Eksen Türkiye'ye doğru kayıyor

xxx78

ŞAM (Suriye)

"Türkiye'nin ekseni mi kayıyor, yoksa Türkiye eksen mi kaydırıyor" sorusunu sorup cevabını almak için ülkemizin komşularına uğramak yeterli. En yakın komşumuz Suriye'nin başkenti Şam'da, sunduğu hizmetleri tanıttığı diller arasında Türkçe de bulunan Dedeman Oteli var. Çarşı-pazarında Türk mallarından geçilmiyor. Suriyeliler de Türk dizilerinin müptelâsı durumundalar.

"Bazı dizileri Abu Dabi TV'de henüz gösterilmeyen bölümleri için Türk kanalından izleyen bile var" dedi burada yaşayan bir dost. Tek kelime Türkçe bilmediği halde sırf dizi merakından saatler boyu bizim kanallara yapışıp kalıyormuş öyleleri...

İstanbul'da son yılların en büyük turist yoğunluklarından biri yaşanıyor şu günlerde ve gelenler arasında en dikkat çeken grup da Araplar... Boğaz kıyılarındaki lokantalarda, başta Topkapı Sarayı olmak üzere müzelerde ve tabii İstiklal Caddesi'nde Türkiye'yi ve vatandaşlarını ilk elden tanımaya çalışan Araplar ile karşılaşmamak mümkün değil.

Yalnız meraklı sıradan insanlar Türkiye'yi ve insanlarını yakından görmek üzere keşfe çıkmıyor, şu sıralarda Arap aydınları arasında en ciddi tartışmalar da Türkiye'yi odak alan konularda yürütülüyor. Elinize aldığınız herhangi bir Arap gazetesinde Türkiye'nin adının geçtiği bir haber veya yorumla mutlaka karşılaşıyorsunuz. Az sayıda da olsa bu durumdan rahatsızlık duyanlar var; ama çoğu Arap aydını Türkiye'nin kendilerine ait bilinen konularda ön almasından memnun, kimi bunu kendi liderlerine "Siz de böyle yapın" demek için kullanıyor da...

Geçenlerde (14 Temmuz) çok okunan Londra merkezli 'El-Şark-ul Avsat' gazetesinde çıkan Osman Mirgani adlı yazarın değerlendirmesi Türkiye odaklı tartışmalara ışık tutuyor. Yazısının Arap aydınları arasındaki tartışmaların özeti sayılabilecek bölümünde şöyle diyor Mirgani:

"Bazı Arap çevrelerinin Türkiye'nin son hareketlenmelerine hegemonya girişimi olarak kuşkuyla bakması abartılı. Zira Türkiye güneye dönse bile Avrupa Birliği hayalini ve çabasını bırakmış değil. Bu konu davranışlarına birçok sınırlama getiriyor. Obama'nın da gördüğü şey tam olarak bu. Bu nedenle Avrupalıları Türkiye'yi uzaklaştırmak yerine 'kuşatmaya' davet ediyor. İsraillilerin de gördüğü bu. Bu nedenle Ankara'yla ilişkilerini onarmak için Batı'nın desteğini almaya çalışıyorlar. Arapların çıkarı, Türkiye'yi eleştirmek, her adımından şüphe ederek kapıları yüzüne kapatmak ve onu başka yerlerde dostluklar aramaya sevk etmek yerine, Türk politikasında hali hazırda meydana gelen 'kıvrılmayı' ve bölge sorunlarına yönelik Türk ilgisini kullanmakta yatıyor. Türkiye önemli bir devlet ve Arap ilişkilerinin gelişimine olan ilgisi, bölgedeki dengelerin Arap sorunlarına yarayacak şekilde düzenlenmesine destek olacaktır. Güçlendirilebilecek birçok ortak nokta ve karşılıklı çıkarlar söz konusu. Fakat sorunumuz şu: Sorunlarımızı desteklemek için el uzatandan bile aşırı derecede korkuyoruz."

'Korku', olanı özetlemede biraz aşırı kaçan bir sözcük; şu sıralarda Arapların Türkiye'ye bakışlarını anlamaya yarayacak anahtar sözcük 'hayret'. Her eğilimden Arap aydınları çok uzun yıllar kendilerine özgü sebeplerle dudak büktükleri bir ülkenin 'doğruya doğru – eğriye eğri' çizgisinde politikalar üretmesini, varolan ittifaklarına sadık kalırken yeni ittifaklar peşinde koşmasını ve yerli olanla evrensel olan dengesini koruyabilmesini şimdilik hayretle izliyor.