İnsan düşünen bir varlıktır, düşün de karar ver, akıl en büyük nimettir ve güçtür sözlerini neredeyse her gün çevremizde duyuyoruz, görüyoruz ya da kendi kendimize söylüyoruz. Peki, insan sadece düşüncelerden mi oluşuyor ve düşünceler mi insanın hayatını yönetiyor?
Tabi ki hayır düşünceler dört varoluşsal boyutumuzdan sadece biri. Bu varoluşsal boyutları tek tek bu yazımda size ifade etmeyeceğim, yeri geldikçe hepsini ele alacağım..Bu yazımda işte bu dört varoluşsal boyutun en önemlisi olan, sürekli yadsıdığımız, görmezden geldiğimiz duygularımızın üzerinde duracağım.
Duygularımızı günlük hayatta ne kadar fark ediyoruz, duygularımızı yaşamamıza ne kadar izin veriyoruz ve gerçek duygularımızı ne kadar ifade ediyoruz. Şu an bir deney yapalım ve kendimize soralım. Şu an ne hissediyorum. Çoğumuzun iyim, kötüyüm, mutluyum, üzüntülüyüm ifadelerini duyar gibiyim. Peki sadece duygularımız bu 4-5 kelime ile mi sınırlı? Bunların dışında duygularımızı hissetmiyor muyuz? Örneğin hoşnut olma, coşku, razı olma, hayal kırıklığı, çökkünlük, tükenmişlik..
Bir duygu listesi yapsak kaç duygumuzu yazarız. Çoğumuzun listesinde 10 dan fazla duygu olmaz. Peki neden. Çünkü duygularımızı bilmiyoruz, öğrenmemişiz, öğretilmemiş. Ya da duygularımızı öğrensek bile toplum içinde ifade etmemizin ayıp olduğu söylenmiş. Hatta bu konuda erkeklere daha da kısıtlamalar getirilmiş; erkekler ağlamaz, erkek adam dediğin duygusunu belli etmez.
Bilinmeyen, öğrenilmeyen, öğretilmeyen ve ifade edilmeyen duygular ise başımıza ne belalar açıyor fark etmiyoruz veya fark edemiyoruz..Duygular eğer fark edilmiyorsa ve ifade edilemiyorsa düşüncelerimizde mantıksal olmayan ya da irrasyonel dediğimiz genelde olumsuz düşüncelere yol açıyorlar. Malum adı üstünde olumsuz ve irrrasyonel düşüncelerde davranışlarımızı ve hatta bedenimizi şekillendiriyor. Sonuç esas duygumuza ait olmayan sözde davranışlar sosyal ortamda yer alıyor ve karşı tarafımızdaki bireylerde bu sözde davranışlarımıza göre bize tepki veriyorlar. Kısacası gerçek olmayan bir dünya içinde yaşamaya mahkum oluyoruz.
Ve bu durum sık sık tekrarlandıkça ya da sürekli oldukça günlük işlevlerimizi etkileyen bozukluklar ortaya çıkıyor Bozukluk olunca mecburen fark ediyoruz ya da fark ettiriliyoruz.. En çok da duygular bedene vurunca fark ediyoruz.. Kalbimiz ağrıyıp kalp krizi geçirdiğimizi düşündüğümüzde, mide ve bağırsak sistemimiz bozulduğunda, sebepsiz ağrılar olduğunda, yorgunluk, iştahsızlık, bayılmalar vb olduğunda fark edip dıştan bir destek arayışına giriyoruz.
Oysa ki duygularımıza tanısak, önem versek, fark etsek, ve ifade etsek hiç bunlar başımıza gelmeyecek. Tabi ki olumsuz duyguyu yaşarken acı çekeceğiz, hatta belki dibe vuracağız. Ama acı çekerken ya da o duyguyu yaşarken öğreneceğiz hayatı anlamlandırmayı, değişmeyi, gelişmeyi ve olgunlaşmayı. Çünkü duygumuz kozasını bulmuş ve kelebek olup yeni diyarlara uçmaya hazır olacak. Onun için bugünden itibaren başta kendinize, sonrada çevrenizdekilere gerçek duygularınızı söylemeye fırsat verin ki YARINLAR DA SORUNLAR YERİNE ANLAMLI BİR DÜNYA İLE UĞRAŞALIM…