Elektrik hırsızı…
Yanlış hatırlamıyorsam kasabamızda elektrik şebekesinin yapımı 1976 yılının Haziran ayında tamamlanmış ve şebekeye elektrik verilmesi de ay sonundaki Pazar gününde ikindi namazı sonrasında gerçekleşmişti.
Kasaba meydanında, Durmuş Emmi'nin bakkal dükkanının hemen yanında bulunan trafoya deneme için yerleştirilen ampül yandığında, orada toplanan meraklı kalabalık “işte elektrikler geldi” diye seviniyordu. Kasabaya “elektrik geldi” dediğimiz olaydan önceki aylarda Çoğulhan’da, tüm cadde ve sokaklara derin çukurlar kazılarak demir direklerin en az bir metrelik kısmı toprağa gömülüp, üzerine beton dökülmüştü.
O tarihte biz okul öğrencisiydik. Elektrik direklerine tırmanır oyun oynardık. Kim daha hızlı çıkacak yahut inecek diye. Çünkü kimimiz direklere hızlı tırmanırken bazı arkadaşlar inişte zorlanırdı. Bu sebeple direklere kim hızlıca tırmanır ve geri yere inerse o başarılı kabul edilirdi. Gün geldi bu metal elektrik direklerinin her birine fincan dediğimiz beyaz yahut kahverengi renkli seramikten yapılmış dörder adet tellerinin bağlandığı yalıtkan malzemeler takıldıktan sonra sonra elektrik telleri bağlandı. Artık telleri bağlanan direkleri oyun için kullanamaz olduk. Zira tellerde elektrik olduğunu düşünürdük. Tellerin bağlandığı ve bizim fincan diye adlandırdığımız bu malzemenin ismini bilemediğimden, yazıyı hazırlarken mecburen, kasabanın ilk elektrikcilerinden Züflikâr’a sordum. Meğer "izalatör" imiş bağlantı elemanının adı.
Çevre kasaba ve köylere göre bizim beldemize elektrik şebekesinin yapılması ve elektrik kullanımına başlanmasının asıl sebebi o tarihte henüz inşaa halinde olan Afşin-Elbistan Termik Santralının kasabamızda olmasıydı.
Kasabamızdaki Afşin Elbistan Termik Santralına ülkemizin farklı bölgelerinde gelen ana direkler vardı ki her birinin şekillerine göre yüksekliği de farklıydı. Mesela sonradan adının "çatal pilon" olduğunu öğrendiğimiz dört tabandaki ayakları kare şeklinde olan ve ortalama açıklığı 2-3 metre arasındaki direklerin yüksekliği 30 metreyi bulundu. Hatta bunlardan daha yüksek olan direklerde bulunmaktaydı. Bu direklere de henüz elektrik telleri bağlanmadığı dönemde, henüz ilkokul 4. ve 5. Sınıf öğrencisi olmamıza rağmen arkadaşlarımızla her birimiz bir köşesinden yukarıya doğru tırmanma ve iniş için yarış yapardık.
İşte o günlerde, Seyrantepe Mahallesindeki toprak evimize biz de tesisat döşeterek elektrik bağlattık. Toprak damlı kerpiç evimiz bir hayli genişti. Bu sebeple Alemdar caddesine bakan ilk girişte bir kiracımız, evi satın aldığımız Berber Emmi’nin dükkan olarak kullandığı bölüme ilave edilen ikinci odanın bulunduğu yerde ise başka bir kiracımız vardı. Biz de kuzeydeki kapıdan girerdik evimize. Böylece toprak ev üç ailenin ikamet ettiği bir yapıya dönüşmüştü.
Ev üç aile tarafından kullanıldığı için herkesin ayrı elektrik sayacı vardı. O günlerde “elektrik saatı” dediğimiz bu sayaçlar, Çoğulhan Belediye Başkanlığı çalışanı Cuma Amca tarafından yanında taşıdığı ince uzun siyah kaplı ve bir deftere yatay olarak iki tarih arasındaki kullanılan elektrik not edilirdi. Bu yazım işinden bir hafta kadar sonra sonra herkesin abone numarasına göre düzenlenen matbu faturası mavi tükenmez kalemle yazılıp, evine teslim edilirdi.
Bu fatura bedelleri de Belediyenin giriş katında bulunan ve kapısında TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) tabelası olan küçük büroda ödenirdi. Bizim kendi kullandığımız elektrik abonesi 538, diğer iki sayacın numaraları ise 539 ve 540 olarak yazılıydı. Hatta her sayacın yanında dikdörtgen küçük bir saç levha duvara çivilenir ve üzerinde abone numarası yazardı. Sonradan öğrendiğime göre 1984 yılından itibaren elektrik kullanımı faturalandırılması ve bedellerinin tahsilatı belediyelerden Türkiye Elektrik Kurumuna intikal etmiş.
