Dün, sabahın erken saatlerinde Diyarbakır Havaalanı’na indik.
Çıkış kapısına doğru meyledip, birkaç adım attıktan sonra, bedenim buz kesti…
Şırnak’ın Silopi ilçesindeki polisevi nöbet kulübesine düzenlenen saldırı sonucu şehit düşen polis memuru Gökmen Şimşek’in cenazesine rastladım…
29 yaşındaki Gökmen, yaşasa iki gün sonra evlenecekti…
Olay yerinde anında şehit düşen polis memuru Muharrem Ünlü ise doğduğu kent Edirne’de defnedilmişti…
***
Bizleri anında çökerten cenaze hüznünün etkisi altında Dicle Üniversitesi’ne doğru yollandık…
“Dicle Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Merkezi”nin düzenlediği “Bölgesel Kalkınmada Eğitimin Rolü” başlıklı sempozyumda konuşmacıydım…
“Demokratikleşme ve Bölgesel Kalkınma” başlığı altında konuşurken, konuşmanın bir bölümünde kadınlarına eziyet eden, kadın-erkek eşitliğini sağlayamayan bir toplumun gerçek bir gelişme ve kalkınmayı sağlayamayacağını söyledim…
***
Dünkü gazetelerde, Ayşe Paşalı’yı öldüren eski kocasına “kasten öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiği yazılıydı… Üstelik mahkeme, iyi hal indirimi uygulamazken, kararın oy çokluğu ile alındığı bildirilmekteydi…
Hatırlarsanız, tüm uyarılara rağmen, devlet tarafından koruma altına alınmayan Ayşe Paşalı, eski eşi tarafından11 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü.
Bakalım karar, kadın cinayetlerine ilişkin davalar için örnek olacak mı?
Ne çok kadın öldüren bir toplum olduk…
***
Düşünün ki İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yayınlanan rapora göre, Türkiye’de, tecavüzden bıçaklamaya, hamileyken karın bölgesine tekmeden, köpek ve başka hayvanlarla bir odaya kapatmaya kadar şiddetin çok çeşitli yönlerine maruz kalan kadın ve kız çocukları, yasadaki eksiklikler ve uygulamadaki sorunlar nedeniyle, “hayat kurtaran” koruma tedbirlerinden faydalanamıyordu.
Ancak şimdi yeni bir adım atılıyor…
Türkiye, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleyi amaçlayan uluslararası sözleşmeyi imzalayan ilk 13 ülkeden biri oldu.
Ne ki yasal bağlayıcılığı olan sözleşmenin uygulamaya konabilmesi için meclis tarafından onaylanması gerekiyor.
Sözleşme, İstanbul’da Çarşamba günü başlayan ve iki gün süren Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılmıştı.
“Avrupa Konseyi Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi”, önleme, koruma, kovuşturma ve mağdur destek mekanizmalarıyla kadına karşı şiddetle mücadelede kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturan ve uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olacak…
İmzacı ülkelerin iç hukuklarına egemen olacak sözleşmenin uygulaması ise Avrupa Konseyi bünyesindeki bağımsız bir komite tarafından denetlenecek.
***
Uluslararası sözleşme, fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetin yanı sıra, zorla evlendirme ve kadın cinsel organlarının kesilmesi gibi farklı şiddet türlerini tanımlıyor ve bunlara yaptırımlar getiriyor.
Konsey üyesi olmayan ülkelere de açık olan sözleşmeye taraf ülkeler, uygulama aşamasında şiddete maruz kalan kadınlar için çağrı merkezleri ve sığınma evleri kuracak; mağdurlara tıp, adli tıp hizmetleriyle psikolojik ve hukuki destek sağlamakla yükümlü olacak.
***
Diyarbakır Havaalanı peronunda yatan 29 yaşındaki, yaşasa iki gün sonra evlenecek olan Gökmen Şimşek’in cansız bedeni…
Bile bile lades der gibi, gözlerimizin önünde, kocası tarafından 11 kez bıçaklanarak öldürülen Ayşe Paşalı…
Şiddetin kaynağında acaba kadın ve erkeklerin birbirine bu kadar uzak olması, kadının toplumdaki olması gereken sosyal yerden çok uzaklarda bulunması mı yatıyor?
Bu kopuş yüzünden mi toplumsal esnekliğimiz böylesine az, çözüm yeteneğimiz böylesine yetersiz?
Kadın-erkek eşitliğinde 136 ülke arasında 127’nci sırada olmamız, şiddeti kışkırtan ve asla görmezden gelinmeyecek bir vaka mı?
***
Bu düşüncelere daldım…
Dicle Üniversitesi’nin güler yüzlü ve yorulmaz doktor rektörü Ayşegül Jale Saraç kürsüde konuşurken kendime geldim…
Dicle, fiziki imkân ve içeriğiyle gösterişli, ciddi bir üniversiteye dönüşüyordu…
***
Ama kaygım devam etti…
Bu şiddet acaba durur muydu?
Kadınları öldürmeyi kessek, toplumca acaba birbirimize de daha mı anlayışlı olurduk?
Kendime sordum durdum…