Merhum Prof. Dr. M. Es’ad Coşan Hocaefendi seksenli yıllarda neşrine başladığı ve başyazılarını yazdığı İslam Mecmuasında hep kardeşlik vurgusu yaptı. Mecmua, İslam dünyasına bir bütün olarak ve geniş bir açıyla bakıyor ve birbirinden uzak, ilişkileri zayıf, kardeşlik bağları kopma noktasındaki Müslümanların varlık içinde yokluk yaşadıklarına dikkat çekiyordu.
Hocaefendi yaptığı sohbetlerde ve kaleme aldığı yazılarında, onca zengin kaynağa sahip olmalarına rağmen yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan İslam dünyasının kardeşliğinin gereklerini yerine getirmesiyle tablonun nasıl değişeceğine, güzelleşeceğine vurgu yapıyordu.
Tespih tanesi gibi dağılmış vaziyetteki İslam dünyasının uyanması, bilinçlenmesi ve ayağa kalkması elbette kolay değildi. Ama aramızdaki kardeşlik bağlarının güçlendirilmesiyle kayıplarımızı kısa sürede telafi edebilir, kendi ayaklarımız üzerinde durur hale gelebilirdik.
Hocaefendi merhum, her biri farklı üniversitelerde okuyan talebelerine bir İslam ülkesini seçip yakından takip etmesini, o ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel her türlü gelişmesini yakından takip etmeyi, bir süre sonra da adeta o ülkenin uzmanı olmalarını tavsiye ediyordu. Hatta bu tavsiyelerin nihai noktasına da işaret ederek, o ülkeden evlenilmesini öneriyordu.
Hocaefendi’nin tavsiyesine uyup çalışan hatta o ülkeden evlenenler oldu.
…
Geçtiğimiz Pazar günü Bâb-ı Âlem Uluslararası Öğrenci Derneğinin bir programına davetliydim.
41 ülkeden 115 öğrencinin katıldığı programda yaptığım sunumda benim konum “İslam kardeşliği” idi. Çoğu ülke temsilcisi durumundaki öğrencilerin bir araya gelebilmiş olması, ülkelerinin meselelerini konuşuyor olmaları esasen İslam kardeşliğinin güzel bir örneği idi.
Hepsi üniversite öğrencisi bu kadar cıvıl cıvıl genci bir arada görmek insanın şevkini, geleceğe dair umudunu artırıyor.
Gençlerin her biri fakültelerini bitirip ülkelerine döndüklerinde, dünyanın dört bir yanından kardeşleriyle tanışmış, kaynaşmış ve Türkiye’nin vizyonuna da sahip olarak çok önemli sorumluluklar üstlenecekler.
Bâb-ı Âlem ve aynı çizgideki dernekler, Türkiye genelinde dünyanın 97 ülkesinden gelmiş 4000 öğrenci ile ilgileniyorlar.
Bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin burslusu olarak, bir kısmı ise kendi imkanlarıyla ülkemize gelmiş 40 bin öğrenciden bahsediliyor. Bab-ı Alem benzeri sivil toplum kuruluşlarımıza, gönüllü ve bağışçılarımıza çok iş düşüyor. Ülkemizdeki her bir öğrenci aziz birer misafir kabul edilip onların şuurlu birer fert olarak ve güzel hatıralarla ülkelerine dönmelerini sağlamamız gerekiyor.
Kardeşliğimiz hatırlandıkça ve gerekleri yerine getirildikçe dünyamız daha da güzelleşecek, İslam ülkelerinin uzun bir dönemden beri devam eden makus talihi değişecektir.
Türkiye’den doğmuş çok sayıda insani yardım kuruluşunun dünyanın kriz noktalarına koşup adeta destan yazmaları da kardeşlik bağlarımızın güçlenmesi adına sevindiricidir.
Bab-ı Ali Derneği’nin kurucularını, yöneticilerini, çalışanlarını ve destekçilerini tebrik ediyorum.