O tarihte kerpiçten inşa edilen evimiz toprak damlıydı. 1991 yılına kadar kasabada hemen herkesin evin tavanında üzeri tahtalarla kapatılmış ve toprakla örtülmüş damların çatılı hale getirildiği yılların başlangıcıydı. Öyle ki komşu köy ve kasabada seyrekte olsa çatılı evler olmasına rağmen genel olarak sakinlerinin hali vakti yerinde olan Çoğulhan’da 1940’lı yıllarda yapılan taş duvarıyla dikkat çeken ilkokul binası dışında tüm yapıların damı toprakla örtülüydü.
Evin dış duvarları çift analı olarak yapılmıştı. Yani ne demek bu diye soracak olanlara baştan söyleyeyim. Evlerin kerpiçten yapıldığı için dış duvarların tamamı yan yana örülmüş her biri 40 cm ebadında kare şeklindeki iki anadan oluşuyordu. Kerpiçin 40x40 cm ebadında olanına "ana", 20x40 cm olanına da "kuzu" denilirdi.
Bu şekilde inşa edilen toprak evlerin kışın ısınması kolay olduğu gibi yazları da serindi. Nitekim elektrik ve elektrikli aletlerin olmadığı dönemlerde, evlerde kiler olarak tabir edilen (hatta bu kelime bile sonradan çıktı) eskilerin “hazın damı” diye isimlendirdikleri en serin yerinde, söğüt dallarından yapılmış selelerin altında yoğurt, süt gibi çabuk bozulabilecek gıdalar saklanırdı.
İşte 1991 yılında bizim evinde toprak tavanındaki, mertekler ve üzerindeki ağaçlar kaldırıldı. Duvarlar yaklaşık yarım metre kerpiçle örülmek suretiyle yükseltildi. Akabinde evimize de ne ara çatı yapmayı öğrendiğini bir türlü anlayamadığım komşumuzun oğlu Cengiz ve kardeşi Veysel tarafından çatı yapıldı.
İşte evimizin davamına çatı yapılması esnasında tadilat gören yapıdaki üç ayrı elektrik sayacından ikisi devre dışı bırakıldı. Sadece 538 sayılı aboneliği bulunan elektrik saatı yerinde kalmış oldu. 1991 yılından 2010 yılına dek sadece bu sayaca ait elektrik faturaları tüketim azlığı sebebiyle yılda birkaç kez eve gönderiliyor ve gecikmeli de olsa ödeniyordu. Zaten kardeşimle birlikte farklı şehirlerde ikamet ettiğimiz için sadece yaz aylarında bir anlamda memleketine ziyaretçi gibi geldiğimiz ve 1992 yılından itibaren validemizin ikamet ettiği evin yıllık elektrik tüketimi de neredeyse 100,00 TL’nı geçmiyordu.
Yanılmıyorsam 2008 yılıydı, her nasılsa gecikmesiyle birlikte toplamda 1.500,00 TL civarında bir elektrik borcu olduğuna dair fatura geldiğinden bahsetti birader. Ve bana:
-“Abi ne diyorsun bu parayı ödeyeyim mi” dedi.
-“Olur mu öyle şey. Bu kadar yüklü bir fatura getirecek elektrikli ev aletleri bizim evde ne ara kullanıldı ki. Evde sadece çamaşır makinası ve buzdolabı ile sadece hiçbir zaman tümü aynı anda yanmayan tavan lambaları vardı. Bu işte bir sorun olmalı”, dememe rağmen kardeşim beni dinlemeden faturayı ödemiş. Bir de “abi senden para isteyen mi var. Memlekete yılda bir geliyoruz zaten gününde ödenmedi diye bir de hakkımızda icra takibi mi yapılsın” demez mi?
Olan olmuş ve hangi yıllara ait olduğunu öğrenemediğimiz fatura ödenmişti. Aradan iki yıl geçtikten sonra Afşin 1. İcra Müdürlüğünün 20!!/8!! Esas sayılı dosyasıyla elektrik abonesinin varisleri sıfatıyla biraderle ikimize ilamsız icra takibi başlatılmaz mı?
Birader telefonla arayıp, şaşırmış kızın bir halde; “Abi ben bu borcu ödemiştim. Ama ödeme makbuzlarını bulamıyorum. Göksu Elektrik şimdi de icra başlatmış. Eğer borcu ödemezsek maaşıma haciz gelecek, bu durumu arkadaşlarıma nasıl izah edeyim” dedi…
Kardeşimin sakinleşmesini bekledikten sonra kendisine gelen ödeme emri ve tebligat zarfını faksla ofisimize göndermesini idim. O’na yapılan tebligat tarihi itibariyle borca itiraz süresinin son günü Cumartesi, bana gönderilen ödeme emrine itirazın son günü ise Pazartesi günü olduğu için her ikimiz adına (kendi adıma asaleten, kardeşime ise vekaleten) Beyoğlu Nöbetçi İcra Müdürlüğü aracılığıyla Afşin 1. İcra Müdürlüğündeki dosya borcuna itiraz ettim.
