Şu sıralar hem Türkiye'de hem de ABD'deki en problemli parti hangisidir? diye soracak olsak; Demokrat Parti deriz. Türkiye'nin DP'sinde sular bir türlü durulmadı gitti. Ağar'dan sonra Hüsamettin Abi (Cindoruk) formülleri dahil onlarca isim liderlik için düşünüldü, lakin sonuçta genç lider Süleyman Soylu DP Genel Başkanı seçildi ve sessiz sedasız çalışmalarına başladı.
Herkes Süleyman Soylu'dan dibe vurmuş partisini kısa sürede şahlandıracak diye beklerken DP'de yeniden bir liderlik meselesi gündeme geldi. Demirel ve Çiller ismi yeniden hatırlandı ve parti yeniden karışır gibi oldu. Sonuçta DP'de hâlâ bir liderlik arayışı olduğu aşikar.
ABD'nin DP'sinin durumu farklı mı derseniz el cevap daha da kötü deriz. Önceki yazımızda Cumhuriyetçilerin başkan adaylarını çok önceden tesbit ettiklerini ve asıl seçime hazırlandıklarını yazmıştık. DP'de ise iki inatçı adayın bu işi sonuna kadar kovalayacağız tavrı parti stratejistlerini kara kara düşündermeye sevketti.
Obama ve Clinton'ın sanki başka partinin başkan adaylığı için yarışıyormuşcasına hareket etmeleri; DP nin ileri gelenlerini başka alternatifler aramaya yöneltti.
Herkes Ağustos sonundaki Denver'da yapılacak kongrede Obama ve Clinton'dan birinin partinin başkan adaylığını elde edeceğini düşünürken, son günlerde kulağımıza gelenlere göre sürpriz bir gelişme olursa kimse şaşırmamalı.
Denver'daki kongreye Obama ve Clinton başbaşa girerlerse delegeler ikisini de çizip Al Gore'a başkan adaylığını teklif edeceklermiş. Peki bu mümkün olur mu? Olabilir. Zira sonuçta nihai karar kongrede verilecek. Tabii Al Gore da bu teklifi kabul etmeli.
Delegeler ve DP'nin ileri gelenleri Obama ve Clinton yerine niçin Gore'u istiyorlar?
Herşeyden önce Al Gore 8 yıl önceki seçimleri kazanmasına rağmen ABD tarihinde belki de ilk defa kazanarak kaybeden aday durumuna düşmüş ve deyim yerindeyse mağdur olmuş birisi konumundadır.
Diğer bir avantajı ise 8 yıllık başkan yardımcılığı ve akabinde Nobel ödülünü kazanması. Ayrıca Obama ve Hillary Clinton'un ortak özelliklerini taşıması ve partiyi birleştireceğine inanılması.
Tabii bütün bunları, çok değil üç ay sonraki DP kongresinde Cumhuriyetçi McCain'in rakibini görmüş olacağız.
ABD seçim sisteminin en zayıf yönü
ABD seçim sistemi özellikle mahalli seçimlerde %100 demokrasinin var olduğu bir sistemdir. Bu durum Milletvekilliği ve Senatörlük seçimi için de geçerlidir. Ne var ki başkanlık seçimi tam bir keşmekeşlik içermektedir.
Herşeyden evvel başkanlığa aday olacaklar tam iki yıl öncesinden seçim çalışmalarını başlatmak zorundalar. Her eyalette ayrı bir seçim olduğundan bu da neredeyse bir yıl sürüyor. Aday olabilmek için gerekli oyu almanız da yeterli olmayabiliyor. Zira yazımıza konu olduğu üzere eğer delegeler adayları beğenmezse başka birisini aday gösterebiliyor ve sizin iki yıl süren uğraşınız resmen boşa gitmiş oluyor.
Aynı durum nihai seçim sonrasında da geçerli, vatandaşın kullandığı oyların sonuçta bir hükmü kalmıyor. Çünki elektoral oy sahipleri (delegeler) ne derse o oluyor.
Bu enteresan, bir o kadar da girift olan seçim sisteminden herkes rahatsız ancak ne hikmetse kimse dokunamıyor.
Halbuki ABD'nin 4 kurucusundan biri olan Thomas Jefferson ABD her 15 yılda bir anayasasını ve kendini yenilemelidir demiştir.
Umarız ABD ve dünya tarihine mal olmuş Thomas Jefferson'ın bu arzusunu gerek ABD ve gerekse Türkiye"deki derin devlet sahipleri ve statükocular duyarlar.
Karşı kıyıdan hepinize selamlarımla.
NOT - Teşekkür ve düzeltme: Öncelikle yayın hayatımıza başlamamızdan dolayı gerek yurt içinden ve gerekse yurt dışından email, telefon ve bizzat görüşerek dualarını, desteklerini bizden esirgemeyen bütün dostlarımıza kalbi teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bütün ekip olarak size layık olmaya çalışıyoruz.