Düşünce Atlarımızı Batı Bukağılarından Kurtarmak

Lütfi AYHAN

               Siyasette Karlofça Antlaşması ile başlayan Duraklama Dönemi zihinlerimize de yansıdı. Karlofça da ilk defa toprak kaybettiğimize ne biz (yani Osmanlı) ne de düşmanlarımız inanabildi. Fakat gün soldu, devran döndü, duraklamayı gerileme, gerilemeyi dağılma dönemleri takip etti. Bu dönemlerde batı karşısında gerileyen sadece ordularımız değildi, kendimize olan güvenimizde gerilemeye başladı; Dağılma Döneminde dağılan sadece ordularımız, topraklarımız değildi elbet, onlarla birlikte onurumuz, adaletimiz, aile yapımızdı.   

            Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet, Cumhuriyet… Bu yenilik hareketlerinin hepsi batıyı kutsayan, batıyı rehber kabul eden, batıyı göklere çıkaran anlayışı, zihinlerimize iyice yerleştirdi.

          Kurtuluş savaşında Yunanlıların şahsında Batıyı denize döken Mustafa Kemal savaştan sonra denize döktüğümüz batılıların tüm değerlerini almakta hiçbir beis görmedi. Batı hukuku, batı harfleri, batı eğitim sistemi, batı tarzı giyim, batı takvimi, batının uzunluk, ağırlık, saat ölçüleri, batı rakamları, batı tatil günleri… Bunların hepsi Mustafa kemal zamanında kabul edilen değişikliklerdir.

         Bu durum anormal mi? Pek sayılmaz. Çünkü coğrafi keşifler ile ticareti ve parayı, Rönesans ile bilimi sanatı ele geçiren Batı, reform hareketleri ile de akla, ilme, yeniliğe pranga vuran köhne kilise zihniyetinden kurtuldu ve bundan sonra da dünyayı yönetmeye başladı. Batı dışında kalan ilerlemiş ülkelere örnek verilen Japonya bile birkaç alan hariç düşmanı olan Batının değerlerini kabul etti.

            Beyinlerimiz, kalplerimiz asırların verdiği bu “batı hasarından” pek kolay kurtulamayacak gibi. Son Mavi Marmara ve PKK ile ilgili gelişmelerde bu durumu çok sarih bir şekilde görmekteyiz. Toplum olarak bizler ve bilhassa muhalefet ne PKK’nın silah bırakarak çekilmesini ne de İsrail’in özür dilemesini kendi gücümüzle elde ettiğimiz bir sonuç olarak göremiyoruz. Neden? Asırların verdiği bu kompleksten.

             Bütün dünya, İMF’ye borçlarını sıfırlayan, parasındaki sıfırları atarak parasını değerli kılan, vesayet rejimine son vererek gerçek demokrasiye doğru bir adım atan, Eğitimde, sağlıkta, ulaşımda çok büyük projelere imza atan;  orta doğuda, balkanlarda söz sahibi bir devlet haline gelerek adeta Osmanlıyı hatırlatan gelişmelere gıpta ile bakıyor. Türkiye Kamuoyu yukarıdaki psikolojinin tesiri ile bu olumlu gelişmelere gereken değeri veremiyor. İsrail’in dünyada ilk kez olmak üzere Türkiye’den af dilemesine, PKK’nın Türkiye’nin gücü ile dize geldiğine inanmıyor, inanamıyor ve ; ”bunlar Siyonistlerin,  Batılıların bir oyunudur” diyor.

               Özür konusunda İsrail şaşkınlık, Filistin ve Arap kamuoyu sevinç içinde iken; PKK konusunda “Türkiye büyük bir prangadan kurtuluyor”  diye takdir ederken, bizlerin bu durumu takdir edemeyişimizin en önemli nedeni, asırlardır beynimize çöreklenen kahrolası bu “Batı kompleksi.” Bu durum sadece siyasette, sadece ekonomide, sadece bilimde değil, her alanda kendini gösteriyor. Mesela Real- Galatasaray kurası çekildiği andan itibaren spor kamuoyunun aklına ilk gelenler; “eyvah! Acaba kaç yiyeceğiz?!” sorusudur. Gerçekten belki de çok farklı bir yenilgi alacağız, ama önemli olan bu değil akla ilk gelenin mağlubiyet olması.   

             İsrail özrü ve PKK’nın silah bırakması olaylarına bu kompleksten kurtularak bakabilirsek daha sağlıklı bir sonuç elde edebiliriz. “Bu iki hadise de Allahın izni ile bizim inisiyatifimizle böyle gelişti” dediğimiz anda düşünce atlarımızı “batı bukağılarından” kurtarmış olacağız.

İşte size konu ile ilgili bir örnek:

                                       Özür Filistinlileri Gururlandırdı (AA)

             “…İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi Filistin’de büyük coşkuyla karşılandı. Türkiye’nin kendilerine verdiği desteğe teşekkür eden Filistin halkı, hiçbir ülkenin Türkiye kadar davalarını sahiplenmediğine dikkat çektiler….

                  Kudüs’te yaşayan Filistinliler, Türkiye hakkında ortak görüşe sahip. Özgürlük mücadelelerine Türkiye’nin verdiği desteği yere göğe sığdıramayan Filistinliler, hiçbir ülkenin Türkiye kadar davalarını sahiplenmediğine dikkati çekiyor.
Kudüs’te bulunduğumuz sürede hangi Filistinliye Türk olduğumuzu söylesek, yüzlerindeki gülümsemeye eşlik eden ‘’Merhaba Türkiyya’’ selamıyla karşılaştık. Filistinli şoförün kullandığı minibüste ücret alınmaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’One Minute’’ çıkışından övgüyle bahsedilmesi, Filistinli taksi şoförünün büyük dedesinin Osmanlı dönemine dair savaş anılarını anlatması, Eski Şehir’deki esnafın alışverişlerimizde ekstradan uyguladığı ‘’Türklük’’ indirimi, çay ve meyve ikramları kuşkusuz hep bu sevginin göstergesiydi…”

                                      İkinci Örnek (Washington Post’dan)

                 Bosna'ya Osmanlı İmparatorluğu Geri Geldi

          Türkiye’nin Bosna Hersek’te son yıllarda gerçekleştirdiği atılımlar ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post’a haber oldu. “Bosna’da Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nun daha yumuşak bir versiyonunu geri getiriyor” başlıklı haberde özellikle son yıllarda açılan iki Türk üniversitesi kanalıyla ülkeye birçok Türk öğrenci ve önemli bir Türk etkisi geldiği vurgulanıyor.
              Türkiye’nin Hırvatistan ve Sırbistan gibi Osmanlı’nın “özgürleştirici” değil “işgalci” olarak görüldüğü ülkelerde bile yatırımlarının arttığı, Ankara’nın Balkanlardaki gerginliği çözmek adına önemli arabuluculuk adımları attığı hatırlatılan haberde, “Bu artan etki Türkiye’ye Avrupa Birliği’ne giriş umutlarının zayıfladığı bir dönemde Avrupa’daki nüfuzunu artırma şansı verdi” denildi. 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.