İcraya itirazdan sonra ne mi oldu? Alacaklı şirketin avukatı Mehmet Mümeyyiz tarafından icra takibine yaptığımız itirazın iptali için sulh hukuk mahkemesinde dava açtı. Açılan davada davacı elektrik idaresinden abone sözleşmesi istendiğinde murisimizin sözleşmesini bulamamış yahut istenilen evrakın hangi mahalleye (dava tarihi itibariyle kasabaya) ait olduğunu anlayamadıklarından olsa gerek Afşin ilçe merkezinden Ahmet K. İsimli birisine ait 538 numaralı evrakı göndermişler.
Göksu Elektrik firmasını telefonla arayıp, fatura ya da borcun sebebini sorduğumda, ellerinde herhangi fatura olmadığını ancak kayıtlarında 1990 tarihli bir borç gözüktüğünü söylediler. Borç aslı sanırım 100,00 TL civarındaydı. Lakin bize yapılan icra takibinde istenilen alacak toplamı 1.5020,75 TL’na ulaşmıştı. Bu rakamın icra masrafları ve avukatlık ücretiyle birlikte ödenmesi talep ediliyordu.
Bu arada avukat Mümeyyiz sulh hukuk mahkemesinin duruşmasında:“Her iki davalının kaçak elektrik kullanımı sebebiyle haklarında Asliye Ceza Mahkemesinde açılmış bir dava olup olmadığı Asliye Ceza Mahkemesinden sorulsun” diye talepte bulunmuş ve hakim de komşu mahkemeye bu yönde yazdığı tezkereyle hakkımızda dava olup olmadığını sormuş. Elbette bu şekilde bir dava bulunmadığı için gerekli cevap verilmiş. Burada kibar yazdığıma bakmayın, o tarihlerde davanın ismi “elektrik hırsızlığı” diye ifade edilirdi mahkemelerdeki yazışmalarında…
Karşı tarafın avukatının bu “basit” davranışı sebebiyle bir hayli canım sıkıldı. Zira daha önceki yıllarda bir akrabamızın avukatlığını yaptığı dosya sebebiyle kendisiyle telefonla görüşmüştük. Bu sebeple yaptığı nahoş istek nedeniyle telefonla arayıp bir güzel azarlama ve “Sayın Mümeyyiz, sizin oralarda avukat ve polisler kaçak elektrik kullanıp, elektrik hırsızlığından mı yargılanıyorlar ki bizimle ilgili bu yönde talepte bulundun mahkemede” demek geldi içimden ancak ya sabır dedim kendi kendime.
Neyse davacı tarafça sulh hukuk mahkemesinde açılan davanın dosyası iki yıl kadar süren yargılamadan sonra mahkemenin görevsizlik kararıyla birlikte Afşin Tüketici Mahkemesi’ne tevdi edildi. Sulh hukuk mahkemesine yaptığımız savunmaları bu mahkemede de tekrar ettik. Lakin sulh hukuk mahkemesi hakimi, dosya hakkında verdiği görevsizlik kararında üzerine vazife değilken ve usul hukuku açısından bu şekilde bir yol olmamasına rağmen, icra takibine benim yaptığım itirazın süresinde, birader adına yapılan itirazın ise süresi geçtiğinden sonra yapıldığını yazmış.
Gerçekte hakimin yanıldığı açıktı. Zira biraderin itirazının son günü Cumartesine denk geldiği için hukuken itirazı Pazartesi yapılabilmişti. Belli ki hakimimiz kendince dosyanın yargılamasını yapacak olan Tüketici Mahkemesi Hakimine yol gösteriyordu. İş sadece burada kala, bu yazıda da temas etmeye değmezdi. Ancak bizi şaşırtmayan bir gelişmeye kaynaklık etmiş oldu karar.
Hakimin görevsizlik kararında biraderin itirazının süresinde olmadığı yönündeki cümlesi hukuken hiçbir anlam ifade etmez iken her nasılsa Av. Mehmet Mümeyyiz, bu kararla icra dairesinde biraderin maaşına haciz tezkeresi göndermiş.
Tabi haciz yazısını emniyet müdürlüğünde fark eden borçlu biraderim telefonla arayıp “Abi hani biz borca itiraz etmiştik ne oldu şimdi anlayamadım. Maaşıma haciz geldi arkadaşlarımın yanında mahcup oldum” dedi kızgın bir şekilde. Ona telaş etmemesini yanlışlığı düzelttireceğimi ifade ettim, ancak o esnada bana pek inanmış olduğunu söyleyemem.
