Dört Deprem Dört Başbakan: İnönü, Demirel, Ecevit, Erdoğan
Gerçeği bulmanın yollarından biri de kıyas yapmaktır. Yalnız kıyas/karşılaştırma yaparken çok dikkatli olmak gerek. Hele de kıyas /mukayese sosyal, siyasal, toplumsal bir mesele ise o zaman çok daha fazla çaba gerek. Hakikati elde etmek için hadisenin zamanını, zeminini, şartlarını gözden ırak tutmamak gerek.
Başbakan konuşurken çoğu zaman vatandaşlara ve siyasi muhataplarına “nerden nereye ?” diye bir soru sorar ve sonra devam eder: “Biz iktidara geldiğimizde kaç derslik vardı şimdi ne kadar var? Biz iktidara geldiğimizde kaç kilometre çift (duble)yol vardı şimdi kaç km çift yol var? Biz geldiğimizde Türkiye’de bir yılda kaç otomobil üretiliyordu şimdi ne kadar üretiliyor? 2002 de yılda kaç vatandaş uçakla seyahat ediyordu şimdi kaç vatandaş seyahat ediyor? Paramızda kaç sıfır vardı şimdi kaç sıfır var? Milli gelir kaç dolardı şimdi kaç dolar? Biz geldiğimizde hastanelerdeki yatak sayısı kaçtı şimdi kaç? Kaç ambulans vardı, şimdi kaç tane var? Kaç ambulans helikopteri ve uçağı vardı şimdi kaç tane var… ?” Bu sorularla başbakan başarılarını rakamlarla sıralıyor.
Pekiyi bu kıyaslama doğru mu? Şöyle olursa doğru: Eğer başbakanın söylediği konulardaki gelişme ve iyileşme rutin bir ilerleme ise yanlış; fakat rutinin dışında, beklentilerden çok yüksek ve hızlı ise doğrudur. Yani Başbakanın verdiği rakamlar, kim gelirse gelsin ülkenin tabi bir ilerlemesine tekabül ediyorsa “nerden nereye” sorusu zaid bir sorudur. Değilse yerinde bir övünme ve gerçek bir başarıdır.
Bu bağlamda yazar Fatih Uğurlu beyefendinin bir yazısı çok dikkatimi celbetti (http://www.habervaktim.com/yazar/55376/pkk_van_golunun_derin_sularinda_bogulmalidir.html)
Fatih Bey bu yazısında üç ayrı dönemde, üç tabi afet (deprem) karşısında üç hükümetin, üç başbakanın/Cumhurbaşkanın nasıl bir tavır takındığını ve vatandaşlara nasıl hizmet ettiklerini kıyaslıyor ve aradaki farkı gözler önüne seriyor. Bu fark sadece hizmetin hızında ve kalitesinde değil yöneticilerin insana bakışındaki farkı da gösteriyor. Ben bu listeye bir tane daha ekliyorum. İşte size dört deprem, işte size dört hükümet, işte size dört başkan! Buyurun kıyaslayın:
Sahne -1-Erzincan Depremi (1939)
İsmet İnönü cumhurbaşkanı. 30.000 kişinin hayatını kaybettiği meşhur Erzincan depremi olmuş. O bölge enkaz yığını. Binlerce insan yıkıntılar arasında kurtarılmayı bekliyor. Her mahalleden canhıraş feryatlar yükseliyor, İnönü, Anadolu gezilerinde kullandığı ve sadece kendisi için sefere çıkan ünlü Beyaz Tren'i ile Erzincan'a müteveccihen yola çıkıyor. Halk devletin yaralarını saracağı umudu ile İnönü'nün etrafını sarıyor. Başörtülü, şalvarlı bir Anadolu anasının cumhurbaşkanının kalbine dayanmış, ağlayan resmi depremin acısını belleklere kazıyan bir hatıra olarak arşivlerde kalacaktır. İnönü, yıkıntılar içinde 50-100 metre yol alır ve o anda Erzincan Valisi yolunu keser:
- Sayın Cumhurbaşkanım gördünüz, daha ileriye gitmeye lüzum yok, dönelim.
