Daha önce konu ile ilgili bir yazı yazmıştım. O yazımda ," böyle giderse herkes şeriat isteyecek" demiştim. Konu ile ilgili de bir kaç örnek vermiştim . Onlardan biri her gün şeriata kızan onu "çağ dışı" "zalim" bulan bir öğretmenin hikayesi idi. O öğretmen, bir ay başında maaşının tümünü çaldırınca nasıl fikir değiştirdiğini "hırsızlar elime geçse şimdi öldürürüm" dediğini yazmıştım. Daha önce bu konuyu kendisi ile tartışan şeriatın/İslamın cezasını savunan meslektaşlarının ,"Hocam ölüm çok ağır. Elini kesmek lazım..." itirazlarına , "sizin çoluğunuzun çocuğunuzun bir aylık rızkı, kendinizin bir aylık emeği çalındı mı da böyle konuşuyorsunuz..." sözlerini yazıya dökmüştüm. Başka bir örnekte de küçük kızı tecavüze uğrayan, makamı yüksek, sosyal demokrat bir memurun, yavrusunun acı çeken hali karşısında, " Ah şimdi Şeriat olsaydı" diye kıvrandığını dile getirmiştim.
Son Özgecan hadisesi sonrası toplum, aynı duyguları dillendirmeye başladı. Bu hal neyin göstergesi? Şunun göstergesi, demek ki fıtrat böyle diyor. Demek ki ülkemizde şimdiye kadar değişik nedenlerle öcü gibi gösterilen Şeriat, (yani Kuranı, hadisleri temel alan hukuk sistemi) fıtrata uygun bir sistemmiş. Kurandaki hadiseleri, o hadiselerin günümüze nasıl uyarlandığı meselesini tam anlamadan, hayatı anlamaya çalışırsanız netice bu olur. Hadislerde anlatılan meseleler içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz. Hadislerde bize sunulan kuralların fıtrata, yaratılışa uygun olduğunu ancak bazı şeyleri yaşayarak anlayabiliyoruz. Hırsızın elini kesmeyi, evli bir insanın, dört kişinin görebileceği aleni zina yapması halinde uğrayacağı recm cezasını ... Çok sert bulan insanlar duygularını, düşüncelerini ancak hadiseyle karşılaşınca değiştirebiliyorlar. Niçin böyle oluyor? Böyle oluyor, çünkü hakikat bu. Yani Kainatı, insanı, zamanı, ahireti yaratan Allah insanlara bu dünyada uymaları gereken kuralları v'az etmiştir. Uymadıkları zaman da başlarına nelerin geleceğini, hayatlarının nasıl bir kaos ve karmaşaya sürükleneceğini ayetleri ve peygamberleri vasıtası ile bize bildirilmiştir. Akıllı insanlar, akıllı toplumlar hadiselerden olaylardan ders çıkaran öğüt alanlardır. Aksi hallerde ise yani ders çıkarılmadığında, ibret alınmadığında kötü sonlar, acı neticeler, ibretlik hayatlar gölgemiz olur.
Adalet, herkesin hakkını Yaratanın kanunları muvacehesinde vermektir. Ne bir eksik ne bir fazla. Timur gibi hırsızın elini değil kafasını keserseniz hırsızlık azalmaz. Milleti dolandıranları, halkı soyanları, annesine, babasına, komşusuna zulmedenleri...Fıtratın emrettiği şekilde cezalandırmaz hapislerde bir kaç yıl besleyip bırakırsanız bu suçlarda azalma olmaz aksine artma olur. Bazı çağdaş devletlerde uygulandığı gibi katile kısas uygulamayıp daha fazla acı çeksin diye ömür boyu hücre hapsine çarptırırsanız katillik eksilmez. Suç işlemek bir hastalıktır. her hastalığı gidermenin, her hastalığı tedavi etmenin ayrı ayrı ilaçları şekilleri vardır. Kanser hastasına verem ilacı verirseniz hiç bir faydası olmaz. Hırsızı da, yolsuzu da, katili de, bağiyi de, soyguncuyu da tek bir şekilde yani hapisle cezalandırırsanız suçlar azalmaz artar. Örnek günmüzdeki tüm devletlerdeki uygulamalar.
Şu ayetleri bu gün tekrar hatırlamak yerinde olacak sanırım:
" Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.
"Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz."
"Onda (Tevratta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir..."