Diyanet, "Kur'ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor" diyen zata ve arkadaşlarına ilmihal ve tefsir kitabı yazdırtmıştır."
Bu söz, emr-i maruf (doğru ve iyiye yol gösterme) değil, düpedüz iftiradır ve Ehl-i sünnet İslam'ını korumaktan söz edenlerin baltayı ayaklarına vurmasıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yer alan Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 16 üyesi vardır ve ayrıca 37 kişiden oluşan fetva odası mevcuttur. En son atamaları 2008 yılında yapılan 16 üye içinde Ehl-i sünnet dışında tek üye yoktur. Fetva odası mensupları da Ehl-i sünnete mensup, tanınmış alim ve erdemli kişilerden oluşmaktadır. Bugün Türkiye'de, bu kurulun yerine konacak (ikame edilecek, ona değil, buna bakın denecek) herhangi bir icazetli veya diplomalı şahıs veya kurul mevcut değildir. Ehl-i sünnet inancını korumak bahanesiyle Diyanet'e ve dolayısıyla bu kurula kara çalanlar ya cahiller veya hainlerdir. Özel olarak yönlendirilmiş olmaları ihtimali de vardır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve Diyanet Vakfı'nın neşrettiği her kitap ve yazı bu kuruldan geçer. Türkiye'de, böyle bir kuruldan geçen ve dolayısıyla bu ölçüde güvenilir olan başka bir neşriyat da yoktur.
Sahih İslam'ı öğrenmek isteyenlere ben de öncelikle, bu kuruldan geçen neşriyatı tavsiye ediyorum.
Bu kuruldan hiç hatalı karar çıkmaz mı?
Çıkabilir, ama bu hata da, affedilen, hatta ecir alan ictihad hatası olur.
"Laik devletin kurumu" diyerek Diyanet'e ve ilgili kurula güveni azaltmak isteyenlere şunu hatırlatmak isterim: Askeri darbe dönemlerinde dahi bu kurula (o zamanların kurullarına da), İslam'a aykırı fetva verdirmeye kimse muvaffak olamamıştır. Faiz ve başörtüsü bunların başında gelir.
Köşe yazarı "Kur'ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmıyor diyen zat" derken beni kastediyor.
Allah korkusu ve haya duygusu bulunan kişiler, aşağıdaki –aylarca önce- yaptığım açıklama var iken böyle bir iftirada bulunamazlar.
"Evet ben diyorum ki: 1. İslam düşüncesinde "Şirk koşmadan Allah'a, şüphesiz olarak ahirete iman eden ve salih amel işleyenlerin, Müslüman olmasalar da cennete girebileceklerini" kabul eden bir yorum vardır. 2. Bu yorumu benimseyenlere göre Peygamberimiz (Kur'an, İslam) Ehl-i kitabı, mutlaka ve tek seçenek olarak Müslüman olmaya çağırmıyor; a) Müslüman olmaya, b) Müslüman olmayı kabul etmezlerse (Musevi, İsevî… olmayı terk etmek istemezlerse) şirksiz olarak Allah'a, şeksiz olarak ahrete iman etmeye ve salih amele c) Her ikisini de kabul etmeyenleri belli şartlarla barışa veya teslim olup teb'a olarak yaşamaya (zimmî olmaya) davet ediyor. d) İslam'ı ve barışı kabul etmeyip Müslümanların yurtlarına ve dinlerine saldıranlarla da savaşıyor."
Bu açıklama ve atıf yapılan konuşma (Polemik değil Diyalog, s. 35-36) açıkça şunu ifade ediyor: 1. Bu sözü ben demiyorum, diyenlerin bulunduğunu naklediyorum. 2. Diyenler de "Kur'an Ehl-i Kitab'ı Müslüman olmaya çağırmıyor" demiyorlar, "tek seçenek olarak (ya İslam, ya ölüm şeklinde) İslam'a çağırmıyor, Müslüman olmak istemeyenlere başka seçenekler de sunuyor" diyorlar.
Durum bu kadar açık ve açıklanmış iken hâlâ biri çıkar da "H. Karaman şöyle diyor" derse bu iftiradır ve kötü niyet eseridir.
"Bazı ilâhiyatçılar "Gelenekler, örf ve âdetler din oldu..." yollu propagandalar yapıyor. Onların gelenek dediği şey Ehl-i Sünnettir."
Köşe yazarının bu sözü de yanlışlarla doludur. Gelecek yazıda açıklayalım.