Dokunmayın! Doluyum bugün...

Haşim AKIN

Bugün Cuma ve daha önce hiç gitmediğim bir köye gideceğiz. Orada bizi bekleyen bir sürpriz görüşme olacak. Ben ona hazırım. Meğer sürprizler çok fazlaymış. Sizinle bunlardan birisini şimdi paylaşayım. Diğerleri mi? Ya sabır...

Köye ulaştık. Cuma namazı yakın. Mescidin yanında çok fazla çocuk yok. Bir kaç Müslüman ve iki de İmam var. Mescidin yanına indik. Mescidin kenarındaki balkonda, revakların altında gölgede bir kadın oturuyor. Önünde 2 leğen var. Leğenlerin birisinde deterjan / sabunlu su, diğerinde temiz su ve elinde de bir bez var. Mescidin bütün ibriklerini yanına dizmiş. Her birini tek tek içini - dışını güzelce yıkıyor. Önce sabunlu suyla, sonra diğerinde arındırıyor ve kenara diziyor. Bugün cuma ve Müslümanlar abdest atacaklar. Onlar temiz ibriklerle abdest almalılar.

 İsa hemen kadının yanına vardı ve selam verdi. Onunla konuşmaya başladı. Zira daha önceden tanıyor bu kadını. Sonra da kadını bana tanıttı. İsa yıllar önce bu mescit yeni yapılırken bu köyde bir ay kadar kalmış. Kaldığında bu kadınların mescidin hemen yanında olan evlerinde misafir olmuş. Aradaki mesafe belki 50 - 60 adım. Geniş bir aile evi burası... Kadın, o evin hanımı. Kocası vefat etmiş, şimdi dul bir hanım yani. Orta yaşın üzerinde. Çalışırken sırtı bize dönüktü, ben yüzünü görmediğim için yaşını fark etmemiştim. Ama sonradan fark ettim ki yaşı benden de büyük olmalı. Büyük oğlu Leo tarafında bir köyde çocuklara Kur'an öğretiyormuş. İsa, en küçük çocuğunu sordu. O da başkentte bir akrabanın yanındaymış. Burada adet böyledir. Özellikle yetim çocuklar için...

 Kadında müthiş bir vakar var. Sizin oralarda zor bulunacak bir neşe ve güler yüz var. Herkeste zor bulunur böyle gülen yüz. Yani kadının dünyadan kıl kadar şikâyeti yok. Ondaki o mutlu yüz bizde bir köye yeter.  Tabii İsa şu bilgiyi de verdi; “kadın sadece ibrikleri temizlemiyor. O sürekli olarak mescidi temizliyormuş. Mescidin bakımını, temizliğini, sürekli o yaparmış.” Mescidin içine süpürmeyi anlıyorum, ama insanların abdest aldığı, tuvalette kullandığı ibrikleri yıkanmasını anlamak insana zor geliyor. Bizim gibi Burkina’ya göre daha modern bir toplumda yetişmiş, dünyayı daha modern gözlüklerle seyretmiş birine biraz zor geliyor başkasının tuvalette kullandığı ibriği temizlemek. Keşke öyle bir gözlüğümüz hiç olmasaydı. Ne güzel olurdu saf ve samimi bir insan olmak... Lakin kadın hiç de yüksünmeden ve karşılık beklemeden yıkıyordu ibrikleri.

Gördüğüm bu manzara ve anlatılanlara duygulanmamak mümkün değil. Bunun üzerine direğe yaslandım ve İsa’ya Ümmü Mihcen’in (RA) hikâyesini anlattım. İsa da kadına tercüme etti.

Bu sahabe annemiz, Medine'de yaşayan siyahi bir Müslüman. Yani bir Afrikalı ve bunların hemşerisi... O, Müslüman olduktan sonra şöyle der; “Allah benim kalbimi temizleyerek bana bir ihsanda bulundu. Ben de onun evini temizleyeceğim”. Bu kararından sonra da sürekli olarak Allah Resul’ünün (SAV) Mescidini temizlermiş.

 Bir ara Rasulullah (SAV) onu mescitte göremeyince merak edip soruyor. “Ya Resulallah! Bu aralar biraz hasta. Evinde istirahat ediyor” diyorlar. Rasulullah “vefat ederse mutlaka bana haber verin” diye emir buyuruyor. Ama bir gece vakti vefat edince sahabe-i kiram Allah resulüne rahatsız etmemek için haber vermeden defnediyor. Ertesi gün Resulullah (SAV) bunu öğrenince onlara kızıyor. “Bana kabrini gösterin” duyuruyor. Gidip özel olarak ziyaret ediyor, dua ediyor ona.

 Bende bu güzel müjdeli haberi hanımefendiye anlattıktan sonra dedim ki “Allah seni Ümmü Mihcen’e (RA) komşu kılsın. Seni cennette onunla komşu yapacağına inanıyorum.” O da bundan mutlu oldu. Gönülden yapılan bir işin mükâfatı da özel olacaktır. Bu dul hanımın evinde 20 kadar nüfus varmış. “Evde kaç kişi yaşıyor?” diye sorduk da uzun bir hesaplamadan sonra “20 civarında” dedi. Bunların hepsi kendi çocuğu değildir. Çocuğu vardır, torunu vardır, muhtemelen yeğen ve benzeri derken kalabalık bir nüfus var.

 Ona bir hediye vermek istedim ama şimdi değil daha sonra vereceğiz. Köyden tam ayrılacağımız sırada yanında bir başka kadınla daha gelmiş. Bize küçük bir torbada fıstık getirmişler ve dedi ki “Ben Mescidi yalnız temizleyemiyorum. Mescidi biz bu arkadaşımızla beraber temizleriz hep. Ama bugün o yanımda yoktu.” Yani cennette Ümmü Mihcen’e (RA) bir değil, iki komşu olacak. Hediyenin gecikmesinde başka bir nasipdâr daha varmış meğer.

Hediyemizi ortak bölüşmek üzere verdik. Fıstıklarını almama gibi bir şansımız zaten yoktu. Bu bambaşka bir problem doğuracak. Bu tip hediyeler genelde yanımızdaki arkadaşlara kalır. Ama böylesi mescit aşığı hanımefendinin verdiği fıstığı bizim elemanlara vermek içimden gelmedi. Arabadan inince onu kendim aldım.

 Dedim ya “Dokunmayın! Doluyum bugün...”

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.