Dünyada yaklaşık 8 milyar, Türkiye’de takriben 85 milyon insan yaşıyor. Sekiz milyar ayrı parmak izi, 8 milyar ayrı göz izi. Sarı tenli, siyah tenli, ak tenli… Çocuk, genç, yaşlı…İyi kötü güzel çirkin…Zalim, saldırgan, hırslı…Adil, çekingen, kanaatkar. Milyarlarca insan, milyarlarca ayrı beden, milyarlarca ayrı akıl, milyarlarca ayrı görüş…
Türkiye’de de aynı durum; 85 milyon insan, birbirine hiçbir şekilde ( beden, huy, düşünce, inanç bakış açısı, kadın, erkek, çoluk, çocuk, güzel çirkin …) benzemeyen 85 milyon ayrı dünya. Bırakın ayrı etnik kökeni , ayrı cinsi, ayrı jenerasyonu...Aynı karında büyümüş aynı babadan olmuş aynı evde yetişmiş kardeşler bile birbirlerinden çok farklı.
İnsanlar böyle de diğer canlılar ve diğer mahlüklar farklı mı? Hayır, onlarda öyle. Rabbimiz tüm insanların ve tüm varlıkların hepsini kendine has, kendine özgü, tekmili farklı huy ve düşüncede.yaratmış. Bunlar doğru lakin bu farklılıklarla birlikte (yani tüm farklılıklara rağmen) tüm insanların temel yapı taşları aynı, Tüm insanların mayası aynı yani toprak. Tüm insanlar bedenen, ruhen benzer organlara ve yapılara sahipler. Kalplerinde duygular, akıllarında bilgiler, vicdanlarında acı, sevgi, nefret, muhabbet, kıskançlık, diğer gamlık. Organlar yapılar hücreler temel olarak aynı. Farklı olan ise bu duyguların, bu algıların, oranı rengi yönü.
Tüm bu gerçekler bize ne anlatıyor? Çok şey anlatıyor. Bir kere Halikul zülcelalin gücünün, kudretinin, ilminin sonsuzluğunu büyüklüğünü anlatıyor. Ardından, varlıklara halife olarak yaratılan, akıl nimeti ile donatılan, Rabbimiz tarafından kendisine tercih yapma imkanı sunulan insanların, tek tek hepsinin apayrı dünyalara, pek farklı görüş açılarına, çok ayrı düşünce yapılarına sahip olduklarını, bu nedenle de en yakınımız olan aile üyelerimizden, en uzağımız olan bizden çok uzak diyarlarda yaşayan başka ülkelerdeki insanlara bakarken bu gerçekleri aklımızdan çıkarmamamız gereğini hatırlatıyor. Her insanın kendine has bir yapıya ve sadece kendisinin yaşadığı bir iç dünyaya sahip olduğu hakikatini içselleştirmemiz ve en yakınımızdan en uzağımıza kadar tüm insanlara, bu gerçekler muvacehesinde bakıp ona göre davranmamızın gerekçesini anlatıyor.
Fert olarak bizler, sorumluluk makamında olan yöneticiler, (en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsi) bu temel hakikati bilince ailemiz başta olmak üzere komşularımızı, akrabalarımızı, dostlarımızı, köylülerimizi, hemşerilerimizi, sorumluluğumuz altında olan vatandaşlarımızı daha iyi anlamaya ve onlarla daha güzel ve daha başarılı ilişkiler kurmaya sevk etmeyi sağlar. Sadece bu kadar mı hayır. Bu gerçeği özümseyen devlet yöneticileri , büyük firma sahipleri başka milletleri daha iyi tanıyarak o milletlerin yöneticileri ile daha verimli ilişkiler kurar.. Öğretmenlerimiz öğrencileri ile, doktorlarımız hastaları ile, patronlarımız işçileri ile, komutanlarımız askerleri ile, bakanlarımız, başkanlarımız vatandaşları ile çok daha iyi çok daha fıtri ilişkiler kurar. öylece dengeli bir toplum sağlıklı bir halk olmuş oluruz.İdeal bir toplum oluşturmanın yolu toplumu oluşturan fertleri ideal olması ile mümkün .Fertlerin ideal olması da ancak insanı gerçek manada tanımakla mümkün olur. Hayırlı Ramazanlar.