Neyse Afşin 1. İcra dairesini arayıp, müdüre telefonla bilgi verdiğimde, “Avukat bey, bana 10 dakika müsaade Bir dosyayı inceleyeyim. Zira bir hafta önce göreve başladım. Karardan ve dosyadan bilgim yok” dedi.
Müdür ikinci görüşmemizde maaş haczi işleminin hatalı olduğunu itirazın iptali davası neticelenmeden mahkemenin görevsizlik kararındaki gerekçe ile borçlunun maaşının haczinin mümkün olmadığını haczi fek edeceğini belirtti. Böylece maaş haczi krizini bir iki saat içerisinde çözmüş olduk.
Davaya Tüketici Mahkemesinde devam edildi. Artık sulh hukuk hakiminin dosyada görevsizlik kararı verirken yazdığı gerekçe sebebiyle kimseye itimadım kalmamıştı. Bu kez Afşin'de avukatlık yapan vaktiyle ofisimizde staj döneminde birlikte çalıştığımız Av. Mikail Beye durumu anlatıp, kendisine dosyayı takip etmesi için yetki belgesi gönderdim. Tüketici mahkemesindeki davamızda yaklaşık 2 yıl kadar sürdüğü için mütemadiyen davanın esasına dair itiraz ve savunmalarımı kısmen tekrarda olsa yazıp gönderiyordum.
Celsenin birisinde hakim, beni kast ederek “Avukat bey uzun uzun dilekçe yazıyor. Böyle yapacağına borcu ödese daha iyi olmaz mı” diye bizim avukata söz söylemiş. Avukat arkadaşımız ise “Hakim bey, davalı avukatın böyle bir borcu yok ki! Borcu olsa kesinlikle icra takibi başlatılmasına fırsat vermeden öder. Dikkat ederseniz dosyaya borçla ilgili abone sözleşmesini bile sunamıyor davalı” demiş. Allah'tan avukatımız var, yoksa göz göre göre olmayan bir borç için de sorumlu tutulacağız.
Yapılan yargılama sonucunda davacı iddiasını ispat edememesi sebebiyle davayı kaybetti. Yani davada bizim haklı olduğumuza mahkemece karar verildi. Elbette davalı biraderin avukatı olduğum için de onun lehine 400,00 TL avukatlık ücretini davacı tarafın ödemesi yönünde karar verildi.
Karşı taraf, dava miktarı açısından kesin olmasına rağmen bu kararı temyiz etti. Yargıtay ise mahalli mahkeme hükmünü onadı yani davacının temyizini reddetti.
Kararın kesinleşmesinden sonra 400,00 TL avukatlık ücretinin ödenmesi için ilamlı icra takibi başlattım. Haliyle kanuni mecburiyet sebebiyle icra tebligatı Av. Mehmet Mümeyyiz’e gönderildi. Sonrasında ne mi oldu? Ömrümce senaryo yazsam aklıma gelmeyecek bir karşı atak geldi borçlu tarafın (yani davacının) avukatından.
Hazret, icra dairesinden kendisine gönderilen ödeme emri ekinde mahkeme kararı yok diye İstanbul İcra Hukuk Mahkemesinde bizlere karşı yeni bir dava daha açtı. Dava dilekçesi ekinde ise kendisinin ve posta dağıtıcısının imzası bulunan tutanak bulunuyordu. Tutanakta: “İstanbul İcra Müdürlüğünün 2015/10!! Esas sayılı dosyasından gönderilen tebligat zarfı açıldığında, içerisinde sadece örnek 4-5 ilamlı takiplerde ödeme emri bulunmakta olup, ekinde mahkeme kararı yoktur”…
Karşı tarafın avukatı işte bu sebeple icra takibinin iptaliyle yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin de bizlerden tahsiline dair karar verilmesini talep ediyordu davasında. Mahkeme hakimine davaya cevap dilekçesi vermek için gittiğim adliyede uğrayıp konuyu izah ettiğimde, “Avukat bey, siz ne diyorsunuz. Bazı dosyalarda davacının faiz, 1,00 TL (yazıyla sadece Bir Türk Lirası) fazla istendi diye dava açtığına şahit oluyoruz”, demez mi…
Neyse avukat Mümeyyiz'in bu son atraksiyonu da hakimin: “Davacı-borçlu vekili, takip mesnedi hükmün verildiği duruşmaya bizzat katılmış olup, karardan ve içeriğinden haberdar olmakla, mahkememizde açtığı, ödeme emri ekinde mahkeme ilamı olmadığından bahisle takibin iptali talepli davasının reddiyle yargılama giderinin de davacı taraf üzerinde bırakılmasına”şeklindeki gerekçeyle elektrik idaresinin davasını reddetti.