Anayasa'ya inanırsanız...
Düşünce ve ifade... Basın... Örgütlenme gibi "özgürlükler" mevcut.
İzleyenler bilir...
Ben, şahsen, kendim...
"301" gibi yasak ile cezaların kaldırılmasından yanayım... Lakin, bir tek orada kalmamaktayım.
Israrla demekteyim ki...
"Düşünce ve ifade özgürlüğü"nü (iyi bir iş yaparak) çok savunan nice gazetecinin, belli konularda asla "düşünce, düşünme, ifade, yazma, basma, basın, iletişim özgürlükleri" filan yok.
Kimi bunu dert etmez; kimi dertlenir de mesele edemez; kimi de bunu bize açıklamak, sansüre maruz kaldığını yazabilmek için yıllarca bekler.
Kimileri, bazı konularda en sert, en cesur, en özgür yazıları yazar da, bazı konularda kalem, klavye, kıl, tüy oynatmaz!
Aynı şekilde, memlekette (tabii dünyada da) "ifade özgürlüğü" meselesi sadece yazanlara, yazarlara, çizerlere, akademisyenlere, orta yerde konuşma imkanı olanlara ait bir mesele değil.
Binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insan (aşiret, cemaat, aile, erkek tahakkümü) gibi kimi geleneksel ortamlar yüzünden düşündüklerini ifade edememekte, o bir yana, düşünme imkan ve ihtimalinden dahi mahkum kalmakta...
Ve iş "modernleşme" ile de bitmemekte.
Çünkü, "modern askeriye" den "modern işletmeler" e kadar, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanın da, ömürleri (ve haysiyetleri dahi) gık dahi diyemeden tüketilmekte; sürekli doğrudan, dolaylı baskıya maruz kalmakta, susmakta, susturulmakta, konuşursa cezalandırılmakta.
Hele örgütlenmeye mörgütlenmeye!
Düşünce ve ifade... Basın... Örgütlenme gibi "özgürlükler" mevcut.
İzleyenler bilir...
Ben, şahsen, kendim...
"301" gibi yasak ile cezaların kaldırılmasından yanayım... Lakin, bir tek orada kalmamaktayım.
Israrla demekteyim ki...
"Düşünce ve ifade özgürlüğü"nü (iyi bir iş yaparak) çok savunan nice gazetecinin, belli konularda asla "düşünce, düşünme, ifade, yazma, basma, basın, iletişim özgürlükleri" filan yok.
Kimi bunu dert etmez; kimi dertlenir de mesele edemez; kimi de bunu bize açıklamak, sansüre maruz kaldığını yazabilmek için yıllarca bekler.
Kimileri, bazı konularda en sert, en cesur, en özgür yazıları yazar da, bazı konularda kalem, klavye, kıl, tüy oynatmaz!
Aynı şekilde, memlekette (tabii dünyada da) "ifade özgürlüğü" meselesi sadece yazanlara, yazarlara, çizerlere, akademisyenlere, orta yerde konuşma imkanı olanlara ait bir mesele değil.
Binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insan (aşiret, cemaat, aile, erkek tahakkümü) gibi kimi geleneksel ortamlar yüzünden düşündüklerini ifade edememekte, o bir yana, düşünme imkan ve ihtimalinden dahi mahkum kalmakta...
Ve iş "modernleşme" ile de bitmemekte.
Çünkü, "modern askeriye" den "modern işletmeler" e kadar, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanın da, ömürleri (ve haysiyetleri dahi) gık dahi diyemeden tüketilmekte; sürekli doğrudan, dolaylı baskıya maruz kalmakta, susmakta, susturulmakta, konuşursa cezalandırılmakta.
Hele örgütlenmeye mörgütlenmeye!
İşte "Kaptan Pilot" Bahadır Altan.
Sadece uçmak istemiyor. Güvenli, örgütlü, haklarına ve düşünce ile ifade özgürlüğüne sahip biçimde de uçmak istiyor.
Hava İş'in sendika temsilciliğinin ve toplu sözleşmelerdeki aktif rolünün yanı sıra, bir de şu "suç" u işliyor: TV'de konuşmak (CNN Türk'te).
O yüzden, "kabin ekibini aç uçurmamak isterken" bir şekilde önce gazete haberi oldu, sonra da THY yönetimi tarafından "ifadesi alınıp" işten atıldı.
Çalışanlarını örgütlenmekten men etmiş medyada, sendikalara dair haberler müthiştir zaten de; bir de aleyhte olanlar harikadır.
