Almanya'da Türkler'in oturduğu evler ateşe verildiği günlerde "Alman Ergenekonu"na dikkat çekmiş, bir derin devlet yapılanmasının, sistemik bir odağın, Alman ulusal iç ve dış politikası ekseninde örtülü operasyonlar yaptığını, bu operasyonları da aşırı sağ çetelerle kamufle ettiğini ifade etmiştim.
Evlerin kundaklanmasına ses çıkarmayanlar, "Alman Ergenekonu" ifadesinden son derece rahatsız oldular. Yıllardır dikkatimi çekerdi, izlerdim ama bu olaylardan sonra Alman istihbaratının Türkiye operasyonlarına daha bir dikkatle bakar oldum. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'Alman vakıflarının faaliyetleri ve terör finansamı'na ilişkin sözleri bu tartışmayı yeniden alevlendirdi. Alman istihbaratının Türkiye operasyonlarının irdelenmesi için elverişli bir ortam oluştu. Ancak bu da çok kısa sürdü ve hiçbir sonuç alınamadı. Nedense konu Almanya olunca Türkiye'de herkes özellikle de entelektüel camiayı ve sivil toplum örgütlerini bir sessizlik kaplıyor.
Şimdi yeni bir olay var karşımızda...
2000-2006 yılları arasında 8'i Türk 9 yabancı esnafı öldüren Neo-Nazi terör örgütünün eylemleri ile ilgili soruşturmanın ayrıntıları ortaya çıktıkça "Alman Ergenekonu dosyası" daha bir aydınlanıyor, bu ülkeye getirilen cenazelerin gerçek failleri ortaya çıkıyor. Söz konusu örgütün üç üyesinden biri itirafçı olup cinayetleri anlatınca nasıl bir derin devlet yapılanması ile karşı karşıya olduğumuzu öğreniyoruz.
Meğer, dönerci cinayetlerini neo-naziler üzerinden Alman istihbaratı yapıyormuş!
Cinayetleri işleyenler de ajanmış! Alman istihbaratının muhbirleriymiş. Almanya şimdi bu örgütlerin istihbarat bağlantıları ile ilgili soruşturma açıyor. Peki bu soruşturmanın sonucu da, yakılan evlerle ilgili soruşturmanın sonucu gibi mi olacak? Şimdiden not edeyim, hiçbir şey çıkmayacak. Alman hükümeti bir süre sonra dosyayı kapatacak, olayları unutturacak. Türkiye'de kimse de bu olayların üzerine gidemeyecek, soruşturmanın takipçisi olamayacak.
Neden mi?
2 Şubat 2008'de Ludwigshafen'da bir evin kundaklanması sonucu beşi çocuk dokuz kişi hayatını kaybetti. Cenazeler Türkiye'ye getirildi. Saldırıyla ilgili görgü tanıkların ifadeleri sonradan değiştirildi. Ardından Almanya'nın hemen bütün bölgelerinde hatta Avusturya'da Türkler'in oturduğu evler yanmaya başladı. Birileri evleri ateşe veriyordu. Yüzün üzerinde kundaklama olayı oldu ve bunlar kısa zaman içinde, sistematik biçimde gerçekleşti. İlginçtir, bu saldırılar Türkiye'de Ergenekon operasyonları ile aynı dönemde başladı!
Komisyonlar kuruldu, soruşturmalar yapıldı. Yüzden fazla saldırıya ilişkin hiçbir kanıt bulunamadı! Kameralarla donatılan şehirlerde bir kare görüntü ya da bir görgü tanığı tespit edilemedi. En sonunda Alman Federal Savcılığı soruşturmayı tamamladı. Ne mi oldu? Savcı; "kanıt bulunamamıştır" dedi ve dosya kapatıldı.
Alman adaleti böyle işliyordu. Yıllardır Türkiye'ye insan hakları baskıları yapan, adalet, özgürlük söylemleri pazarlayan Almanya, Türkiye'nin etnik ve mezhep haritasını tahrik eden eylemlerine, derin devlet cinayetlerini de katıyordu.
O zaman; "bu yangınlar aşırı sağın saldırıları değil" demiştik. Aşırı sağın yükseldiğini dair örnekler azalmışken ya da etkisi kaybetmişken böylesine sistematik bir saldırı, "Alman Ergenekonu'nun ya da Alman istihbaratının örtülü operasyonundan başka bir şey değil" demiştik.
Bakın şimdi, dönerci cinayetleriyle ilgili bulgular bunu doğruluyor. Cinayetleri neo-nazi gruplar işledi, doğru. Ama onlar sadece tetikçiydi. Asıl fail Alman istihbaratı ya da Alman devleti içindeki, sistem içindeki güçler. Zaten tetikçiler de muhbir ya da ajanmış!
Ne olacak şimdi? Hadi Almanya, yakılan evlerle ilgili dosyayı yeniden aç. Aç bakalım bunun altından kimler çıkacak? O dosyaları aç da, aslında aşırı sağı insanlarımızın üzerine kimin saldığı da ortaya çıksın.
Almanya, kendi "Ergenekonu"nu tasfiye etsin önce. Edecek mi? Elbette hayır. Bu dosyalar da deliller de karartılacak. Kriz Avrupa'yı salladıkça benzer cinayetlerin sayısı artacak ve derin devlet operasyonları daha da artacak.