"ECELİ GELEN ÖRGÜT..."

Lütfi AYHAN

               Her gün, her saat, İslam dünyası, fitne, fesat fırtınalarının sürekli estiği, kan ve gözyaşı yağmurlarının biteviye aktığı diyarlar haline geldi. Ümmet, hangi büyük cürmü işledi (işlemeye devam ediyor) de bu belalara duçar oluyor? Ümmetin her bir ferdi bu soruyu kendisine sormak zorunda. Suriye’yi, Irak’ı, Arakan'ı, Filistin'i tam bilemesek de gözümüzün önünde,  ülkemizde,( Güney Doğumuzda) 40 yıla yakındır bir fitne devam ediyor. Bu fitne ile, sağcı hükümetler ve liderler de baş edemedi, solcu hükumetler ve liderler de. Özal, Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Ecevit, (kısa bir sürede olsa Erbakan ) bu sorunla başbakan olarak muhatap oldular. Bahçeli, Erdal İnönü, mesut Yılmaz, Çiller başbakan yardımcısı olarak bu karanlık güçle muhatap oldu. “Dindar” insanların oluşturduğu hükümet 13 yıldır bu sorunla karşı karşıya… Gelinen nokta belli!

               Ak Parti daha doğrusu Erdoğan, kendi dönemlerine kadar izlenmeyen bir yol takip ederek bu sorunu çözmeye çalıştı. Bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın en temel hakları olan birçok hakkı iade etti. Ayrımcılığa, yok saymaya, asimilasyona son verdi. Bölge halkının en tabi hakları olan kendi dilini konuşma yasağını kaldırdı. Kürtçe Tv, Kürtçe gazete, Kürtçe Radyo, Kürtçe kurslar, Kürtçe propaganda serbest oldu. Her türlü yatırım yapıldı. (okullar, yollar, hastaneler, hava alanları…) Halk elbette bu yapılanları takdir etti. Lakin bu sorunun temelinde her ne kadar bu yapılan yanlışlar varsa de PKK denilen Marksist Stalinist, eli kanlı katil örgütün hedefi bölge halkının özgürlüğü, eşitliği, insanca yaşaması… Falan değildi. Bu tip örgütler akrebe benzerler. Ölüm, silah, kavga, savaş olmadan yaşayamazlar. Çünkü kandan beslenirler. Hükümetin kardeşlik, çözüm süreci gibi adlarla yarım asırlık problemi çözmeye çalıştığı dönemde Kanlı örgütün şehirleri terörist yuvasına çevirmesini, mahalleleri sokakları, ilçeleri kurtarılmış bölgeler haline getirip silahlandırdığını ya görmemiş ya da ; “nasılsa bir antlaşmaya varılınca, O zaman bunların bir hükmü kalmayacak…” diye yanlış bir hesabın içine düşmüş. Suriye’nin çöküşü, Esedin, çökerken Kuzey Suriye’yi PYD ye vermesi, ABD, başta olmak üzere büyük güçlerin PYD yi meşru bir güç görmesi, PKK’nın strateji değiştirmesine neden oldu ve PKK bu ortamı değerlendirmek için tekrar kanlı eylemlerine başladı. Bu yeni isyanın öncekilerden farkı ise, kavganın şehirlerde olması… Kırsalda büyük yenilgi alan örgüt, şehirlerde sivil halkı da kalkan yaparak büyük bir yıkıma sebep olmakta ve çok kan dökülmesine neden olmakta. Sokaklara kazılan hendekler, evlere depolanan silahlar, rehin alınan aileler, işgal edilen okullar, yakılan hastaneler… 

                                                    İngiliz, Fransız Bile Bunu Yapmadı      


                Ve Ve şimdi de camiler. Evet camiler. İşte bu son nokta. Fransız’ın, İngiliz’in, Yunanın bile göze alamadığı bir eylem türü bu. Evet, Fransızlar 1. Dünya savaşından sonra Güney Doğuyu işgal ettiler. Bölge insanı, başta Maraş, Urfa, Antep olmak üzere onlara karşı kıyam edip bu günkü kahraman, gazi, şanlı sıfatlarını kazandılar. Sütçü imam, Maraş’ta halkı isyana çağırırken camiler kapalı değildi. Çünkü isyan cami de, Cuma Namazı sırasında başladı. Tüm devletler, tüm milletler savaşta bile olsa (eğer korsan olarak, askeri amaçla kullanılmıyorsa) ibadet yerlerine dokunmazlar. İbadet yerlerini (cami, havra, kilise ) kapatmazlar. İslam peygamberi de(sav) savaşa çıkan sahabelerine , askerlerine , “ "Yaşlılara, kadınlara, çocuklara, kendisini ibadet ü tâate vermiş ruhbanlara ve mabetlere ilişmeyiniz.! Ağaçları yakmayınız.! Hayvanlara dokunmayınız.! Ve servetleri heder etmeyiniz…” diye emretmiştir. PKK nın yaptığı bu son eylem, ( bunu kim yaparsa yapsın aynı cürmü işlemiş sayılır.Bir de ben, bu eylemi  PKK nın yaptığını gözümle görmedim. Ben bu yazıyı "devletimzin verdiği bilgiler doğrudur"  tezi üzerine bina ediyorum.Gerçi Daha önce PKK  bebek, kadın, yaşlıöldürmekten çekinmemiş,  Başbağlarda da  cami yakmıştı... ) şekli Gayretullaha dokunacak türdendir. Ezanları susturmak, camileri ibadetten menetmek, oraları kendi kirli emelleri için kullanmak, Gayretullaha dokunan bir eylemdir. Daeş, türbeleri bahane ederek camileri yıkıyor. Allah korusun, Suriye’de Irak’da bazı gruplar Şii- Sünni ayırımı yaparak camileri kundaklıyorlar. Bunların hepsi bir cinnet halidir. Türkiye topraklarında bu türden eylemlere pek rastlanmazken son gelişmeler hepimizin korkması gereken bir durumu karşımıza çıkarıyor. Çünkü dünyada meydana gelen hiçbir olay, hiçbir savaş, hiç eylem ALLAHÜ ZÜLCELALİN gözetimi dışında değildir. Onunda bir hesabı vardır. Ve O’nun hesabı son hesaptır. Bu nedenle her Müslüman, bu hareketi( cami yakma, camileri ibadetten menetmeden bahsediyorum) kınamak ve bunları yapanları lanetlemek zorundadır. Bununla birlikte ülkemizin dirliği, milletimizin istikbali için şehit düşen polislerimize, askerlerimize de sahip çıkmak, onların cenazelerine katılmak, ruhlarına Fatihalar okumak, ailelerine sahip çıkmak, hem devletimizin  hem de bizlerin baş vazifesidir.  Rabbim cümlemizi ülkemizi ve tüm ümmeti Muhammedi fitnelerden, belalardan korusun.(amin amin amin) 

 Not: http://www.ahaber.com.tr/gundem/2015/12/11/diyarbakir-ulu-camiinde-639dan-beri-ilk-defa-ezan-sustu

Diyarbakır Ulu Camii’nde 639'dan beri ilk defa ezan sustu!

İslam aleminin 5. Harem-i Şerif’i olarak kabul edilen Diyarbakır Ulu Camii’nde Diyarbakır’ın fethinden bu yana ilk defa ezanlar sustu. Uzmanlar, “Bu mübarek beldede asırlardır susmayan ezanı PKK’lı teröristler susturmaya çalışıyor. Haçlıların bile susturamadığı ezanı, dinsiz PKK eliyle susturmaya çalışıyorlar” dedi.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.