1997-99 yıllarında AKRA FM’de Genel Müdürdüm. O yıllarda, 28 Şubat sürecinin en çetin, en şedit uygulamalarına şahit olunuyordu ülkemizde.
Yedirenk Ajans’tan İsrafil Kuralay Bey’in üstün gayretleri ve MÜSİAD’ın ilgili biriminin bir faaliyeti olarak “duyarlı medya” toplantıları yapılıyordu. Ayda bir yapılan toplantılarda, AKRA FM, Marmara FM, Moral FM, Üsküdar FM gibi radyoların temsilcileri hazır bulunuyordu. Gazetelerden Milli Gazete, Akit, Zaman, Yeni Şafak ve Yeni Asya’yı hatırlıyorum.
O dönem, “duyarlı medya” kapsamına giren televizyonlardan sadece Kanal 7 ve STV faaliyetteydi. Buluşmalara her ay bir yayın kuruluşu ev sahipliği yapıyordu. MÜSİAD da sıklıkla ev sahipliği yapan müesseselerdendi.
O yıllarda temsil ettiğim kurumdan görünen manzarayı tarif etmem gerekirse, “mahallemiz”in reklam verebilecek firmalarından yeterli ilgiyi göremezdik. O firma yetkilileri, bizim dinleyicilerimizi “çantada keklik” müşteri olarak görüyordu anlaşılan. Reklam talep ettiğimiz firmalar asıl ilgiyi bize baskı yapan, kapatma kararı veren zihniyet sahipleriyle aynı dünya görüşüne sahip medya organlarına gösteriyorlardı. Çok az sayıdaki firma, -tabiri caizse- kazanlar dolusu reklamı “duyarlı medya” dışındaki kuruluşlara verirken, bize de “yasak savma kabilinden” birkaç kaşık lütfediyordu!
Çok faydalı gördüğüm “duyarlı medya toplantıları” bir süre sonra sona erdi. Şimdilerde yeniden “duyarlı medya toplantıları” yapılsa katılım eskiye göre epeyce artar diye umuyorum.
Radyolarımızın, gazetelerimizin ve televizyonlarımızın sayısı bir hayli arttı. Çok etkili olduğunu bildiğimiz haber sitelerimiz de mevcut artık.
Reklam pastasının dağılımında 17 yıl önceye göre hatırı sayılır bir gelişme kaydedilmiş midir, emin değilim.
Gözlemlediğim kadarıyla radyolarımızın çoğu, gazetelerimizin ve televizyonlarımızın ise bazıları hâlâ ciddi ekonomik sıkıntılar içerisinde ve ayakta kalma mücadelesi veriyorlar.
“Duyarlı medya”nın yayın anlayışı, neşriyatların kalitesi elbette tartışılabilir, eleştirilebilir. Ama okuyucularımızın, dinleyici ve izleyicilerimizin “benim medyam” dedikleri yayın organlarına yeteri kadar sahip çıkmadıkları kanaatindeyim.
O radyolardan birisinin sesi kesilse, bir televizyonumuzun ekranı kararsa, bir gazetemiz ya da dergimiz kapısına kilit vursa çok üzülürüz, hüzünleniriz. İyiliklerin, güzelliklerin savunucusu bu yayın vasıtalarının bir tekinin bile yayın hayatına son vermek zorunda kalması ülkemiz adına, savunduğumuz değerler adına büyük kayıp olacaktır.
Şu günlerde Kanal 7 Medya Grubu 20. Kuruluş yılını kutluyor. Kanal 7’nin, ülkemizin siyasi ve sosyal hayatının değişim ve gelişiminde çok ciddi bir paya sahip olduğuna inanıyorum. Araştırmacılar, tek başına bu medya grubunun bugünlere gelişimizde ne derece etkili olduğunu ortaya koyacaklardır. AK Parti’nin kurulduğu yıllarda tek başına Kanal 7, Recep Tayyip Erdoğan ve hareketine ciddi destek verdi.
Deniz Feneri programının başlatılması ve sonrasında aynı isimli derneğin kurulmasında Kanal 7’nin teşvikçi olması, bir “sosyal sorumluluk projesi” olarak gördüğü bu insani yardım hareketine verdiği yayın desteği asla unutulmayacaktır. Ülkemizin insani yardım kuruluşları içerisinde öncü ve model rolü olan Deniz Feneri’nin doğmasına ve güçlenmesine yaptığı katkı Kanal 7 Medya Grubu’nun hayır hanesine yazılmış çok mühim bir nottur. Çoğu STK’mız için, çoğu dernek ya da vakfımız için “iyilik yolunda bir çığır” anlamı taşıyan “Deniz Feneri İyilik Hareketi”nin vesile olduğu hayır faaliyetleri, inanıyorum ki, Kanal 7’nin kuruluşuna katkı sağlayan hayırseverler için birer “sadakayı cariye”dir.
Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman Bey’in şahsında, Kanal 7’nin Yönetim Kurulu üyelerini, yönetici ve personelini tebrik ediyorum. Kanal 7’nin yayınlarının eleştirilebilecek yönleri başka bir yazının konusudur. Konuyu tersinden düşünürsek, “Kanal 7 olmasaydı ülkemizin geldiğimiz günlere ulaşmamız daha zor olacaktı.”
…
Geçtiğimiz günlerde TV 5’in 10. kuruluş yıldönümü programına katıldım. Orada da ciddi bir hizmet ve ayakta kalma mücadelesi görüyorum. Allah yardımcıları olsun. Bugünkü siyasi atmosferde işlerinin kolay olmadığı aşikâr. Programda Saadet Partisi Genel Başkanı’nın bulunmamasını, geceye telgraf mesajı ile destek vermesini yadırgadığımı ifade etmeliyim. 10. Yıl kutlaması için Sayın Genel Başkan’ın programı ayarlanamaz mıydı?
Ülkemizin geldiği yerde, kazanımlarımızda Milli Nizam Partisi’yle başlayan siyasi hareketin rolünü, merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın payını, Milli Gazete’yi unutabilir miyiz? Bu harekete emek vermiş herkesi tebrik ediyorum. Aramızdan ayrılanlara rahmet diliyorum.
“Duyarlı medya”ya İslam Mecmuası, Kadın ve Aile Dergisi, İlim ve Sanat Dergisi, Gülçocuk Dergisi, Sağduyu Gazetesi, AKRA FM ve AK TV gibi aktörlerle müthiş destek vermiş ve dönemlerinin örnek yayın kuruluşları olarak insanımızın duyarlığının artırılmasına önemli katkı sağlamış kuruluşlarımızı hayırla anıyorum. Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocaefendi’nin bu medya kuruluşlarını doğması, yaşaması ve devamı için nasıl ter döktüğünü, nasıl omuz verdiğini yakinen biliyorum. Merhum Hocaefendi’yi de rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum. Allah mekânını cennet eylesin.
Duyarlı medyamızı sadece izlemek ve uzaktan sevmek yetmez ve bizi mesuliyetten kurtarmaz. Yaşamaları, güçlenmeleri ve seslerinin daha gür çıkması için dua etmeli, fiili destek vermeliyiz. Aksi halde, her birinin yokluğu, susması, hizmet hattından düşmesi cephemizde telafisi mümkün olmayacak büyük gediklerin açılması anlamına gelecektir.
recep.kocakk@gmail.com