İsmet İnönü;
- Peki diyerek geri döner.
Konuyu araştıran Emin Karakuş ise asıl facianın daha ilerideki yıkıntılarda olduğunu, paşanın bu bahane ile geri döndüğünü söylemektedir. Hatta Ankara'ya dönerken trende arkadaşları ile poker oynadığının da altını çizer.
Sahne 2 - 1966 Varto Depremi: Süleyman Demirel, başa geçer, ünlü Varto Depremi olur (1966), Doğu bir kere daha yıkılmıştır. Halk perişandır. Demirel, ünlü yalanlarından söyleyerek Anadolu halkını bir defa daha kandırır:
- Tüm yaralar sarılacaktır. Devletimiz bu acının altından kalkmaya muktedirdir. Tüm depremzedelere yeni evler yapılacaktır. Demirel'in halka vaat ettiği evler tamı tamına 35 yıl sonra teslim edilir.1995 yılındaki Afyon Dinar Depremi'nde cumhurbaşkanı olarak deprem bölgesini ziyaret etmiş ve halk tarafından yuhalanmıştır. Zira o günlerde de Dinar'da devlet tatile çıkmıştır.
Sahne 3-1999 Marmara Depremi: Başbakan Ecevit. Hükümet ve kurumlar darmadağınık. Ankara’dan yetkililer deprem bölgesine ulaşamıyor. Koordinesizlik ve beceriksizlik diz boyu. Kızılay’ın çadırları yırtık pırtık, yardımlar bir düzen içinde dağıtılamıyor…
Sahne 4-2011 Van Depremi:
İnanılır gibi değil. Depremin üzerinden henüz saatler geçmişken devlet bütün kurumları ile felaket bölgesine ulaşmış ve varlığını hissettiriyor. Bakanlar orada, vali orada, kaymakamlar orada ve tüm Türkiye orada. Kalpler birlikte atıyor. Aslında yıkılan İstanbul, Edirne, Çanakkale, İzmir, Konya, Kayseri, Ankara, Antalya, Adana, Urfa'dır.
Birinci yıldönümünde Van ve Erciş'te 15 bin 341 konutun depremzedelere teslim edildi. Başbakan, “Van ve Erciş'te 15 bin 341 konut, 27 okul, 24 cami ve 10 ticaret merkezinin açılışını yapan Başbakan Erdoğan, "Van ve Erciş için 3.5 katrilyon harcadık, bu rakam 5.5 katrilyonu aşacak" dedi.Bu bir zafer, bu bir rekor, bu büyük bir başarı.
Fatih Beyin yazısından (özetleyerek) aldığım bu bölümler gerçeği gözler önüne seriyor. Ben bu ilaveten Suriye Mültecileri için kısa sürede kurulan ve bütün dünyada takdirle karşılanan çadır kentleri de hatırlatmak istiyorum.
Bu fark nereden geliyor?
1-Başbakanların insana bakış açısından.
2-Başbakanların kudret ve siyasi güçlerinden… Erdoğan, başbakanlar içinde siyasi gücü, basın yayın gücü, ekonomik gücü en fazla olanıdır. Ama unutmayalım ki Erdoğan, bu gücüde kendisi tırnakları ile kazarak elde etmiştir.
3- Başkanların çalışkanlık ve organize yeteneğinden. Tayyip Erdoğan’ı sevelim veya sevmeyelim şu anda ondan başka tek başına güçlü bir hükümet kuracak bir lider yok. Ondan başka bu tempoda çalışacak ve kurumları organize edebilecek bir yetenekte yok. Bundan dolayı millet olarak O’nun kıymetini bilmek ve çalışmalarına destek olmak hepimizin çıkarınadır.