Türkiye'de uzun yıllar boyu IMF'ye karşı çıkan tek siyasi lider Erbakan Hoca idi. Kendi tabanı dışında Erbakan Hoca IMF karşıtlığında uzun yıllar yalnız kaldı. Ancak zaman geçtikçe sadece IMF konusunda değil çeşitli konularda Erbakan Hoca'nın yıllar önce dile getirdikleri şimdilerde farklı kesimlerde savunulmaya başlandı. Erbakan Hoca IMF ile ekonomi düze çıkartılamaz. Sadece ülke çıkmaza girer dedikçe bazı kesimler IMF'nin dünyanın reel gerçeği olduğunu, onsuz olunamayacağını tekrarlayıp durdular. Diyebiliriz ki IMF yandaşlığı ile karşıtlığı iki ideolojik yaklaşımın ifadesiydi.
Derdim Erbakan Hoca'nın haklı çıktığı konuları hatırlatmak değil. Tarih onu değerlendirecektir. Ancak, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat'ın Vatan Gazetesi'ndeki söyleşisinin, "Siyasette askeri vesayet neyse, ekonomide de IMF odur!" başlığı altında verilmesi bu konuyu Erbakan Hoca'nın 40 yıldan beri dile getiriyor oluşunu hatırlattı. IMF'nin ne olup olmadığı konusunu uzun uzadıya anlatan Akat Hoca, "Siyasette askeri vesayetten kurtulmak ne kadar önemliyse, ekonomide de IMF vesayetinden kurtulmak o kadar önemli" demek suretiyle çarpıcı tespitlerde bulunuyor.
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat uzun söyleşisinde şu tespitleri de dile getiriyor:
"IMF'cilerin söyledikleriyle askercilerin söyledikleri aynı şeydir. Söylenen şey şudur; seçimle gelen siyasetçiler, Türkiye'yi doğru dürüst yönetemez...
IMF'yle anlaşma yaptığınız zaman iktisat politikasını da IMF'ye devretmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla oradan, ikinci sınıf üniversitelerin ikinci sınıf mezunları bir takım adamlar geliyor ülkemize, hiçbir sorumlulukları yok... Yapılan hataların bedelini, onlar değil Türkiye'deki insanlar, en çok da işsizler ödüyor."
Akat Hoca'nın söylediklerinden kısa bir bölüm daha aktararak alıntılarımı sonlandırmak istiyorum:
"Başbakan Erdoğan'ı kim ikna etti bilmiyorum 2004'te IMF'nin zorunluluğu olduğuna... Kim ikna ettiyse çok yanlış yaptı bence... Çünkü Erdoğan IMF'yi 2004'te atsaydı Türkiye 2008 krizi geldiğinde IMF'siz bütçe disiplini sağlayan ülke olacaktı."
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat Hoca'nın söyledikleri ilk defa dile getirilen gerçekler değil elbette. Bu gerçekler uğruna yıllarca mücadele veren siyasi hareketin bu memlekette ne gibi muamelelere maruz kaldığını tekrarlamaya da gerek yok. Bunun için diyorum ki gerçekleri kimin söylediğine bakmadan, sırf gerçek olduğuna inanıldığı için zamanında destek verilmiş olsa bu ülkede hiçbir vesayet bugüne kadar varlığını koruyamazdı.
Bu bakımdan uzun yıllardan beri genellikle siyaset sahnesinde 'Ekonomiyi IMF'ye, dış politikayı ABD'ye teslim ederek ülke yönetilmez" söyleminin bunca yıl sonra farklı kesimlerce kabulü elbette bir gelişmedir ama doğruların zamanında dile getirilmesi, yanlış yapılmasını önlemek bakımından gereklidir. Denebilir ki 'Zamanında yapılan ikazlarda fazlaca kabul görmüyor. İktidara gelenler bildiklerini okuyorlar...' Bu tespit doğru olabilir ama yine de bedel ödemeyi göze alarak yapılacak ikazlara ve doğruların dile getirilmesine ihtiyaç vardır.
Zamanında dile getirilmemiş, getirilmesi gereken zamanda susularak yanlışların yapılmasına zemin hazırlamış bir alıntıda CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce'den olacak.
Sayın İnce'nin partisine yönelik bir özeleştiri de diyebileceğimiz açıklamaları çok uzun. Ancak yakın geçmişte yaşanmış ve hâlâ milletimizin hafızasında tazeliğini koruyan 3 olayla ilgili tespitini aktarmak istiyorum. Sayın İnce, "Çarşaf yırtmak, 367 ve 27 Nisan hataydı" diyor. Bu sözler bir özeleştiri olabileceği gibi bir itirafta kabul edilebilir. Ancak, bazı kurumların bütünleştiği bazı anlayışlar vardır ki, bu anlayış özellikle bir siyasi partinin toplum ile bağını zayıflatsa bile söz konusu partiler yaklaşımlarından vazgeçemezler. Çünkü, bugün İnce'nin yanlış bulduğu davranışlar CHP'nin temsil etmeye çalıştığı bir kesimin refleksidir. Bu bakımdan bir CHP milletvekilinin bugün çıkıp geçmişteki bazı tavırların yanlışlığını söylemiş olması bir değişime ve hoşgörüye yol açmaz... Keşke açsa... Bunu gönülden isterim. Çünkü ülkede farklılıklara tahammül kültürü ancak böyle yaygınlaşabilir ve yerleşebilir. Bu doğruların olaylar yaşanırken dile getirilmesi gerekir ki yanlış yapılmasın. Söz gelimi 367 olayı gündeme geldiğinde CHP içinden birileri çıkıp bunun yanlış olduğunu söyleyebilmesi çok daha önemli olurdu. Demek istediğim o ki doğruların tespiti ve söylenmesinin zamanı çok önemlidir.