Yıllardır şahit olduğum bir olgu var. Avrupa’da ve Amerika’da ne oluyorsa kısa bir süre sonra aynısı Türkiye’nin başına geliyor. Örneğin 10 yıl öncesine dek “Avrupa’nın nüfusu yaşlandı, bizim nüfusumuz ise genç ve Avrupalılar ileride bize muhtaç kalacaklar” deniyordu. Artık denilemiyor çünkü bizde de doğurganlık azalıyor ve nüfusumuz yaşlanmaya başladı. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az 3 çocuk istemesinin altında yatan sebep bu olsa gerek.
Konumuza dönecek olursak online satış bütün dünyada inanılmaz bir hızda artıyor ve perakende satış dinamiklerini köklü bir şekilde değiştiriyor. İstediğiniz her şey artık hem sadece bir tık ötenizde hem de daha ucuz. Ayrıca aynı ürünün birçok değişik markasını görme ve hakkındaki yorumları inceleme şansınız var. Ürünler evinize kadar da geliyor.
2019 yılında Amerika’daki toplam e-ticaret hacmi 602 Milyar Dolar oldu ve toplam perakende satış pazarının %16’sını oluşturdu. Halbuki 2007 yılında sadece %5,6 pazar payına sahipti. Yani 12 senede üç kat artmış e-ticaret pazar hacmi. Toplam e-ticaret perakende satış pazarının %49’u ise son yıllarda inanılmaz büyüyen ve artık Türkiye pazarına da giren Amazon’da.
Türkiye de e-ticaret furyasından nasibini alan ülkelerden. 2019 yılında yayınlanan Bilişim Sanayicileri Derneği TÜBİSAD raporuna göre e-ticaret sektörü %39 büyüme ile 83 milyar liralık hacme ulaştı. 2015-2019 yılları arasında sektörün ortalama yıllık büyüme hızı ise %35 oldu. 2019 yılında Türkiye’de online perakendenin toplam perakende içindeki payı %6,2’ye yükseldi.
1950’li yıllarda Amerikan ekonomisinin büyümesi ile beraber kişisel kazançlar arttı ve insanların harcayacak daha çok parası oldu. Artık otomobilleri ve onları konforlu sürebilecekleri yollar olduğu için de şehir dışına taşınmalar başladı ve banliyölerde yaşayanların sayısı arttı. Artık işyerleri ve evlerinden hariç üçüncü bir yere, yani sosyalleşebilecekleri mekanlara ihtiyaçları oldu. O tarihlerde sosyalleşmek için sadece parklar ve barlar vardı.(*) İşte bu düşüncelerle bir müteşebbis hem alışveriş yapılabilecek hem de sosyalleşilebilecek bir kapalı mekan tasarladı ve ilk AVM 1956’da A.B.D.’de açıldı.
AVM’ler özellikle 1980’lerde altın çağını yaşadı ve Amerika’daki sayıları 116,000’e ulaştı. Türkiye’de AVM açma furyası ise ilk olarak 1987 yılında sevgili dostum Mehmet Bayraktar ve ailesinin İstanbul Ataköy’de açtığı Galleria AVM ile başladı. 2020 itibariyle sadece İstanbul’da 125 AVM, Türkiye genelinde ise toplam 436 AVM var.
2000’li yıllardan itibaren Amerika’daki tüketici alışkanlıkları AVM’lerden kaymaya başladı. Bunun en önemli sebebi insanların yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi online alışverişi tercih etmeleri. AVM’ler artık online alışveriş yapacak müşterilerin vitrinleri göz gezdirdikleri, beğendikleri, denedikleri, ürün adı ve kod numarasını tespit ettikleri ve fakat satın almadıkları teşhir salonlarına dönüştü. Türkiye’deki AVM’lerin kaderi de Amerika’dakiler ile benzer olabilir.
Amerika’daki birçok AVM birbiri ardına kapandı. Bir kısmı hala metruk, bir kısmı da yıkılarak konut projelerine arsa oldu. Ayakta kalabilmek isteyen AVM’ler ise binayı bir yeme-içme yeri, eğlence ve temalı park haline getirdi. Neticede insanlardaki yeme-içme ihtiyacı ve sosyalleşme dürtüleri devam ediyor. AVM’ler işte bunlar için özellikle soğuk ve yağmurlu günlerde üzeri kapalı, iklimlendirilmiş ve nezih ortamlar sağlayabiliyor. Türkiye’deki AVM’ler de hem çocuklar hem de yetişkinler için eğlence merkezleri ve parklar oluşturarak değişime uğrayacak, değişmek istemeyenler ise muhtemelen kepenk kapatacaklar.
Pandemi belasıyla boğuştuğumuz ve evlerimizde karantinada kaldığımız 2020 yılında e-ticaret rakamlarının tavan yaptığını ve daha çok AVM’nin kapandığını veya eğlence parklarına dönüştürüldüğünü öğrenirsek şaşmayacağız. Neticede 21. yüzyıl sosyal, siyasi, ekonomik, ticari denge ve dinamiklerin korkunç bir süratle değiştiği bir çağ oluyor. O yüzden yeni gelişmelere şaşırma eşiğimiz oldukça düştü.
(*) Bugünlerde ise en çok sosyal medya kullanılıyor sosyalleşme ihtiyacını görmek için.