizim meslektaşımız, o 'Naaa!' işaretini yapmasaydı, trenimiz yavaş yavaş hızlanıp Uşak'tan ayrılıp gidecekti. Provokasyon böylece bizim meslektaşın üzerinde kalmıştır.”
İsmet Paşa 27 Mayıs'a gidilen dönemde yolunu once Tokat'a, oradan da Zile'ye düşürüyor. Güngör Yerdeş'in de aralarında olduğu gazeteciler de peşinde. Ertesi gün gazeteler Zile halkını hayretten hayrete düşüren en hafifi “İsmet Paşa'nın üzerine su sıktılar” olan manşetlerle çıkıyor..
Haberlerin baştan ayağa 'yalan' olduğunu anlatıyor Güngör Yerdeş (s. 39): Gazeteci heyetinden biri “Zile'ye kadar zahmet etmenize gerek yok, ben gider ve notlarımı sizlerle paylaşırım” demiş… Dediği gibi de yapılmış...
Aynı olay Afyon/Emirdağ'da da tekrarlanmış… Yine aynı gazeteci öne atılmış ve “Bugün yeterince yoruldunuz, yarınki temasları sizin yerinize de ben izleyeyim” teklifinde bulunmuş… Güngör Yerdeş, “Cumhuriyet'in kıdemli Ankara muhabirinin bu teklifi hepimizi memnun ve mes'ut kılmıştı; arkasından tasla su dökmecesine sabahın kör karanlığında el salladık ve tekrar yataklarımıza döndük” diyor. Ertesi gün haberler bütün gazetelerde tek kalemden çıktığı biçimde yer almış…
Kendi sorduğu “Emirdağ ve diğer yerlerdeki karşılamalarda neler olmuştu?” sorusuna şu cevabı veriyor Güngör Bey (s. 53): “Neler mi olmuştu? Kıdemli ağabeyimize göre neler olmamıştı ki... Lâik bir memleketin gazetecilerine başbakanın tekbirli tespihli, Arapça yazılı bayraklar açılarak, develer, mandalar kurban edilip sureler okunarak karşılama yapıldığını söylerseniz, üstelik o gazeteciler muhalefetin borazancılığını da yapıyorlarsa, o habere dört elle nasıl sarılmazlar..”
Çok mu bugünleri anlatıyor gibi oldu bu tanıklıklar? Hiç kuşkunuz olmasın aynı yöntemler bugün de kullanılıyor ve insanlar yalanla-dolanla yönlendirilmek isteniyor. Devir değişiyor, gazetecilik 'basın' iken 'medya' fiyakalı adını alıyor, uygulama değişmiyor...