Düşünce, ifade gibi özgürlükler açısından da öyle.
Hatıra bu ya:
Ben de, "özgür" bir gazeteci olarak, yıllar önce aynı kanalda canlı canlı yaptığım ( "düşünce ve ifade özgürlüğü" nü ciddiye almış) bir iktidar ve medya eleştirisinin ardından bardağı taşırmış ve işten atılmıştım! Rastlantıdır!
Düştüm, kalktım, uçmaya devam ediyorum; umarım Kaptan Pilot Altan da yeniden uçabilir.
Sadece uçmak istemiyor. Güvenli, örgütlü, haklarına ve düşünce ile ifade özgürlüğüne sahip biçimde de uçmak istiyor.
Hava İş'in sendika temsilciliğinin ve toplu sözleşmelerdeki aktif rolünün yanı sıra, bir de şu "suç" u işliyor: TV'de konuşmak (CNN Türk'te).
O yüzden, "kabin ekibini aç uçurmamak isterken" bir şekilde önce gazete haberi oldu, sonra da THY yönetimi tarafından "ifadesi alınıp" işten atıldı.
Çalışanlarını örgütlenmekten men etmiş medyada, sendikalara dair haberler müthiştir zaten de; bir de aleyhte olanlar harikadır.
Düşünce, ifade gibi özgürlükler açısından da öyle.
Hatıra bu ya:
Ben de, "özgür" bir gazeteci olarak, yıllar önce aynı kanalda canlı canlı yaptığım ( "düşünce ve ifade özgürlüğü" nü ciddiye almış) bir iktidar ve medya eleştirisinin ardından bardağı taşırmış ve işten atılmıştım! Rastlantıdır!
Düştüm, kalktım, uçmaya devam ediyorum; umarım Kaptan Pilot Altan da yeniden uçabilir.
Tabii, bir de dayak yemediğine şükretmek mümkün.
Aynı Anayasa'ya göre, "grev hakkı" diye bir şey de var. Toplantı ve gösteri, yürüyüş hakkı felan.
Lakin, "hakkıdır hakkı ham yapan" devletin cop ve biber gazı da var.
Anayasa sık sık, "hak" karşısına "dayak" koyan bir güvenlik anlayışının da anayasası. Kim güçlüyse, sık sık, onun kabayasası.
Aynı Anayasa'ya göre, "grev hakkı" diye bir şey de var. Toplantı ve gösteri, yürüyüş hakkı felan.
Lakin, "hakkıdır hakkı ham yapan" devletin cop ve biber gazı da var.
Anayasa sık sık, "hak" karşısına "dayak" koyan bir güvenlik anlayışının da anayasası. Kim güçlüyse, sık sık, onun kabayasası.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün son icraatından biri de, bir bahane ile (bağımsız) "Hayat Televizyonu" nun kapatılması oldu.
Öyle ya, "Hayata dönüş" adıyla tutuklu ve mahkum öldürüldüğü bir ülkede, "Hayat" öyle her kanaldan habere mabere, eleştiriye meleştiriye, programa mrograma gelmez.
Gelir de, kontrollü biçimde. Bloklar arasında boşluk yaratmadan. Kanatları kapatarak. Açıkları marke ederek. Zayıfların üstüne tek tek basaraktan.
Demem o ki, bir savcının iddianamesiyle, bir davayla memokrasi demokrasi olmuyor.
Ne iktidar demokrat oluyor, ne Anayasa demokratikleşiyor, ne copçu ile gazcı fren yapıyor, ne konuşmak isteyen herkes konuşabiliyor!
Lakin hakeme gözlük lazım, görmeye bu faulleri!
Öyle ya, "Hayata dönüş" adıyla tutuklu ve mahkum öldürüldüğü bir ülkede, "Hayat" öyle her kanaldan habere mabere, eleştiriye meleştiriye, programa mrograma gelmez.
Gelir de, kontrollü biçimde. Bloklar arasında boşluk yaratmadan. Kanatları kapatarak. Açıkları marke ederek. Zayıfların üstüne tek tek basaraktan.
Demem o ki, bir savcının iddianamesiyle, bir davayla memokrasi demokrasi olmuyor.
Ne iktidar demokrat oluyor, ne Anayasa demokratikleşiyor, ne copçu ile gazcı fren yapıyor, ne konuşmak isteyen herkes konuşabiliyor!
Lakin hakeme gözlük lazım, görmeye bu faulleri!