Anamın babamın memleketi Görele’deyiz. Giresun’a bağlı eski ilçelerden biri Görele. Giresun ile Trabzon'un ortasında yer alan Görele ilçesinin adı ilmi olarak Gorelle denen “kırmızı mercan taşı”ndan gelmiş. Halk arasında adının Gör Hele’den geldiği de söylenmektedir. Bu söylentinin ne kadar sağlam bir temele dayandığını bilmiyoruz.
Sacit Karaibrahimoğlu Giresun ile ilgili yazmış olduğu kitabında Görele’nin tarihi ile ilgili olarak şunları yazmıştır;
“Tarihi Görele, Trabzon iline bağlı olarak uzun seneler, Üçüncüoğulları tarafından yönetilmiş, fakat bu ailenin Bey’inin halka zulüm ve işkence yapması sebebiyle, Sultan Birinci Mahmud tarafından topa tutulmak suretiyle teslim alınmış, kasaba harabe haline gelmiştir. Bu harabenin kalıntılarına halen Kale yöresinde rastlanılmaktadır.
Bundan sonra kasaba, harabenin 16. Km. kadar batısında Elevi deresinin denize döküldüğü yerin hemen doğusunda yeniden inşa edilmiş ve 1274 (miladi 1858-1859) tarihine kadar ilçe olarak yönetilmiştir. O tarihte, güneydeki yayla köylerinin bir kısmının Torul’a, doğudaki köylerden bir kısmının da Vakf-ı Cedit’e (Vakfıkebir) bağlanması üzerine Görele, Tirebolu’ya bağlı bir bucak haline getirilmiş; daha sonra 1879’da tekrar ilçe olmuştur.
Görele, 1880’de büyük bir yangın geçirmiş, ahşap evler tamamen yanmış, bunun üzerine şehir yeniden inşa edilerek bugünkü modern kasaba haline getirilmiştir.
Bugünkü Görele geniş bahçeli, iki-üç ve daha fazla katlı evleri, geniş ve bakımlı yolları, modern vitrinli dükkânları, tertemiz sahili, altın sarısı kumu ile şirin bir sahil kasabasıdır. Binaların, sahilden başlayarak güneydeki tepecikler
Yazarın Görele ile ilgili izlenimleri 1969 yıllarına ait. Ancak o zamandan bu zamana Görele daha da değişti, modernleşti ve kabına sığmaz oldu.
Bunun yanı sıra Görele’nin, Karadeniz’e sahili boyunca yapılan otobandan dolayı Karadeniz’le irtibatı tamamen kesilmiş durumda.
Eskiden Görele’deki Hayrullah Koç Parkında çay içerken denizin kıyıya vurup da çıkarttığı o doğal ve dinlendirici sesi şimdi duyamıyoruz. Denizin doldurulmasıyla yapılan otobandan dolayı artık dalgaların sesini araba sesleri ve egzos dumanları aldı.
Görele’nin Kemençenin anavatanı da olduğu bilinmekte ve her yıl Görele’de Kemençe Şenlikleri düzenlenmektedir.
Halil Kodalak, Piçoğlu Osman, Durkaya, Mehmet Maksutoğlu, Kâtip Şadi, Naci Keskin, Şenel Dandin gibi isimler ünlenmiş kemençecilerdir.
Görele Türkülerinin de kültürümüzdeki yeri farklıdır. Bir zamanlar halkın dilinden düşmeyen Oy Asiye veya diğer adıyla Ağasar’ın Balını Görele’nin en bilinen türkülerindendir. Türkünün kime ait olduğu belli değil ama sevdiğine delice aşık olan bir gence ait olduğu apaçık belli oluyor sözlerinden.Ne güzel de dize getirmiş Göreleli aşık genç;
Ağasarın balını
Gel salını salını
Adam cebinde taşır
Senin gibi gelini
Oy Asiye Asiye
Tütün koydum kesiye
Baban seni veriyi da
Bir bağa pırasiye
Sis dağının başında yel
Püfür püfür esiyor
Baban bu yıl kurbanı
Çifter çifter kesiyor
Atmacayı Vurdular Bir Avuç Kanu İçin, Püsküllüdür Püsküllü, Çavuşlu Diye Diye, Al Perde Yeşil Perde, Yaylanın Soğuk Suyu Görele’nin bilinen türküleri ve yıllar geçmiş olmasına rağmen hala bu türküler dillerden düşmemektedir.
