Diplomaside tek bir sözcük, hatta bir virgülün orada veya burada olması hayati önem arzeder. Ermenistan'la yakınlaşma projesinin protokollere bağlandığı haberi, Ağustos ayının (2009) son günü, ilk öngörülenden saatler sonra açıklanabilmişti. Gecikmenin sebebi, Ermeni tarafının, 'önkoşulsuz' sözcüğünü protokolün bir yerlerine yerleştirme girişkenliğiydi.
Ermeni tarafı aynı girişkenliği Zürih'te iki ülke bakanları arasında düzenlenen beş tanıklı imza töreni sırasında da gösterdi; Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan'ın imza sonrası yapmayı tasarladığı tören konuşmasında o sözü telâffuzuna Türk Dışişleri karşı çıktı. Tören üç saat gecikti.
İki ay içerisinde iki kez ufak çaplı krizlere konu olan 'önkoşulsuz' sözcüğü üzerinde bu denli yoğunlaşma, Ermenistan'ın Türkiye ile yakınlaşmanın anlamını henüz tam kavrayamadığını açığa vuruyor. Türkiye'nin o sözcükle alınmak istenen sonuca asla razı olmayacağını Ermenistan diplomatları biliyor olmalı. 'Önkoşullu' veya 'önkoşulsuz', Dağlık Karabağ'ı çevreleyen Azeri topraklarındaki Ermeni askeri varlığını sona erdirecek adımlar atılmadan, protokol ile amaçlanan nihai sonuca razı olamaz Türkiye...
'Önkoşulsuz' sözcüğü protokollere girseydi, ya da Nalbantyan dünya kamuoyu önünde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun gözünün içine bakarak o sözcüğü telâffuz edebilseydi de şu gerçek değişmeyecekti: Azerbaycan'ın yedi reyonundaki Ermeni işgali uluslararası sistem ve uluslararası hukuk açısından yanlıştır ve mutlaka sona ermek zorundadır.
Konunun daha geniş bir boyutu daha var.
Törende imzalanan protokoller nihai olarak Türkiye ile Ermenistan arasındaki ihtilâfı sona erdirmeyi amaçlıyor amaçlamasına, ancak yine de daha büyük bir fotoğrafın sadece küçük bir parçası iki ülkenin yakınlaşması... Esas amaç, Ermenistan'ın önemli bir ülkesi olduğu Kafkasya'yı bir 'barış coğrafyası' haline dönüştürmek; bunun için de Erivan ile Bakü arasında da yakınlaşma yaşanması gerekiyor. Türkiye, kendisiyle yakınlaşma sürecine giren Ermenistan'a, Azerbaycan ile donmuş ilişkisini de ısıtma fırsatı sunuyor.
Orta Asya'da çıkarılan petrol ve doğalgaz Kafkasya'dan geçip Türkiye üzerinden birkaç boru hattıyla ihtiyacı olan bütün coğrafyalara ulaştırılacak; bunun için oluşturulmuş büyük konsorsiyum projelerinde adı geçmeyen tek Kafkas ülkesi Ermenistan. Bunun sebebi, büyük projelerin 'olmazsa olmaz ülkesi' konumundaki Türkiye ile ve Türkiye'nin yakın dostu Azerbaycan ile ilişkilerinin olmayışı...
Bir küçük adım, Ermenistan'a, hesaplamakta zorlanacağı büyük mâlî imkânların kapısını da aralayabilecek...
Ermenistan küçük hesaplardan vazgeçip kendisini büyük imkânlar ve fırsatların eline bırakmak zorunda.
Böyle bir adıma gerçekten hazır mı Ermenistan?
Tereddüt içeren sorunun altındaki sebep, iki ay arayla bir yerlere sokuşturmak üzere 'önkoşulsuz' sözcüğü üzerinde ısrar edilmesi... Olmazdı, ama diyelim ki o sözcük protokollere girdi ve yine olmazdı ama diyelim Türkiye gönlünü almak istediği Ermenistan uğruna Azerbaycan'ı unutuverdi... Türkiye ile Ermenistan birbirine yakınlaşsa ve Azerbaycan'ın Ermenistan ile ihtilâfı devam etse (bu yüzden Azerbaycan Türkiye ile de arayı açsa), ortaya çıkan tablo kimin işine yarardı?
Hiçbir biçimde Ermenistan'ın işine yaramazdı.
Türkiye ile arasındaki neredeyse yüzyıla dayanan ihtilâflarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yakınlaşma projesine taraf olmayı yüreği kaldıran Ermenistan, Azerbaycan ile 17 yıllık toprak sorununu çözme yolunda atacağı adımlarda neden tereddüt etsin ki?