Bir gece vakti, Ebu Cehil bir arkadaşıyla beraber Kâbe’ yi tavaf etmektedir. Söz dönüp dolaşıp Allah Resûlü’ nün (as) peygamberliğine gelir. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Arkadaşı: Ya Amr, Muhammed (as) yalan mı söylüyor?
Ebu Cehil: O daha bıyıkları terlememiş bir delikanlıyken kendisine Muhammed-ül Emin (Güvenilir Muhammed) ismini takanlardan biri de bendim. O şimdi büyüdü, daha da olgunlaştı. Ben şimdi ona nasıl yalancı derim?
Arkadaşı: Peki o zaman seni ona iman etmekten alıkoyan şey nedir?
Ebu Cehil: Eğer ben ona iman edersem, Mekke’ nin güzel kızları: “Amr, Abdulmuttalib’ in yetimine iman etti”, demezler mi?
…
Asıl adı Amr bin Hişam El- Muğira'dır. Dış ticaretle uğraşan, iki yabancı dil bilen ve dönemin iki süper gücünün başkentlerinde büyük nüfûza sahip Mekke’ nin önde gelenlerinden biridir.
Peki, Amr bin Hişam bütün bu üstün (!) özelliklerine rağmen, neden Cehaletin Babası demek olan Ebu Cehil ismiyle anılmıştır?
Cevabı çok açıktır. Kur’ an lügâtinde cahillik ve âlimlik kavramları diplomayla, kültürle, soylulukla veya maddi imkânlarla tanımlanmaz. Zümer suresi 9. ayette işaret edildiği üzere bilenler; Allah’ ı çokça zikreden, geceleri kıyama duran, öteki dünyayı gözeten ve rabbinin rahmetini dileyen kimselerdir.
İlâhi hakikatler kendisine apaçık bir şekilde gelmiş olmasına rağmen, bu apaçık hakikatleri bile bile, göre göre reddetmek ve hakikatlere karşı savaşma gafletinde bulunmak Amr bin Hişam’ ı, Ebu Cehil etmiştir.
Düşünün bir kere; hiç yaratılmama ya da bir solucan veya bir kaya parçası olarak yaratılma ihtimalimiz varken yeryüzünün halifesi “insan” olarak mükemmel bir şekilde yaratılacaksınız, vicdan, akıl, irade, mal mülk ve sayısını sadece rabbimizin bildiği türlü türlü nimetlerle donatılacaksınız; o da yetmeyecek, Kur’ an vahyinin inişine bizzat şahid olacaksınız, Kâinatın Efendisi’ nin çocukluktan beri her halini bileceksiniz, onunla aynı havayı soluyacaksınız, doğru söylediğini bileceksiniz, ona Muhammed-ül Emin diyeceksiniz ama kapınıza onlarca kez gelmesine rağmen “Eğer ben ona iman edersem, Mekke’ nin güzel kızları, Amr, Abdulmuttalib’ in yetimine iman etti demezler mi? diyerek ona türlü ezalar çektireceksiniz ve hayatınızı Allah ve resulüyle savaşarak geçireceksiniz…
Sanırım bütün bunlar, Amr’ ın cehaletin babası olmayı nasıl da hak ettiğinin vesikası olarak öz akıl sahiplerine yetecektir.
Peki ama; iyi yetişmiş, kültürlü, itibar sahibi bir insan, bile bile hakikati nasıl inkar edebilir? Nasıl olur da azıcık ve geçici dünya menfaatini, ebedî ve devamlı olan ahiret hayatına tercih edebilir? Aslına bakılırsa bu soruların her biri birer tez konusu olabilecek, üzerinde enine boyuna düşünülmesi gereken sorulardır. Hayatın kullanma kılavuzu Kur’ an’ da bahsedilen görmeyen göz, duymayan kulak sahibi insan da bu olsa gerektir.
Bu aşamada bize düşen ders ve görev ise; tam 800 yerinde aklımızı kullanmayı direk ya da dolaylı olarak bize tavsiye eden Kur’ an’ ın bu tavsiyesine uymaktır. Kur’ an’ da geçen kıssaların ve bu kıssalardaki isimlerin tesadüfen seçilmediğinin, aslında bu kıssalardaki kişilerin birer prototip olduğunun ve her dönemde olduğu gibi günümüzde de var olduklarının bilincine varıp, bu prototiplere karşı uyanık olmaktır.
Şairin dediği gibi; Ebu Cehil ölmedi, Ebu Leheb kıt’ alar dolaşıyor…
Vesselâm...