Görele hem kültürüyle hem de tarihi açıdan zengin ilçe. Görele’de ve diğer Karadeniz ilçelerinde büyük çaplı bir kültür araştırması yapılıp bunun yeni nesle öğretilmesi gerekmektedir. İlk ve orta öğretimde de Türkiye’mizin kültürüyle ilgili olarak geniş bilgiler verilmeli. Zaten kültürümüz iyice yozlaşmakta bari bilgi olarak da akıllarda kalsın.
…/…
Babamın doğup büyüdüğü köy Şahinyuva, Görele’ye 14 km. uzaklıkta, Çanakçı yolu üzerinde. Çanakçı da Görele’ye 17 km. uzaklıkta bir ilçe.
Görele – Çanakçı yolu yıllardır tek şerit üzerinden devam eden bir yol. Kaza riskinin fazla olduğu bu yolda son zamanlarda genişletme çalışmaları yapılmış ama henüz belli bir ivme kazanıp da bitirilememiş. Yol yer yer çift şerit haline getirilmiş ama daha yapacak çok iş var.
Nedense bu yolla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamakta. Dağlar delinerek kilometrelerce tüneller açılırken bu 17 kilometrelik yolun bitirilmemesi düşündürücü.
Babamın köyü olan Şahinyuva'nın 17. veya 18. Yüzyılda kurulduğu varsayılmakta. Rahmetli büyük dedemin (dedemin babası) mezarı köyümüzün mezarlığında bulunmakta ve nüfus kayıtlarında doğum tarihi 1857 olarak gözükmektedir. Babamın verdiği bilgilere göre, bizim atalarımız bu köye yerleşmeden önce bu köyde 3 sülale daha varmış. Demek ki köyümüz 1700’lü yıllara kadar dayanmakta.
Köyümüzün adı da Rahmetli Dr. Galip Çınar’ın belirttiği üzere “Bizim köy bir tepenin ön yüzünden yukarıdan aşağıya doğru bir yuvaya benzediği için “şahinyuva” olarak konulmuş.
Diğer köyler gibi bizim köyün de tek geçim kaynağı fındık. Bizim fındık yani Giresun fındığı dünya kalitesinin üstünde bir fındık.
Fındık vücuda güç ve enerji verdiğinden beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Kalp ve damar açısından da faydası olduğu bilinen fındık kansızlığı giderir, vücut ve kemik gelişimine yardımcı olur. Ayrıca fındık hamilelikteki krampların ortadan kalkmasında da faydalı.
Fınd
Arazinin engebeli olması, fındık toplarken tüm organların hareket etmesinden dolayı fındık toplamak ve taşımak dışarıdan göründüğü gibi kolay değil.
Öyle ki bazı arazilerde insanlar yürürken bile dikkat ederken o arazide nasıl fındık toplanır?
Onun için bizim oralarda yere düşen bir ufacık fındığın bile değeri vardır.
Şimdiki nesil bu beşiklerde büyütülmüyor. Eskiden çarşıya onlarca beşik gelirken şimdiler de bu sayı üçü geçmiyor.
Beşik hem sağlıklı hem
Ben bu beşikte büyümüşüm. Bu beşiklerin tıngırtıları bebeklere ninni gibi gelir ve o sesle bebekler en güzel uykulara dalarlar.
Şimdi sallanan bir beşik yok doğru dürüst, o güzel tıngırtı sesleri de.
Teknolojiyle birlikte beşikler de giderek tarih sayfalarına gömülmekte.